Türkiye'nin Avrupa Birliği Üyelik Sürecinin İnişli Çıkışlı Hikayesi
1949’da avrupa konseyi’ne giriyoruz, ilk yeni üye biz oluyoruz. 1963’te aet'lilerle ortaklık anlaşması yapılıyor, “tam üyeliğe doğru ilk adım” diye paketleniyor. 1987’de “tam üyelik başvurumuzu aldık, biz sizi ararız” diye dosyayı teslim ediyoruz. 1995’te gümrük birliği geliyor, “artık yolun yarısı” diye seviniyoruz. 1999 helsinki zirvesi'nde resmen aday ülke ilan ediliyoruz, o gün bugün “geleceğin ab üyesi” diye oyalanıyoruz.
3 ekim 2005’te müzakereler başlıyor, 35 fasıl var, 2016’ya kadar 16’sı açılmış, sadece 1’i kapatılmış. yani resmen “fasıl aç kapa oyunu.” 2016’daki mülteci anlaşmasıyla “belki işler hızlanır, vizesiz avrupa hayali gerçek olur” diye umutlanıyoruz ama sonrasında malum; hukuk, insan hakları, 2017 referandumu derken ab tarafı “kusura bakmayın, bu işler kopenhag kriterleriyle uyuşmuyor” moduna geçiyor.
2019’da avrupa parlamentosu komitesi “bu iş askıya alınsın” diye basıyor oyu. fiilen müzakereler çöküyor, yeni fasıl açılmıyor, gümrük birliği modernizasyonu da rafa kalkıyor.
2023’e geliyoruz, altılı masa ortak mutabakat açıklıyor: “biz gelirsek ab yoluna geri döneriz.” chp lideri özgür özel de “seçimi alırsak bu işi hızlandırırız, en kısa sürede ab üyesi oluruz” diye iddialı konuşuyor. şu an arnavutluk, bosna, karadağ, sırbistan, makedonya, gürcistan, moldova ve ukrayna ile beraber ab kapısında bekleyen adaylardan biriyiz.
türkiye’nin bitmeyen ab yolculuğu
osmanlı sonrası enkazdan çıkan atatürk, ülkeyi batılılaştırma kafasına giriyor. laikleşme, sanayileşme, devrimler derken “biz de avrupa’yız” söylemi başlıyor. 2. dünya savaşı’nda son ana kadar bekleyip müttefiklere katılıyoruz, ardından marshall yardımı, nato, avrupa konseyi falan derken batıya yanaşıyoruz. soğuk savaş boyunca da abd ve batı avrupa tarafında konumlanıyoruz.
ilk flört dönemi (1950’ler - 1990’lar): 1959’da aet'lilere ortaklık için başvuruyoruz. 1963 ankara anlaşması imzalanıyor, 1964 yürürlüğe giriyor. “gümrük birliği, hedef nihai üyelik” diye süsleniyor. 1970 ek protokol de “şu tarihe kadar şu vergiler kalkacak” planı.
1987’de “tam üyelik” için başvuruyoruz. ab tarafı 1989’da “ekonomik ve siyasi durumun hazır değil, kıbrıs ve yunanistan da var, biraz bekle” diyor. 1997 lüksemburg zirvesi'nde de “siz bir kenarda bekleyin, biz doğu avrupa ülkeleri ve kıbrıs’ı alıyoruz” deniyor ama 1999 helsinki zirvesi dönüm noktası, yunanistan vetosunu çekiyor ve türkiye resmen aday ülke ilan ediliyor.
2000’ler; büyük umut, küçük adımlar: 2002 kopenhag zirvesi'nde “kriterleri tamamlarsanız 2005’te başlarız” sözü çıkıyor. 2005’te müzakereler başlıyor ama kıbrıs engeli, fransa ve avusturya’nın “sizden tam üyelik olmaz, olsa olsa imtiyazlı ortaklık olur” muhabbeti başlıyor. 2006’da 8 fasıl bloke ediliyor, işler yavaşlıyor.
2007’de türkiye, 2013’e kadar uyum sağlayacağız diyor ama brüksel “yok öyle şey, takvim yok” diyor. erdoğan “2023’e kadar almazsanız biz de bu işi gözden geçiririz” diyerek rest çekiyor. kıbrıs ve reformların yavaşlamasıyla müzakereler resmen sürünmeye giriyor.
pozitif gündem (2012-13): fasıl açılmıyor, “pozitif gündem” diye bir şey uyduruyorlar. vize, enerji, göç, ticaret gibi konularda işbirliği başlıyor ama 2013 gezi olayları sonrası almanya “müzakereler dursun” diyor. eurobarometre anketinde de türklerin ab’ye desteği hızla düşüyor.
2016 sonrası fren sesi: 15 temmuz darbe girişimi sonrası olağanüstü hal, baskılar, “idam geri gelsin mi” muhabbeti derken ab’den kopuş başlıyor. juncker “idamı geri getirirseniz ab süreci biter” diye açıklama yapıyor. avrupa parlamentosu 2016 sonunda “yeni fasıl açılmasın” kararı alıyor.
2017 referandumu sonrası avrupa parlamentosu “bu sistem kopenhag kriterlerini ihlal ediyor” diyerek müzakerelerin askıya alınmasını istiyor. 2018’de avusturya “müzakereler tamamen bitirilsin” diyor, ab konseyinden de “türkiye ab’den uzaklaşıyor” açıklaması geliyor.
2019’da avrupa parlamentosu resmen “müzakereleri durduralım” kararı alıyor. 2023 vilnius nato zirvesi'nde erdoğan “isveç’i nato’ya alıyorsanız bizi de ab’ye alın” çıkışı yapıyor. isveç halkı da “biz de ab’de türkiye’yi istemiyoruz” diyor.
türkiye’nin ab üyeliği olursa ne olur?
türkiye’nin ab üyeliği tartışması aslında “ab ne olacak?” sorusuyla beraber yürüyen bir mevzu çünkü ab içinde iki farklı kafa var:
• “abi bu iş sadece serbest ticaret, sınırları kaldıralım, hak temelli bir birlik olsun” diyenler › bunlar türkiye’ye çok sert karşı çıkmıyor,
• “ab siyasi bir birlik olacak, federatifleşeceğiz” diyenler › bunlar için türkiye resmen kabus çünkü “ab’nin bütünlüğü dağılır” korkusu var.
destekleyenler ne diyor?
• coğrafya kartını açıyorlar. “türkiye girerse akdeniz ve karadeniz’in doğusunda barış olur, avrupa stratejik olarak güçlenir.” (bkz: carl bildt),
• polonya “abi gelsin” diyor, ingiltere de brexit öncesi desteğini basıyordu.
bu arada işin matematiği de var. türkiye’nin 83 milyonluk nüfusu var. ab’ye girerse avrupa parlamentosunda en çok sandalyeye sahip ülke olacak. tabii orada da “bir ülke max 96 sandalye alabilir” kuralı devreye giriyor. yani almanya ile kafa kafaya.
karşı çıkanların argümanları?
• “bu iş domino etkisi yaratır, yarın fas da kapıya dayanır” diyenler var. halbuki fas reddedildi bile, “avrupa ülkesi değilsin” diye. (not: kıbrıs’ın %100 asya’da olup ab’ye girmesi de ayrı bir ironi.),
• sarkozy gibi tipler, “avrupa’nın sınırları olmalı, bu sınırlar türkiye’de bitiyor” diye çok net duruyor,
• almanya (merkel yıllarında) “imtiyazlı ortaklık olsun, tam üyelik değil” kafasındaydı,
• fransa’da da ayrı bir paranoya var: “bizim zaten büyük müslüman nüfusumuz var, yeni göç dalgası gelirse ne yaparız?”
üstelik fransa anayasasında şöyle bir twist var:
• normalde her ülke ab’ye girerken referandum olabilir,
• türkiye gibi büyük nüfuslu ülkeler için (ab toplam nüfusunun %5’inden fazla) referandum zorunlu olacak gibi bir düzenleme tartışıldı,
• yani iş referandum kartına kalırsa fransız halkı “non” derse olay biter.
peki türkiye için ne değişir?
• ekonomik kalkınma yardımı + avrupa’dan yatırım › büyüme doping etkisi,
• ab içinde serbest dolaşım › türk gençliği “hadi berlin, paris, amsterdam” diye valizi toplar. bu göç imkânı doğudaki ayrılıkçı gerilimleri bile azaltabilir çünkü “adam iş buldu, huzur buldu” olur,
• sekülerler için “batı değerleri yayılır” umudu, dindarlar için “islam avrupa’da güçlenir” hayali var. yani iki taraf da kafasına göre fayda çıkarıyor,
• en kritik nokta: ab parlamentosunda 96 sandalye › yani almanya kadar söz hakkı.
türkiye-ab süreci önündeki en büyük engeller
ekonomi kısmından başlayalım: türkiye 20 küsur senedir gümrük birliğiyle avrupa’ya mal satıyor, yatırım çekiyor ama ithalat patlamış durumda. 2008’de ihracat 141 milyar dolarken ithalat 204 milyar dolara dayanmıştı. yani kazanç var ama açık da büyük. üstelik ab’nin “ekonomik ve parasal politika” faslı daha açılmadan fransa durdurmuştu.
nüfus konusu: türkiye genç ve kalabalık. nüfus bugün 87 milyona dayanmış durumda. bu kadar insan ab’ye girerse avrupa parlamentosu’nda koca bir blok olacak, güç dengeleri değişecek. istanbul da ab’nin en büyük şehri olurdu. işte tam da bu yüzden bazı ülkeler ürküyor.
kıbrıs meselesi: 1974’teki müdahale, kuzeyin ayrı bir devlet ilan etmesi ve ab’ye giren güney kıbrıs’ın tanınmaması hâlâ en büyük kriz. ab “limanlarını aç” diyor, türkiye “önce kuzeye ablukayı kaldırın” diyor. sonuç: 8 müzakere başlığı donmuş durumda.
yunanistan boyutu: yunan halkı pek sıcak bakmıyor (%25 destek). karasularında casus belli meselesi var. zaman zaman diyalog olumlu gidiyor ama derinlerde hep bir güven sorunu duruyor.
din faktörü: türkiye laik ama nüfusun %80’den fazlası müslüman. ab’de ise çoğunluk hristiyan. “kültürel uyum olur mu olmaz mı?” tartışması hep masada.
ermeni soykırımı tartışması: fransa ve bazı ab politikacıları türkiye’nin bunu tanımasını isterken, türkiye “bu üyelik kriteri olamaz” diyerek reddediyor. parlamento da zamanında bunu resmi önkoşul yapmayı reddetmişti.
lgbt+ hakları: eşcinsellik suç değil ama onur yürüyüşleri birkaç kez yasaklandı. ab “insan hakları ihlali” diyor.
tck 301: “türk milletini aşağılamak” maddesi yıllarca ab’nin dilinde. orhan pamuk davası bunun sembolü oldu. sonradan madde revize edilse de hâlâ ab standartlarına göre sıkıntılı.
kadın hakları: kağıt üstünde avrupa’daki çoğu ülkeden erken adımlar atılmış (oy hakkı, seçilme hakkı, ilk kadın başbakan falan) ama uygulamada hâlâ sorunlar var, ab raporlarında sık sık geçiyor.
vicdani ret: ab’nin 47 ülkesinden sadece türkiye ve azerbaycan tanımıyor. askerlik ya var ya da para verip kısa tutabiliyorsunuz.
türkiye’nin ab üyeliğine halkların bakışı
ab tarafı olaya şöyle bakıyor: “bizim evimiz var, sen de kapıda bekle.” eurobarometer 2006 verilerine göre ab vatandaşlarının %59’u net bir şekilde “türkiye gelmesin” diyor. destekleyenler %28 civarı. bahane hep aynı: insan hakları. en sert karşı çıkan ülke avusturya (%81 karşı), en çok destek veren ise romanya (%66 destek). hatta kıbrıs türkleri bile (ab tarafından tanınmayan bir toplum olmalarına rağmen) %67 ile türkiye’den daha hevesli çıkmış. işin ironisi, danimarka hükümeti “biz destekliyoruz” dese de halkın %60’ı “hayır” demiş.
2000’lerden sonra işler daha da sarpa sardı. gezi olayları, 2016-2018 tasfiyeleri derken ab’nin hem sağından hem solundan “türkiye’nin insan hakları sicili rezalet” yorumu yükselmeye başladı. diasporanın yoğun olduğu almanya ve bulgaristan’da muhalefet daha da güçlü. 2016 ve 2019 yougov anketlerinde fransa, almanya, danimarka, finlandiya ve isveç’te türkiye’ye karşı tavır, rusya ve israil'den bile sert çıkmış.
türkiye tarafına gelince; 2004’te müzakerelerin başlaması “hadi bakalım, avrupa bizi kabul ediyor” diye coşkuyla kutlandı ama süreç uzadıkça “çifte standart” algısı arttı. 2006 eurobarometre’ye göre türklerin %43’ü ab’ye olumlu bakıyor, %35’i güveniyor. destek var ama gözü kapalı değil.
2007’de destek %41,9, karşıtlık %27,7, kararsızlar %24. 2009’da destek %48’e kadar çıkıyor ama 2013’e gelindiğinde işler terse dönüyor: ab üyeliğine destek üçte bire düşüyor, karşıtlık ise iki katına çıkıyor. aynı yıl yapılan bir ankette türklerin %60’ı “ab’yi sevmiyoruz” modunda. üstelik çoğu “asya ile işbirliği avrupa’dan daha hayırlı” diyor. ekonomide fayda sağlar diyenlerin oranı ise %44’te kalıyor.
türkiye’nin ab üyeliği mevzusu
avrupa birliği tarafı: 2014’te ab başkan adayı olan juncker ve schulz, “türkiye’nin ab’ye girmesi mi? o iş bende olmaz kanka” dedi. juncker seçildi, ilk icraatlarından biri “önümüzdeki 5 yıl genişleme yok, zaten twitter’ı kapatan hükümet üyelik falan göremez” tripleri oldu. 2025’e kadar da brüksel’in klasik cümlesi: “biz sizi seviyoruz ama koşullarınız kötü.”
türkiye tarafı: erdoğan her fırsatta “almanya’da 3 milyon türk var, biz doğal üye sayılırız” modundaydı ama her röportajda da “sabrediyoruz ama sabrın da bir sonu var” diyerek restini çekti. bazen “üyelik olmazsa tüm bölge etkilenir” gibi bölgesel drama kartını oynadı.
almanya: merkel yıllarca “tam üyelik yok, ama imtiyazlı ortaklık olur” kafasındaydı. yani “dost kalalım ama evlilik yok” dedi resmen. 2017’de seçim tartışmasında hem merkel hem schulz “türkiye ile üyelik müzakerelerini keselim” diye açıktan konuştu.
fransa: sarkozy net şekilde “türkiye avrupa değil” ekolünden. hollanda biraz daha yumuşaktı, ticari çıkarlar üzerinden destek verdi ama arada ermeni meselesi patladı, ilişkiler gerildi, fransız yatırımları düştü. şirketler bir yandan “pazar büyük, girelim” diye fırsat kollamaya devam etti.
yunanistan: 1999’dan itibaren papandreu “türkiye’yi ab’ye çekersek daha az kavga çıkar” diyordu ama 2009’da papulias “kıbrıs’ta işgalci gibi davranıyorsunuz, böyle olmaz” diyerek kapıyı kapattı.
avusturya: 2016’dan beri “bu müzakereleri donduralım, hatta tamamen bitirelim” modunda. 2023’te şansölye nehammer “yeni bir konsept lazım, bu iş böyle yürümez” dedi.
isveç & ispanya & italya & portekiz & finlandiya: bu tayfa genel olarak daha olumlu. “türkiye ab’ye girerse stratejik olarak güçleniriz” dediler. hatta berlusconi döneminde italya, “abi hadi şu süreci hızlandıralım” diye bastırdı.
birleşik krallık: 2009’da miliband ve 2010’da cameron “türkiye’nin ab’de yeri olmalı, yoksa avrupa zayıf düşer” dedi ama cameron 2016’da işi dalgaya vurdu: “bu hızla giderse türkiye 3000 yılında falan ab’ye girer” diye.
avrupa parlamentosu: 2005’te “kıbrıs’ı tanıyın kardeşim” dedi. 2006’da liman krizi yüzünden müzakereler kısmen askıya alındı. 2017’de “hukuken aday, ama fiilen değil” açıklamaları geldi. en son 2025’te “demokratik gerileme var, üyelik süreci dondurulsun” diye rapor geçtiler.
türkiye’nin tavrı 2023 sonrası: erdoğan “gerekirse yolumuzu ayırırız” dedi ama 2024’te “ab ile yeni sayfa açmak istiyoruz, gümrük birliği ve vize serbestisini güncelleyelim” diyerek masaya geri döndü.