Türkiye'ye Göç Eden İranlı Şiiler Arasında Hristiyanlığı Seçmek Neden Çok Yaygın?
çeşitli sebeplerle birçok iranlı şii'nin türkiye'de hristiyan olması ufkunuzu açabilir.
bu hususta özellikle sosyoloji profesörü ve koç üniversitesi asya merkezi direktörü şebnem akçapar'ın da ciddi akademik çalışmaları mevcuttur.
malumları olduğu üzere göç sürecinde dinin rolüne, ne bilim insanları ne de halklar tarafından hak ettiği derecede değer ve ilgi verilmemiştir. din, genellikle bütünleyici bir öğe olarak kabul edilmektedir. ama olaya türkiye'deki bazı iranlı sığınmacılar kapsamında bakıldığında ise ise din değiştirme göç için bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir. birazdan daha detaylı izah edeceğim üzere batı ülkelere geçiş aşamasında, iranlılar (özellikle şiiler) için türkiye bir transit ülkedir.
iranlıların hristiyanlığa geçme hususu aslına organizedir ve kilise ve misyonerler aracılığıyla sürdürülmekte olan sistemli bir çalışmalar bütünüdür.
organize olmasından kasıt, bu sürecin özellikle uluslararası katolik göç komitesi (international catholic migration commission) ve uluslararası kıtalararası göçmen programı (international intercontinental migration program), tarafından yürütülüyor olmasıdır.
olaya türkiye açısından bakacak olursak, ülkemiz uzun zamanlar (özellikle 1960’lardan 1990’lara kadar) batılı ülkelere iş göçü ve mülteci hareketleri temelinde göç veren bir ülkeydi. bugün türkiye, göç kapsamında hem hedef hem de transit bir ülke konumundadır. komşuları başta olmak üzere çevresindeki geniş coğrafyasına nazaran daha stabil (alt veya orta seviyede de olsa stabildir) bir ekonomiye sahip olması, eski sovyet devletleri başta olmak üzere birçok ülke vatandaşı için üstte zikrettiği dönemlerde ülkemizi bir çekim merkezi haline getirmiştir. söz konusu kişiler türkiye’de ağırlıklı olarak tarım, tekstil ve bebek ve yaşlı bakıcılığı gibi hizmet sektörlerine ek olarak, turizm, seks ve eğlence sektörlerinde çalışmakta ve ayrıca büyük şehirlerde restoranlarda istihdam edilmektedirler.
bir üst paragrafa ek olarak suriye (çatışmaların başlamasından önceki dönemde gelenler), ırak, mısır, fas, cezayir ve pakistan gibi çok çeşitli ülkelerden yüz binlerce göçmen, gelişmiş batı ve kuzey ülkelerine geçmek adına türkiye’ye geçici suretle ikamet niyetiyle göç etmiştir.
türkiye faslını çok fazla uzatmadan konuyu başlıkta da zikrettiğim üzere iranlılara getiriyorum
1979’daki islam devriminin akabinde iranlı sığınmacılar, avrupa için en önemli göç kaynağını oluşturmuşlardır. bu tarihlerden sonra ülkesinden göç eden iranlıları sosyo-ekonomik açıdan incelersek, bahse konu kişilerin aslında iran toplumlarının orta ve üst sınıflarında ancak islami rejime muhalif oldukları görülmektedir.
söz konusu devrimin ardından iran’da özellikle dini azınlıklara, kadınlara, homoseksüellere, engellilere ve mevcut rejimin politik ve etnik muhaliflerine karşı onlarca insan hakları ihlallerine dair bm raporları bulunmaktadır.
iran tarihinde yer etmiş topluluklardan olan ve kendilerine yapılan dini baskılar nedeniyle din değiştirmek zorunda kalan zerdüştlerin çoğu, iran toplumuyla önce entegre daha sonra asimile olmuşlardır.
ancak kendilerine yapılan benzer tüm baskılara rağmen yahudi milleti (yahudilik hem din hem de millet için kullanılabilir) dinlerini ve kültürlerini yaşamaya devam etmiş ve nihayetinde kuruluşunda hemen sonra başlamak üzere israil'e kısa sürede göç etmişlerdir.
ancak bu iki milletin dışında kalan ve iran devletince tanınmayan en büyük gayrimüslim topluluklar olan hristiyanların (çoğunluk itibarıyla ermeniler ve nasturi süryanileridir ancak az sayıda batılı hristiyanlar da mevcuttur) ve bahailerin (din olarak kabul edilmeyebilir), iran islam devleti hükümranlığı altında çeşitli şekillerde ayrımcılığa maruz kaldıkları gene özellikle bm tarafından defalarca raporlaştırılmıştır.
iran islam devleti, yahudi, ermeni, süryani ve keldani’lere ait dinleri kabul etmektedir.
ancak bahailiğe ve iranlı olup da hristiyan dinine geçenlere (mürtedler) ne herhangi bir tolerasyon göstermekte ne de dini bir hak sunmaktadır.
türkiyedeki iranlılara gelecek olursak, iranlılar vize gerektirmeksizin türkiye’de 3 aya kadar ikamet edebilmektedir, kaynak. bu sayede türkiye'ye geçiş hususunda en ufak sıkıntı yaşanmamaktadır.
ek bilgi olarak, türkiye ve iran arasındaki kırılgan ilişkiler ve hameney’in islami düzeni ve kemalist batı sekülerizmi ideolojileri arasındaki uyuşmazlıklar sebebiyle, vize yoğunluğu ve mülteci akımları konularındaki görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.
türkiye’nin içine akan “kayıtlı” sığınmacı görünümündeki etnik ve dini dağılımını, farsi, kürt ve azeri kökenli ve az sayıda lur, ermeni ve süryaninin oluşturduğu ifade edilebilir.
öte yandan, bugün özellikle abd, kanada, avustralya, yeni zelanda ve birleşik krallık'ta dağılmış şekilde, farklı dini kökene ve farklı sosyoekonomik statülere sahip yaklaşık dört milyon iranlının yurtdışında yaşadığı tahmin edilmektedir ve bazı araştırmalar, iranlıların rejim değişikliği olmadığı sürece kendi ülkelerine geri dönmeyi düşünmediklerini göstermektedir.
gelelim din değiştirme prosedürüne
iranlıların hristiyanlık dinine nasıl geçtikleri ile alakalı saha çalışmaları mevcuttur.
bu çalışmalarda ifade edildiği şekliyle, işin büyük kısmını yapan iki etmene rastlanmaktadır: kilise ve batı ülkelerinde dinini değiştirmiş (hristiyanlaşmış) ve sosyo-ekonomik açıdan güçlü iranlılar (şii).
bu saha çalışmalarında, birçok iranlının türkiye'de hristiyanlık dinine geçtikleri ve ülkemizde düzenli olarak kilise aktivitelerine katıldıklarının görülmüştür.
8 aylık bir dönem boyunca takip edilen bir iranlının kilise hizmetlerinden sonra sadece farsça konuşmak ve problemlerini tartışmak için kiliseye gelmesi, söz konusu iranlının dinini değiştirmesi ile sonuçlanmıştır.
burada söz konusu iranlının hristiyanlık dinini inanç kapsamında bir bütün olarak kabul ettiğini ve bunun sonucunda böyle bir karar vermiş olduğunu düşünmek tam bir saflık olacaktır.
zira türkiye'deki kiliseler, iranlı sığınmacılara türkiyedeki ve batılı ülkelerindeki soydaş ve akrabalaryla etkileşime girme, umut duygusu, aidiyet hissi ve artık mevcut olmayan evlerinden uzakta bir “yuva” temini imkanı sağlamaktadır. bu şekilde, iranlı sığınmacılar psikolojik ve ekonomik anlamda tecritten kaçabilmekte ve vizelerinin gereğinden fazla denetlenmesinin ya da mülteci statüsünün bmmyk (birleşmiş milletler mülteciler yüksek komiserliği) tarafından reddedilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan “yasa dışılık” hissi (travması) ile baş etmenin yollarını bulmaktadırlar.
hristiyanlık dininin boyutu, burada bir üst paragrafta saydığım pozitif edinimler için anahtar olmasıdır. daha açık ifadeyle, ekonomik ve sosyal olarak çok zor zamanlar geçiren iranlı şiiler, maddi-manevi, en çok ihtiyaç duydukları birçok şeyi, hristiyanlık dinini özümsemeleri sonucu elde edebilmişlerdir.
kilisenin rolü burada bitmemektedir
düzenli ve sistemli olarak üstte bahsini ettiğim dini organizasyonlara sürekli olarak iranlılar hakkında raporlar gitmekte ve kanada ve abd başta olmak üzere ülkelerine yerleşmelerine hak kazanacakları seviyeye gelip gelmedikleri iletilmektedir.
batı ülkelerine geçiş için sadece ülkelerin kabul etmesi yetmemekte ve sözkonusu ülkelerde güvenilir ve şüphe edilmeyen kişiler tarafından referansları istenmektedir.
şu listede birkaç örnek verilebilir.
mina - yarı farsi & yarı arap şii - 5 yıl türkiye'de yasadışı ikamet etti, kanada'ya sponsor ile geçiş yaptı.
mahvash - farsi/şii - 6 yıl türkiye'de yasadışı yaşadıktan sonra kanada'ya yerleşti.
afşin -farsi/şii - ilk başvurusu reddedilmiş, şimdi ise 2. cevabı beklemektedir.
son söz
öncelikle yukarıda aslında büyük bir dram mevcuttur. bir kişinin şii veya mezhebi hatta dini sebebiyle ayrımcılığa maruz kalması, aslında insanlığa mutluluk, refah, huzur getireceğini ifade eden dinlerin veya mezhep ya da ülke gibi organizasyonların aslında bunun tersi sonuçlar ürettiğini özellikle göstermektedir.
din hususu özellikle politik ve sosyolojiktir. nasıl ki bir insana taparcasına bağlanıp, asla hata yapmadığını kabul edilebilebiliyorsa (iranlılar'ın hamaney'e tapması, fetöcüleri fethullah'ın asla hata yapmadığına inanması, parti liderlerine, tarihi karakterlere olan gereksiz ve aşırı sevgi ya da güven), bir dinin ve yaratıcının da asla yanlış barındıramaz olduğuna çoğu zaman inanılır ve inanmak istenir (burada belki hoşunuza gitmeyebilir ama bir atatürk hayranı olarak şahsen alif fuat cebesoy'a verilen idam kararını kabul etmiyor, "o zamanın şartlarına" da bağlamıyorum).
dünyadaki toplam üretimin 25 yıl daha hiçbir şey üretilmediği halde tüm dünyayı doyuracak kadar çok olmasına rağmen (yanlış hatırlamıyorsam sapiens kitabında geçiyordu), bugün dünyanın her tarafında insani dramlar oluşmaktadır. siyasetin ve bunu dini olarak temellendirmenin sonucu olarak söz konusu dramların oluşabilmesine zemin sağlayacak "nefret" oluşabilmektedir.