FELSEFE 4 Nisan 2019
30,7b OKUNMA     736 PAYLAŞIM

Tunuslu Düşünür İbn-i Haldun'un Düşüncelerinin Omurgasını Oluşturan Üç Kavram

Modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden biri olarak kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü İbn-i Haldun'un düşüncelerinin omurgasını oluşturan üç önemli kavram var.


1. ümran (medeniyet) teorisi

ibn-i haldun'a göre her toplumun medeniyetini tayin eden unsurlar coğrafya ve ekonomik etkinliklerdir. bu iki ifadenin vurgulanması bize ibn-i haldun'un materyalist olduğunu açıkça göstermektedir. ancak ibn-i haldun yaşadığı dönem ve toplumdan kaynaklanan nedenlerle materyalist olma gerçekliğini bazı durumlarda gizleyerek görüşlerini örtülü olarak ortaya koymak durumunda kalmıştır. 

ibn-i haldun, ümran teorisini bedevi ümran (göçebe-ilkel toplum) ve hazeri ümran (kentli toplum) olmak üzere iki bölümde ortaya koymaktadır;

a. bedevi ümran: göçebeler yerleşik bir hayata sahip olmadıklarından iş bölümü yoktur. bu nedenle ekonomik faaliyetleri ancak karınlarını doyurmaya yetmektedir. böyle bir toplumda ekonomik etkinlik yok yani bedevi altyapı söz konusu olmaktayken ahlaklı üst yapı söz konusu olmaktadır. 

b. hazeri ümran: iş bölümünün ortaya çıkması ile yerleşik hayata geçilecek, nüfus artmaya başlayacak dolayısıyla üretim artacak ve fazla üretim birimleri artı değer yaratacaktır. gelirlerin artması ile sınıflaşma başlar işte bu noktada ibn-i haldun'un devletlerin doğup büyümesi ve yok olmasını dile getirdiğini ve çöküşün sınıflaşmayla başladığını görmekteyiz. ona göre servet alt sınıfın sömürülmesinden meydana gelmiştir. bu sömürü sonucu üst sınıf lüks ve israfa yönelecek, alt sınıf hani bana hani bana diyecek, üst sınıfsa alt sınıfı doğal olarak sömürmeye devam edecektir. bir süre sonra sınıf çatışmaları başlayacak sosyal yapı bozulacaktır. ona göre ekonomisi küçük toplumlar mutluyken teknoloji ve sanayileşme arttıkça toplumun ahlakı bozulacaktır. bu durum gerçekten de günümüz toplumlarına birebir uymaktadır. nitekim yapılan memnuniyet araştırmalarında gelişmiş ülke insanlarının bizim gibi üçüncü dünya ülkeleri insanlarından daha mutsuz oldukları ortaya çıkmakta.


2. asabiyet (iktidar) teorisidir

bu teoriye göre göçebe olarak yaşayan toplumlarda merkezileşme olmadığından otorite sahipleri bulunur. bunlar toplumun önde gelenleridir.yerleşik hayatın yavaş yavaş oturmasıyla yönetimi bu otorite sahipleri ele geçirmektedirler.buna asabiyetin doğuşu da denmektedir. bu güçle beraber iktidar sahipleri çok hızlı bir şekilde zenginleşirler. ancak bu zenginlik israf ve gösterişe neden olur ve bu sınıfı besleyen servetin azalmasına neden olup bu sınıfın alt sınıfa baskı yapması (vergi, çalışma şartları, sosyal haklar vb.) ile iş çığırından çıkar. ahlakın da bozulmasıyla iktidar el değiştirir.aynı akıbet tüm iktidarların başına gelir ve sonunda toplum çöker.

3. tavırlar teorisi

ona göre bir asabiyetin doğuşu ile çöküşü arasındaki gelişmeler tavır olarak adlandırılır. bu süreç beş aşamada gerçekleşir;

a. zafer tavrı: bozulan iktidarın yerine çevreden yeni bozulmamış olan bir sınıf gelir. 

b. mutlakiyet tavrı: artı ürünün oluşmasıyla yaşam biçimi açısından yönetici ve yönetilen ayrımı başlamıştır. 

c. refah tavrı: toplum ve üst tabakanın refah seviyesi yüksek ve iki kesimde mutludur. 

d. barış tavrı: servet aşırı büyüyünce istismar ortamı oluşur, alt sınıf isyan eder. eğer sorun çözülmezse yeni yönetim gelir, yine çözülmezse toplum çözülür yani son aşama gerçekleşir.  

e. israf tavrı: yıkılma sürecidir


ibn-i haldun gerçekten de materyalist ve kendisinden sonra ki materyalist bilim adamlarına ve diğer toplum bilimlerine yol gösteren bir bilim adamı olmuştur. öyle ki karl marx, ibn-i haldun'dan direkt etkilenmiş, hatta eserlerinden faydalanmıştır. ilk başlarda fark edilmese de sonradan bu durum kesinliğe kavuşmuştur.

İbn-i Haldun'un Zamanları Aşan Tespiti: Coğrafya Kaderdir