SEYAHAT 11 Ekim 2018
62,1b OKUNMA     815 PAYLAŞIM

Sadece Kanada'nın Değil, Bütün Kuzey Amerika Kıtasının En Yaşanılabilir Şehri: Vancouver

Yaşamak için New York, San Francisco gibi popüler birçok yeri havasıya, doğasıyla imkanlarıyla ezip geçen güce sahip bir şehir Vancouver. Batıya göç etme hayali kuranlar için en doğru adreslerden biri olan bu yeri bütün detaylarıyla inceleyelim.
iStock


sadece kanada'nın değil aynı zamanda kuzey amerika kıtasının en pahalı ama aynı zamanda en yaşanabilir şehirlerinden biri olan, emlak fiyatlarının 2018 itibariyle san francisco ve new york gibi şehirleri bile geride bıraktığı, kanada'da en çok göç alan ve "kanada'nın oregon'u" diyebileceğimiz güzel şehir.

vancouver'in kanada'da bu kadar çok sevilmesinin en büyük sebebi ikliminin yumuşak olması. kışın quebec, edmonton, toronto gibi diğer kanada şehirleri -30 derece gibi soğuklarla kavrulurken vancouver'da pasifik okyanusunun yumuşatıcı etkisi sayesinde oldukça yumuşak bir iklim yaşanır. vancouver'da görülen iklimin türkiye'deki karşılığı karadeniz iklimidir ve burada yılın 8 ayı yağmur yağsa da kanadalıların sabah akşam şikayet ettiği soğuklar buraya nadiren uğrar. kanada'da yaşayıp da soğuk havanın gazabını çekmek istemeyenler için tek seçenek vancouver kalınca bu şehirde müthiş bir emlak pahalılığı ortaya çıkmış.

aslında kuzey amerika'nın pasifik kıyılarında belli bir noktadan sonra iklim fazla oynama göstermiyor. mesela san francisco'dan itibaren kuzeye gidildikçe hava serinliyor ama aşırı bir serinleme gözükmüyor. mesela şu anda ben bu yazıyı yazarken san francisco'da hava sıcaklığı 18 derece. san francisco'nun 1000 km kuzeyindeki portland'da hava sıcaklığı 16 derece, yani bin km kuzeye çıkınca hava 2 derece oynamış. onun da kuzeyindeki seattle'da 15 derece ve vancouver'da 14 derece. san francisco ile vancouver arasında neredeyse 1500 km mesafe olmasına rağmen sadece 4 derece fark var. bunun sebebi pasifik okyanusunun iklimi yumuşatıcı etkisidir. burada aynı istanbul'da olduğu gibi yılda 2-3 defa kar yağar ve bu karlar en geç 1 hafta içinde erir.


bir de burası için "burada çok yağmur yağıyor ama gök gürlemiyor" denmiş. bu benim de dikkatimi çekti. pacific northwest denilen (vancouver, washington, oregon ve california'nın kuzeyi) bölgede yağmur usul usul, ince ince sessizce yağıyor. yeri geliyor 4-5 ay boyunca her gün yağmur yağıyor ama bir kere olsun gök gürültüsü duymuyorsunuz. doğu yakasında yağmur yağdığında gürleye gürleye yağar ve gök gürültüsü eksik olmaz. vancouver'in bir başka güzel tarafı da okyanusun dibinde olmasına rağmen yazın hiç nem olmaması. bunun sebebini bilmiyorum ama okyanus suyunun soğuk olması diye tahmin ediyorum.

vancouver'in bu kadar pahalı olmasının bir başka sebebi de kanada'nın asya kıtasına açılan bir limanı olması ve kanada ile asya kıtası arasındaki gemi trafiğinin bu şehir üzerinden dönmesi. şehirde çok sayıda asyalının yaşama sebeplerinden biri de bu (diğeri de teknoloji şirketleri). özellikle çin'de yaşayan birçok zenginin yatırım için vancouver'da ev aldığı biliniyor. hatta çin'den sırf vancouver'da gayrimenkul almak için uçak turları düzenleniyor ve bir uçak dolusu zengin çinli bu şehre gelerek adam başı 10-15 ev alıp geri dönüyorlar. geçen yeni bitmiş 15 katlı bir rezidans görmüştüm ve binanın önündeki "satılık" yazısı çinceydi. binada ingilizce hiçbir işaret yoktu. çinli zenginler de bu tür binalarda 2-3 daire değil binayı komple satın alıyorlar. bu da emlak fiyatlarının fırlamasına sebep oluyor.


şehirde çok fazla sayıda evsiz olma sebebi de şehrin yumuşak iklimi. toronto'da veya edmonton'da evsiz olursanız soğuktan donarsınız ama san francisco, portland, vancouver gibi iklimi yumuşak olan şehirler evsizler için daha uygundur. bu yüzden bu tür şehirler daha çok evsiz nüfus barındırır. özellikle kış mevsiminde bu şehir evsizlerin akınına uğrar. yaz gelince de çoğu evsiz memleketine döner ve bir sonraki kişi beklemeye başlar.

vancouver birçok teknoloji şehrine ev sahipliği yapar çünkü silikon vadisindeki teknoloji şirketleri h1-b kotasına takılan çalışanlarını bu şehre yolluyor. mesela microsoft'un vancouver'da 20 bine yakın çalışanı var ve bunların büyük çoğunluğunun h1-b vizesi bekleyen göçmenler oluşturuyor. intel ve diğer teknoloji şirketlerinin de vancouver'da aynı görevi gören (siz h1-b çıkana kadar burada takılın) ofisleri mevcut.

vancouver deyince akla doğal güzellikler gelir çünkü şehrin dört bir yanı ormanlarla ve doğal güzelliklerle kaplı. vancouver'in içinde olduğu british columbia vilayeti kanada'nın ve kuzey amerika kıtasının en güzel yerlerinden biridir. zaten burada "kanada'nın oregon'u" deme sebebim de budur. dört mevsim yeşil kalabilen çam ağaçlarından oluşan ormanların yüzlerce km boyunca devam eden bu bölge dünyadaki sayılı doğal güzelliklerden biridir. bu şehrin çevresinde ödün ve kereste sanayii oldukça gelişmiştir. öyle ki dünyada kaliteli ve pahalı olmasıyla bilinen mobilya, kereste ve kağıt ürünlerinin önemli bir kısmı buradaki ağaçlardan yapılmadır. zaten bu bölgedeki evlerin ve binaların büyük bir kısmı buna selam çakarcasına ahşaptan yapılmadır.


şehrin dışında kalan victoria adası görülmeye değer yerlerden biridir. şehrin kuzeyindeki mount seymour vilayet parkı, coquitlam dağı, golden ears parkı gibi yerler mutlaka görülmelidir. yukarıda söylediğim gibi şehrin kendisi yumuşak iklime sahiptir ama şehrin etrafındaki dağlar gayet soğuk ve karlıdır. bu yüzden şehri gezerken dağlık kesimlere gidecekseniz yanınıza mont almanız faydanızadır. hava sıcaklığı bir anda 15 derece birden düşebiliyor veya 30 km'lik bir alanda 1 saat içinde dört mevsimi birden görebiliyorsunuz.

eskiden bu bölgede yılın 10-11 ayı yağmur yağarmış ve yılda 1 ay güneş görenler şükredermiş. son zamanlarda küresel ısınma sağolsun yaz mevsimleri oldukça kurak geçiyor. bu yaz vancouver'in çevresinde 4'u büyük 10'dan fazla orman yangını mevcuttu ve bunların en büyük sebeplerinden biri kuraklıktı. mayıs-eylül arasında pek yağmur düşmüyor ve havalar daha güneşli oluyor. ironiktir ki normalde dünyada en temiz ve kaliteli havaya sahip olan şehirlerden biri olan vancouver geçen yaz "en kötü ve kirli havaya sahip" şehirlerden biriydi çünkü çevre bölgelerdeki orman yangınlarının dumanı haftalar boyunca şehri kuşatmıştı. özellikle ağustos ayında yoğun dumanlardan dolayı bir ara göz gözü görmüyordu. kısaca orman yangınlarının olmadığı zamanlarda vancouver oldukça temiz ve kaliteli bir havaya sahip. şehrin musluk suyu zaten şehri çevreleyen doğa harikası nehir ve göllerden dolayı şişe sularından bile daha kaliteli ve temiz.


bu bölgede çok fazla park ve çok az nüfus olduğu için gittiğiniz yerlerde pek kalabalık görmüyorsunuz. mesela gittiğiniz bir ormanda kamp yapan çadırların arasında 300-400 metre mesafe oluyor ve insanlar çok geniş bir alana yayılıyorlar. böylece kimse kimsenin özel alanını işgal etmiyor. çoğu zaman kadıköy büyüklüğünde bir parkta toplam 30-40 kişinin takıldığını, takılanların birbirini görmediğini ve birbirinden habersiz olduğunu farkediyorsunuz (hunger games mübarek). bir gölün çevresindeki 10 km'lik sahil şeridi boyunca balık tutan ve birbirine 1 km mesafede olan 10 balıkçı görüyorsunuz. şehrin hemen dibindeki doğal güzellikle biraz daha kalabalık olsa da şehirden 20-30 km uzaklaştıkça parklar ve alanlar giderek ıssızlaşıyor. kafa dinlemek ve huzur bulmak isteyenler için buralar birebir. bu açıdan vancouver bana oregon'u hatırlatıyor.

vancouver'dan bahsetmişken duvarların ve tavanın tamamen camdan oluştuğu tren gezisinden bahsetmemek ayıp olurdu. bu trenlerin çoğu uzun mesafe treni olduğu için tur birkaç gün sürüyor ve fiyat biraz tuzlu ama her insanın ömründe en az bir kez deneyimlemesi gereken şeylerden biridir. tren tamamen dağlardan, ovalardan, ormanlardan, göllerden, nehirlerden geçerek size bir doğa ziyafeti sunuyor.


bölge bir doğa harikası olmakla beraber doğal güzelliklerin olduğu yerlerde tek tük otel ve insan yapımı bina var. şehrin dışına çıktıktan sonra bazen 50-60 km yol gidip bir tane benzinci, restoran veya otel görmediğiniz oluyor. kamp yapanların çoğu karavan veya tekneci olduğu için "yola çıkayım da ya nasip" demek bu bölgede pek işe yaramıyor. uzun mesafe yola çıkmadan önce yolda kalmamak için her şeyi en ince ayrıntısına kadar (nerede ne yiyeceksiniz, nerede kalacaksınız, nereden benzin alacaksınız, nereye sıçacaksınız) planlamanız gerekiyor.

bu arada bölgedeki otellerin doğayla uyumlu bir şekilde inşa edildiğini (az katlı, sade, ahşap, büyük pencereli) ve göze batmayan mimariye sahip olduğunu da notlarımıza ekleyelim (tam dağ evi fantezisi yapmalık).


ta şili'den alaska'ya kadar pasifik kıyısındaki tüm şehirler gibi burası da birinci derece deprem kuşağındadır. beklenen büyük oregon depreminin gerçekleşeceği olan fay hattı san francisco'nun kuzeyinden başlayıp vancouver'a kadar gelmektedir ve bu fay hattı tek seferde kırılırsa 9 büyüklüğünde bir depreme yol açacağı tahmin edilmektedir. ayrıca şehir okyanus kıyısında olduğu için böyle bir depremde tsunami tarafından vurulacağı da kesin gibidir. bunun dışında şehrin kendi fay hatları ve yakınlarda volkanik aktivite mevcut. yine de kuzey amerika kıtasının doğu yakasında sıklıkla yaşanan fırtına, kasırga, hortum, sel, toprak kayması, kar fırtınası (blizzard) gibi felaketler buraya pek uğramadığı için bölgede çok fazla doğal felaket olduğu söylenemez. deprem dışında bu bölgeyi tehdit eden en büyük felaketlerden biri de yukarıda söylediğim gibi orman yangınları.

nihayetinde paranız varsa vancouver kanada'nın en yaşanası ve sevilesi şehridir.

not: aynı ismi taşıyan bir başka şehir de abd'nin washington eyaletinde var. portland'ın hemen kuzeyinde, columbia nehrinin karşı yakasındaki bu şehir oregon-washington sınırında bulunuyor. birbirine coğrafi olarak bu kadar yakın iki şehrin aynı isme sahip olması çoğu zaman kafa karıştırıyor. bu yüzden uçak veya tren bileti alırken doğru vancouver'a aldığınıza dikkat edin (mesela san francisco'dan kanada'daki vancouver'a giden tren buraya varmadan saatler önce washington'daki vancouver'da duruyor). washington'daki vancouver'da çok sayıda redneck olduğu için buranın lakabı "vantucky" (kentucky'den geliyor), kanada'daki vancouver'in lakabı vankong (hongkong'dan geliyor).

Diğerlerine Kıyasla Türklerin İngilizce Konusundaki Endişesi Yersiz mi?