Türkiye'nin Kuzeydoğusunda Yaşayan Bir Etnik Grup Olan Lazlar Kimdir?
günümüzde pazar, ardeşen, çamlıhemşin, fındıklı, arhavi ve hopa ile borçka'nın bir bölümünde yaşayan, 93 harbi'ndeki göç dalgasıyla düzce-adapazarı-sapanca-izmit-gölcük hattında da epey yerleşimi olan, tüm dünyadaki toplam nüfusu kimilerine göre 300.000, kimilerine göre ise 500.000'i ancak bulan bir etnik topluluk lazlar.
küçük bir kısmı da sınırın gürcistan tarafında yaşamaktadır. lazca denilen farklı bir dil konuşurlar. güneykafkas dil grubuna bağlı gürcüce, megrelce, svanca ile akrabadır ve benzerlikler taşır. özellikle megrelceye çok yakındır. pontus ile dil ve milliyet olarak bir alakaları yoktur. dillerinde rumcadan geçme sözcükler, ermenice ya da italyancadan geçen kelimelerden daha azdır. gramer yapısı bu dillerin hiçbirine benzemez. sadece m.ö.150-m.s.600 yılları arasında lazika krallığı olarak bağımsız yaşamışlardır.
ms 554'te bölgeyi gezen prokopius'tan bir alıntı
tzaniler (lazlar) kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. bu nedenlerden dolayı tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator justinianus un saltanatı sırasında, general tzittas ın komutasındaki bir roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. ve onlar hemen tanrıya itaat ederek, hristiyanlığı kabul ettiler. böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman romalıların yanında yer aldılar.
bizanslı tarihçi agathias ms 600'lerde
lazlar büyük ve gururlu bir halkt ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaşımları da bundan kaynaklanmaktaydı .
mustafa kibaroğlu, lazların etnik kökeni ve prehistoryası
yapılan populasyon genetik çalışmaları doğu karadeniz bölgesinde yasayan insanların dna özellikleri acısından diğer kafkasyalılarla benzer özellikler gösterdiğini, sanılanın aksine yunanlılar ile herhangi bir genetik bağlantılarının olmadığını ortaya çıkardı.
doğu anadolu'da, transkafkaslar'da, doğu anadolu'da ve doğu karadeniz'de eski dönemlerde kafkas dilleri konuşan hattiler, hurriler daha sonra urartulular bilinmektedir. bunların yanında kura araks kültürünü (veya karaz kültürü) yaratan halklarda vardır. bu kültüre ait grupların etnik kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı yazarlar (örneğin burney) bunlarında yine kafkas halklarından olduğu savunmaktadır. doğu karadeniz, anadolu ve transkafkasya'nin erken döneme ait medeniyetlerin dağılımına tarihsel, arkeolojik, dilbilimsel ve son olarak populasyon genetik veriler ışığında değerlendirirsek, kolhilerin ilk anayurdunun kızılırmağın doğu yönünde, karadeniz dağlarının güney kesimlerinin ilk anayurdu olması gerektiği söylenebilir. büyük ihtimalle eski yunan kayıtlarında gecen tibaraneler, makronlar, tzanlar/zanlar, halybler/haldiler kolhi ler ile, yani bugünkü laz-megreller ile ayni etnik kökenden geliyorlardı.
esat sarı'dan bir alıntı
lazların bilinen en eski inançları paganizim ile günümüz islam inancına gelinceye kadar; eski inançlarını çok kolay terk etmediklerini ve yeni inançlarıyla eskileri bir arada yaşattıklarını da biliyoruz. lazlarda, cennetin de gökyüzünde olduğuna; ölen insanlardan iyi huylu olanların göğe yükselip, ay'a ve yıldızlara gittiğine inanılıyordu. insan ruhunun göğe yükselmesi bir kutsanma sayılmaktaydı. insan ruhunun, göğe yükseleceği zaman gök kapısının(mea nekna) açıldığı ve oradan içeriye geçtiğine inanılmaktaydı. gök kapısının açıldığını görenler de kutsanmış sayılıyordu. bugün, lazlar arasında yaygın olarak kullanılan "meaşa exeui- göğe yüksel" temenni sözü, göğe yükselmenin hâlâ önemsendiğini ve unutulmadığını göstermektedir. eski insanlara göre her şeyin bir tanrısı vardı. dağların, derelerin, bitkilerin, ormanların, hayvanların, suların, yağmurun, rüzgarın, ateşin birer tanrısı vardı. bir de bazı bitkilerin ve hayvanların koruyucusu olduğuna inanılan; dida mangisa, ona dida, aneneri, germa üoçi, öinüa gibi adlar verilen insan görünümlü mitolojik varlıklar vardı.bunlarla ilgili birçok hikaye günümüzde hâlâ anlatılmaktadır.yerin altında ise kötülüklerin kaynağı, karanlık güçlerin bulunduğu yer olarak bilinmekteydi. yerin altından insanlara yıkım getiren; ürkütücü, korkutucu varlıklar olan; galenişi-hortlak (lazcada dışarıya ait olan, ya da dışardan gelen anlamına gelmektedir), dundo/dundu, oburi, koncolozi, ağirbasani, cazi(cadı) gibi kötülük için yaratılmış varlıklar burada yaşamaktaydı.kötü insanların ruhlarının da yerin altına gittiğine inanılmaktaydı. bu ölülerin ruhlarının, dünyada yaptıkları kötülüklerden dolayı, burada azap çektikleri için sık sık hortlayarak dünyaya geri geldikleri ve insanları korkuttukları anlatılmaktadır. bu gibi durumlarda ölüyü tanıyan yaşlı insanlar bir araya gelerek, çeşitli dualar ve bazı efsunlu sözler söyleyerek onu ikna etmeye çalışır, mezara geri dönmesi sağlanırdı. bir daha geri gelmemesi için mezarının ortasına kiraz ağacından yapılmış büyükçe bir kazık çakılırdı.
ismail bucaklişi, lazlar üzerine kartvelist tezler
2. dünya savaşı sonrasında, simon canaşia ve niko berdzenişvili adlı iki gürcü profesör 'türkiye'den haklı istemlerimiz' başlıklı, türkiye'nin batıyla daha çabuk yakınlaşmasına neden olan ve toprak istemi içeren bir makale yayınlamışlardır (pravda, sayfa 2, 20 aralık 1945). bu makalede profesörler tarihsel olarak gürcülere ait olan ve türkiyenin zorla ellerinden aldıkları topraklar için dünya kamuoyuna sesleniyorlardı. bu gürcü savının konumuzla ilgili yanı ise türkiye'den istenen toprakların bir bölümünün lazlara mal edilmesi ve lazların da gürcü oldukları tezine dayandırılmasıdır. ünlü makale yazarlarına göre, milattan önceki dönemlerde var olduğu bilinen kolhida devleti'nin kurucuları lazların ataları olan kolhilerdi. lazların gürcü olmaları münasebeti ile de bu devlet bir gürcü devleti yazarlar, makalelerinde kolhilerin lazların atası olduklarını çeşitli bizans kaynaklarına dayandırmaktadırlar. kolhilerin lazların atası olduğuna dair ortaya konan bilgiler başka tarihçiler tarafından da doğrulanmaktadır. ancak, bugüne kadar lazların bir gürcü boyu olduğuna ilişkin tarihsel saptamalar hiçbir tarafsız tarihçi tarafından doğrulanmamış, sadece gürcü resmi tarih tezi olarak kalmıştır. konu ettiğimiz makalenin önem teşkil eden yönü ise bağlam bölümünde ele alınan ve kolhida olarak zikredilen devletin sınırları ile ilgilidir.
türk milliyetçisi görüşlere göre
profesör m.fahrettin kırzıoğlu, kuzeydoğu türkiye ve kafkasya tarihi üzerine 40 yıldır yazmaktadır. o'nun çalışması yalnızca resmi ideolojiyi takviye etmiyor, böyle ideolojilerin, üzerine bina edilebilecek temeli sağlıyor.
kırzıoğlu, düşüncelerini diğer kanallardan yaymada da aktiftir. 1990'da, rize ve acara tarihi üzerine bir konuşma yaptı. kültür müdürlüğü çalışanları, bu konuşmanın bir seri konuşmanın sonuncası olduğunu söylediler.
kırzıoğlu'nun makalesinin özü şöyle özetlenebilir. bütün bölgenin tarihi (yani, güney kafkasya ve komşu bölgeler) yalnızca türkik halkların konteksti içinde tartışılabilir. bu yalnızca lazları değil, gürcü ve acaralara da uygulanır. görüşleri sıklıkla karışık ve birbirlerini tekzip eder mahiyettedir. bir önceki makalesinde gürcülerin çinden gelen moğol orijinli halklar olduklarını iddia eder, bir sonraki makalesinde gürcüstan'ın antik dönem ahalisinin türkik orjinli olduğunu ispatlamaya çalışır. (kırzıoğlu, 1976). laz tarihinin hiç birşey olduğunu, ancak orta asya'lı türkik bir halkın tarihi olduğunu göstermeye de çalışır. bir çok sayfa, yalnızca lazların türkik soydan geldiklerini ispatlamaya değil, onların megrel ve gürcülerle akraba olmadıklarını ispat etmeye de tahsis edilir.
erla zwingle - national geographic - eylül 2002
iö 4. yüzyılda, eski yunan ülkesinde yaşayan iason adındaki delikanlı argo adı verilen bir gemi yaptırmış ve yanına 50 savaşçı alarak, o zaman bilinen dünyanın ucunda yer alan kolhis diyarına doğru yola çıkmış. efsanevi kolhis diyarı, günümüzdeki gürcistan'ın batısının büyük bölümü ile karadeniz kıyısı boyunca kafkaslar'dan trabzon'a uzanan yerlere denk düşer. kolhis'te, hiç uyumayan bir yılanın başını beklediği bir meşe ağacına asılı bir altın post varmış ve (adlarını bindikleri tekneden alan) argonotlar bunu her ne pahasına olursa olsun kolhis kralı aietes'in elinden almaya ant içmişler. altın post'u ele geçirmek için yeminler, adak edilen hayvanlar ve insanlarn hayatına mal olan büyüler antik dünyanın en ünlü efsanelerinden biri haline gelmiş.
tabii ki iason diye birisi hiç olmamıştı, bu yüzden onu icat etmek gerekmişti. iö üçüncü yüzyılda yazıya dökülen bu yazıyı dinleyenler bunun altında yatan esas meselenin büyücü prensesler ya da tanrıların buyrukları değil, karadeniz kıyılarının eski yunanlılar tarafından iskan edilmesinin destanı olduğunu anlamışlardı. burası en azından bu efsaneyi yüzyıllar önce nakledenlerin tanıdığı ilkel kabileleri, vahşice adetleri ve bugün bile ansızın patlayan fırtınaları ile ün salmış tehlike dolu bir ülkeydi. yine de eski yunanlılar yavaş yavaş bugünkü türkiye'nin kuzey kıyılarında ve kuzeydoğusundaki kolhis'te gerek deniz gerekse kara ticareti için ideal bağlantı noktaları sağlayan bir dizi kent kurdular.
ne var ki eski yunanlılar bu yörenin uzun ve karmaşık tarihinin sadece ufak bir parçasıdır. gürcistan'da ilk insanlara 1;8 milyon yıl öncesinden itibaren rastlanır. bugün, yani 21.yüzyılda, batı gürcistan halkı kökenlerinde yatan putperest, hristiyan, yahudi, müslüman, iran, mezopotamya, roma, arap ve rus kültürlerini harmanlamış olarak bir arada yaşatıyor.