Kudüs'te Mutlaka Görmeniz Gereken Muhteşem Yerler
kudüs'te zeytindağı manzarası eşliğinde,
tarih sahnelerinde davut, süleyman, selahattin eyyübi, richard the lionheart ve kanuni sultan süleyman'ı düşünebilirsiniz.
sırat köprüsünün kurulucağı yer olan zeytindağı'nda bir mezarın yarım milyon dolardan satıldığını öğrenince hayretler içinde kalabilirsiniz.
asırlık sokaklarında amaçsızca gezinirken tarihin kokusunu içinize çekebilirsiniz.
ariel şaron'un evini görüp dünyanın kimseye kalmayacağı izlenimini edinebilirsiniz.
tarihi sokaklar arasında soluklanıp humus ve falafel yiyebilirsiniz.
şehirden biraz uzaklaşıp lut gölü'nde oturabilirsiniz. (mecazi anlam yok, oturabilirsiniz.)
kendisi için az mı uğraş vermedik? kimi zaman saladin campaign'lerinde şehri savunduk, kimi zaman çöl üstüne çöl aşıp ordularımızı kutsal topraklara soktuk. o da yetmedi, 250 dönem içinde avrupa diyarlarından çıkıp kendisini fethetmeye çalıştık.
neyse ki üç büyük dinin kutsallarını ve rekabetini alenen gözler önüne seren bu şehri ziyaret etmek bana nasip oldu
bu perspektiften bakıldığında dünya üzerinde herhangi bir muadili olmaması ve hem uzak hem de yakın tarihi ilişkilendirme yetisi kazandırabilme özelliğiyle değerine değer katıyor bu şehir.
siyah takım elbise, beyaz gömlek, fötr şapka ve lüleli saç tiplemeleriyle dikkatleri 10 km. öteden çeken hasidik yahudilerini havalimanında valiz beklerken izlememle beraber ilk farkındalığımı da edinmiş oldum. bu ülke veya toplumda din bazında kutuplaşma yoktu. kollarına siyah şerit çekip sabah dualarını okuyan, olduğu yerde sallanıp ibadetlerini yapan insanlara saygı vardı. dinci-seküler kutuplaşmasını karşılıklı saygı yöntemiyle önleyen tiplere ibretle baktım. ne sekülerleri kafir olarak gören dindarlar, ne de dindarlara üstten bakan sekülerler vardı ortada.
bir yeri gezmenin en güzel ve eğlenceli taraflarından birisi de merakın anında bilgi ihtiyacı doğurması, ve bu ihtiyacın keşfederek öğrenme yoluna gidilmesidir bence. yahudilerin kollarına geçirdiği o şerit anında zıplattı merakımı. tefilin ismi verilen bu şerit, 13 yaşına giren yahudi erkeklerin taktığı; rableriyle olan akdı hatırlatan türden aksesuarmış. şeridin sonundaki kutucukta ise tevrattan tefilin takma ve israiloğullarının mısır'dan kaçarak kölelikten kurtulmasını anlatan ayetler yer alıyormuş. dakika 1, bilgi 1.
hasidik yahudileri şehrin her yerindeler. israil devletini tanımayan bu tipler 5 yaşında medrese eğitimine başlıyorlar. medreselere gittikleri için de askerlikten muaflar. cübbe (veya takım elbise), fötr şapka, keçe gömlek, lüle saç ve iplikli elbiseli bir fenotipin dışına çıkmıyorlar kolay kolay.
ilk durağım el halil şehrindeki halilulrahman cami
stratejik bakımdan oldukça önemli bir cami. camiye girmek için kontrol noktasındaki x-ray cihazlarında geçmek zorundasınız malesef. içinde ibrahim, yakup, ishak peygamberler ve bu peygamberin eşlerinin bulunduğu bu mekanın yarısı cami, yarısı sinagog. ortadaki bir paravanla mekan ayrılıyor. eskiden tamamı cami olan mekan 1994 yılında amerikalı bir yahudinin namaz kılan insanlara otomatik tüfekle ateş açması sonucunda ikiye ayrılıyor. girişteki kontrol noktası uygulamasının başlangıcı da aynı tarihe denk geliyor. mağduriyet mi yoksa fırsatçılık mı; karar vermesi gerçekten zor. evliya çelebi'nin, seyahatnamesi'nde bu caminin altındaki mağaralarda üç bin adet peygamberin gömülü olduğunu söylediği bilgisini de vermeden olmaz. cami duvarlarında şöyle bir kitabe de mevcut:
açıkça söylemek gerekirse mekanın yarı sinagog-yarı cami olması ortamın tarihsel tatminini oldukça azaltıyor; modern zaman rekabaetine kafası takılan bağımsız turist ortamdaki tarihi dokuyu içine işlemekte zorlanıyor. bu tatminsizliği beytüllahim'e -incil'e göre isa'nın doğduğu yer- giderek gidermek oldukça yerinde bir davranış olabilir. isa'nın doğduğu inanılan yere 339 yılında bizans imparatoru 1. konstatin'in annesi helena doğuş kilisesi'ni yaptırmış. isa'nın doğduğu nokta şu yıldızla belirlenmiş. kilise içinde ortodoks ve katolik bölümleri de mevcut.
sırada stratejik önemin en yüksek seviyede olduğu iki yerden birisi var: mescid-i aksa
mescid-i aksa'ya gitmek için kullandığım orta çağ yolunun heyacanı bile yeter aslında. kim bilir kaç asırlık sokaklar bunlar, üzerinden hangi şövalyeler, hangi krallar yürüdü... bu yolu al, orta çağ zamanlarında geçen en kral hollywood filmini çek. sadece yolun büyüsü imdb'de 8 puan getirir.
sanılanın aksine mescid-i aksa dediğimiz yer şu kubbeli mekan değil. mescid-i aksa kubbeli bu yapının (kubbetüs sahra, dome of rock) da içinde bulunduğu avlunun tamamını kapsıyor. bu avlunun içinde ikisi yer altında, üçü üstünde olmak üzere 5 adet cami bulunuyor. kimi hadis kitaplarında normal bir mekanda kılınan namazdan 1000 kat daha değerli olduğu söylenen yer bu avlunun tamamı.
kubbetüs sahra hem müslümanlar, hem hristiyanlar, hem de yahudiler için özel anlamlar ifade ediyor. hz. muhammed'in miraç esnasında göğe yükseldiği yerin mekan içindeki şu kaya olduğuna inanılıyor:
bu kayanın havada durduğuna dair yerel inanışlar da mevcut; o yüzden de muallak taşı olarak da isimlendirilmiş. miraç hadisesine konu olunca kayaya böyle doğaüstü anlamlar yüklenmiş olabilir. işin ilginç kısmı da miracın kuranda yer almaması. kuran'da isra (mekke'den kudüs'e yolculuk) geçiyor; fakat miraca yükselme meselesi yalnızca hadislerde yer alıyor.
yahudilere göre bu taş süleyman mabedi'nin kudsü'l akdes (mabedin ahit sandığını bulunduran en önemli bölümü) bölümünün temelini temsil ediyor. dünyanın ortasında bulunduğu ve nuh'un gemisinin oturduğu yer olarak da biliniyor. hristiyanlara göre ise isa haşir günü adalet kürsünün burada kurup hükümleri bu kürsüden verecek. tarihsel anlamda bir taşın kaldırabileceği yükten daha fazlası bu taşta hiç şüphesiz.
kudüs'te göğe yükselme hadisesi birden fazla
hristiyan inancına göre isa çarmıha gerilip öldükten sonra tekrar dirilmiş, 40 gün daha yaşayıp havarilerine öğütlerde bulunup zeytindağı'nda bulunan yükseliş mabedi'nden göğe yükselmiş:
mabedin içindeki şu kayanın da isa'nın göğe yükseldiği nokta olduğuna inanılıyor:
bu noktada hikayenin sonu benim maceramın başı oluyor; çünkü hristiyan hacıların ayinleri eşliğinde isa'nın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanan yollardan yürüyorum
bu yolculuğa son akşam yemeği odası'ndan başlıyorum. inanışa göre isa'nın icraatlerini kendileri için bir tehlike olarak gören yahudi yüksek mahkemesinin kendisini öldürmek üzere planlar yaptığını sezen isa, yediği son akşam yemeğinde böyle bir durumun olabileceğini belirterek havarilerinden dua etmelerini istiyor. leonardo da vinci'nin de son akşam yemeği tablosuna konu olan bu olay şu odada yaşanıyor:
bu konuşma üzerine talebelerine ekmek ve şarap dağıtması kiliselerdeki ekmek-şarap ayinin başlangıcı oluyor. yahudilerin ve hristiyanların mekan üzerinde uzun süren hak iddia ediş çatışmaları da mevcut. işi taşlara tapmaya kadar götüren insanları gördükten sonra bu oda kanuni sultan süleyman tarafından adeta "yapacağınız işe tüküreyim, gidin ötede oynayın" dercesine camiye çevriliyor. mekanın yan tarafındaki yapı da büyüleyici cinsten:
son akşam yemeğinde uyarı gerçeğe dönüşüyor ve havarilerden yahuda iskariyot isa'yı ele veriyor. romalı askerler tarafından tutuklanan isa ölüme mahkum ediliyor. isa'nın çarmıha gerileceği nokta olan golgota tepesine kadar çarmıhı sırtında taşıyarak yürüdüğü yola via dolorosa adı veriliyor:
işte bu yolları ilahileri ve taşıdıkları sembolik haçla kateden hristiyanlar hac yolculuklarını tamamlamış oluyorlar. yol boyunca vuku bulan 14 farklı olaya göre çile yoluna 14 farklı istasyon yapılmış.
ilk istasyonda isa önce kırbaçlanmış sonra hakkındaki yargı kararı onaylanmış. ikinci istasyonda elbiseleri çıkartılıp sırtına çarmıh yüklenmiş. üçüncü istasyonda çarmıhın ağırlığından ve yahudilerin tahriklerinden bitap düşen isa yere düşmüş:
dördüncü istasyonda meryem'le karşılaşmış:
beşinci istasyonda çarmıhı taşımasına müritlerinden biri yardım etmiş:
(çarmıhın ağırlığından elini duvara dayadığı ve duvarda elinin izi kaldığı rivayetine de konu oluyor bu beşinci istasyon.)
altıncı istasyon ise kudüslü bir kadının isa'nın terini silmek suretiyle isa'ya yardım ettiği mekan:
yedinci istasyonda isa bir kez daha düşmüş. sekizinci istasyonda isa, kendisi için ağlayan kadınlara ağlamamaları gerektiğini söylemiş. dokuzuncu istasyonda bir kez daha düşmüş ve onuncu istasyonda çarmıha gerileceği yere gelmiş. on birinci istasyon golgota kayasının ta kendisi. on ikinci istasyon ise canını verdiği yer.
kalan son iki istasyon kıyamet kilisesi'nin içinde yer alıyor:
kilise'nin hemen girişinde çarmıhta can veren isa'nın yağlanarak takdis edilmek üzere yatırıldığı taş göze çarpıyor:
bu taş çile yolundaki on üçüncü istasyon:
on dördüncü istasyon ise isa'nın gömülü olduğu yer. bu kubbe kilisenin en ilgi çeken bölümü. emekli maaş kuyruğu gibi bir kuyruk var önünde:
bu kilise bütün hristiyan mezhepleri için yeryüzündeki en kutsal kilise. bu kadar kutsallık mezhepler arasındaki anlaşmazlığı da beraberinde getiriyor haliyle. her mezhep kendilerine ayrılan saatlerde ayin yapıyor. mezhepler kendi aralarında sürekli bir rekabet halinde. çoğu zaman minibüsçülerin rant kavgasını andıran arbedeler çıkmış. bu kavgalar o kadar abartılmış ki, isa'nın mezarı bakımsızlıktan toz içinde kalmış. isa'nın mezarını temizleme sevabı hiçbir mezhebe pay edilememiş. enver paşa'nın savaş yıllarında bu durumu görerek üzüldüğünü ve kilisenin etrafını kollamasını emrettiği bir jandarma müfrezesi sayesinde isa'nın mezarının temizlenip kilisenin kırık camlarının onarılabildiğini yazar falih rıfkı atay zeytindağı isimli kitabında. (bkz: statüko merdiveni)
hristiyanların kutsalları üzerinde çok yoğunlaştık, biraz da yahudilere geçelim
ağlama duvarını çaprazdan gören bir noktadan ibadet eden yahudiler seyredilebilir:
bu noktadaki 45 kiloluk altından yapılan şu altılı şamdan da oldukça ilgi çekici. menora adı verilen bu şamdan musa önderliğinde çölde yaşayan israiloğullarının yaşadıklarını sembolize ettiğine inanılıyor:
daha ilginç bir mesele ise ağlama duvarını gören küçük terasa gelen 12-15 yaş arasındaki yahudi çocuklarının üzerinde süleyman mabedi'nin resmi olan broşürlerle kubbetüs sahra'yı kapatıp kadrajı ortaladıkları fotoğraf çekimleri. yahudilerin bu bilinci çocuklarına ne kadar aşıladığının en büyük kanıtı bu durum.
ikinci mabedden sağ kalan tek yapı olan ağlama duvarının içine giriyorum. duvarların arasına sıkıştırılmış dua mektupları gözüme çarpıyor. yılda iki defa taşların arasına konulan mektuplar toplanarak zeytindağı'na gömülüyormuş.
milattan önce 587 yılında babilliler süleyman mabedini yıkıyor. şehir ve tapınak yerle bir ediliyor. 50 yıl süren bu sürgün sonunda pers kralı keyhüsrev yahudilerin kudüs'ü ve dolayısıyla mabedi tekrar inşa etmelerine yardım ediyor. yaklaşık 500 sene sonra ikinci mabed bu sefer romalıların eline geçiyor. tapınağı çevreleyen dört duvarın yıkımı dört ayrı kumandan veriliyor. üç kumandan görevini yaparken bir tanesi yıkma işini başaramıyor. bu başarısızlığı sonucunda imparator tarafından sorguya çekilen kumandan bu duvarı yıkması halinde kendilerinden sonra gelen nesillerin romalıların yıktığı tapınağın ne denli büyük ve muhteşem olduğunu anlayamayacaklarını; titus'un ne kadar büyük bir zafer elde ettiğini idrak edemeyeceklerini söylüyor.
işte hikayedeki bu duvar bugünkü ağlama duvarı.
yahudiler burada süleyman mabedinin yıkılışını yad ediyorlar. üçüncü mabedin tekrar yapılıp israiloğullarının dünyaya hükmedeceği zamanın gelmesini iple çekiyorlar. o mabedin orijinal ölçeğinde yapılmasının ancak kubbet-üs sahra'nın yıkılmasıyla mümkün olacağı düşünüldüğünde bu topraklarda barışı görmenin gerçekten hayal ürünü olduğunu bir kez daha idrak ediyor insan.