Yabancılardaki Soyadla Hitap Etme İşi Türkiye'de Neden Pek Yok?
sadece futbol sahasında değil; bu alışkanlık okuldaki sınıf ortamında başlıyor bizde. televizyon ekranından siyaset meydanına kadar "arda, orkun, kemal, ekrem" diye seslenilir.
bunun nedenleri çok katmanlı.
ilki, 1934 yılı gibi, soyadın geç ve "yukarıdan" gelmesi. avrupa'da soyadlar yüzyıllar süren bir toplumsal evrimin ürünü. bireyler soyadlarıyla tanındılar. çünkü bu adlar aile tarihini, toplumsal konumu ve mesleği yansıtıyordu. türkiye'de ise soyadları teşbihle bir gecede verildi. kimi zaman memurların uydurduğu, belirli bir listeden seçtiği, herkesin anlamlı olsun diye savaşçı-kaplanlı bir şeyler seçtiği bir süreç oldu. doğal olarak, bu adlar halkın belleğine yerleşme, kişisel kimliğin taşıyıcısı haline gelemedi.
çünkü, cumhuriyet'in erken döneminde, bireylerin etnik, dini, mezhebi ya da sınıfsal kimliklerini yansıtan soyadlar özellikle yasaklandı. türkçe hariç başka dilde olanlar da keza öyle. bununla beraber, "şeyh", "efendi", "bey", "ağa", "molla", hatta bazı bölgelerde "oğlu" ekli soyadlar bile kullanılamadı. amaç, "eşit yurttaşlık" üzerinden yeni bir millet yaratmaktı ama sonuçta toplumun kendine ait kişiyi tanımlayan kodları resmi isimlendirmede dışlanmış oldu. böyle olunca soyad, kişinin "kim olduğunu" değil, devletin ona uygun gördüğü şekilde "kim olacağını" tanımlar hele geldi.
bir de kültürel diğer etmenler var, türk toplumunda insanlar arası mesafe tek taraflı olarak, yani karşı tarafın iznine bakmaksızın kapatılır. o yüzden de ekşisözlük'te de "siz yerine sen diyen..." şeklinde başlıklar açılıyor ya.
doğrudan isimle hitap etmek, bizde saygısızlık olarak görülmüyor; oysa batı’da soyadla hitap mecburiyet gibidir ve küçük yaşta öğretilir. bu bir saygı ve mesafe yöntemidir. okullarda, bizde direkt isim ile hitaba başlanır, ama batı'da "herr müller" , "mr smith" gibi mesafe ile...
bizde soyadı kullanmak ya bürokratik bir zorunluluktur gibidir. ya da kullanıldığında resmiyet dozunu aşırı arttırır gibi aksettirilir.
medya ve siyaset dilinin değişimi de buna tersi evrim getirdi. nasıl derseniz?
geçmişte siyasetçiler ve kamu figürleri çoğunlukla soyadlarıyla anılırdı. "demirel" , "çiller hükümeti" gibi ifadeler, 90’lar ve 2000’lerin başındaki yaygın kullanımdaydı. bu dönemde halk arasında da liderlere takılan "karaoğlan", "çoban sülü" gibi lakaplar vardı ama bunlar ilk adın değil, simgesel kimliğin bir parçasıydı.
erdoğan’la birlikte hitap dili daha kişisel, daha doğrudan ve çoğu zaman resmiyet yoksunu bir hal aldı. artık "kemal", "meral", "mansur", "ekrem" gibi sadece isimle hitaplar, hem medya hem de sosyal medya diline hakim oldu. bu kullanım bazen yakınlık, ama çoğu zaman sıradanlaştırma ya da küçümseme içeriyor. bu da isimle hitap alışkanlığının yalnızca kültürel değil, aynı zamanda strateji haline geldiğini gösteriyor. bir nevi tersine evrim de denilebilir.
sonra, az yukarıda bahsettiğim belirli isimlerin seçilimi sebebiyle liste daraldı. yılmaz, yılmaz, bir daha yılmaz... bir keresinde berberimde üç "ömer yılmaz" ile oturmuşluğum var.
soyadlar hem çok geç geldi hem de fazlasıyla tekrar ediyor. ayırt edici olmaktan uzaklar. bu da ilk adı daha işlevsel kılıyor olabilir.
sonuç olarak, bu bir nevi zorunluluk; hem de biraz kültürel tercih. bireyi soyundan değil, doğrudan kendi adıyla muhatap alma eğilimi. belki biraz toplumdan bireye geçişi tam tamamlayamamış olmamızın yansımasıdır. çünkü bizde kimlik, devletin verdiği soyadında değil, sokağın seslenişinde saklıdır.