Sefiller'in Yazarı Olarak Bilinen Victor Hugo Nasıl Bir İnsandı?

Victor Hugo'nun karakterini, huylarını ve yaşadığı dönemki tepkilerini özetleyen bir yazı.
Sefiller'in Yazarı Olarak Bilinen Victor Hugo Nasıl Bir İnsandı?

"yaşam uzun bir deneyim, bilinmez kader için yapılan anlaşılmaz bir hazırlıktır. insanın bu gerçek kaderi, mezarın ilk basamağında başlar. insanın önünde bir şeyler o zaman belirir ve insan mutlak sonu seçebilmeye başlar. 'mutlak son' bu ifadeyi düşünün. canlılar sonsuzluğu görür; mutlak sonu ise ancak ölüler görebilir. o zamana kadar sevin ve acı çekin, umut edip düşleyin, sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! ölüm her şeyi yok edecek. ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz." - sefiller

bu metin hugo'nun insan, yaşam, ölüm ve ölüm sonrası görüşlerini ifade ettiği gibi, buradaki ölünce ne olacak, ölümden sonra hiçbir şey olmaması türündeki başlıklara bir cevap niteliğinde...

başka bir yerde (deniz işçileri) şöyle der:

"insan vücudu pekâlâ ancak bir görünüş olabilir. vücut bizim gerçeğimizi gizler, ışığımızın ya da gölgemizin üzerinde yoğunlaşır. gerçek, ruhtur. kesinlikle söylemek gerekirse denebilir ki yüzümüz bir maskedir. asıl insan, insanın altında bulunandır. insan vücudu denen bu hayalin arkasına gizlenen ya da sığınan insan seçilebilseydi, pek çok şaşırtıcı şeyle karşılaşılırdı. herkesin düştüğü yanlışlık dış yaratığı gerçek yaratık sanmaktır..."


sefiller'e hayran olmamak mümkün müdür?

karakterleri ve olayları çakıştıran o kurguya, hikâyeye değil sadece, özellikle adalet, iyilik ve kötülüğe bakışa, sadakat, fedakârlık ve erdeme, o söz sanatına... bir kitaba tahminen 17 yıl harcayan, o kitapta 800 kelimelik tek cümle kurabilen birine... acıyı iyi bilen, kahramanlarına acının her türünü en ağırından tattıran, buna rağmen "bu dünyada sevgiden başka bir şey yoktur" diyebilen ve bir insan kendinden aziz veya canavar, her şey yaratabilir demek isteyen biri..

şiirle başlamıştı. henüz 17 yaşındayken yarışmalarda birinciliklere sahip olmuştu. romantik hareketin temelini oluşturan cromwell ve hernani oyunlarıyla dikkatleri üzerine çekti. 1827'de cromwell ve 1830'da hernani oyunları, paris'te büyük bir heyecan uyandırmış, hugo bir romantik olarak klasik edebiyat ekolüne karşı kesin bir zafer kazanmıştı.

severek evlenmişti ama hep aldatmıştı, fazlasıyla evlat acısı yaşamıştı... juliette... bir metresle 50 yıl... artık ailedendi neredeyse juliette... demirbaştı.

hugo kadınlara düşkündü. başka kadınlar, evli kadınlar, hayat kadınları hayatından eksik olmuyordu. juliette'le hep yakın yaşamalarına rağmen birbirlerine yazdıkları yirmi bin mektuptan söz ediliyor. sürgündeyken bile yakınındaki bir eve taşınan juliette, hugo'nun "hayattaki en büyük mutluluk olduğun gibi sevilmek, daha doğrusu sana rağmen sevilmektir." sözünü doğrularcasına her derde deva ömürlük bir dosttu.

77 yaşında öldükten sonra tek satır yazmamıştı hugo, birkaç yıl sonra o da ardından gitmişti..

şu satırları yazdırmıştı julliette'in mezar taşına:

"sadece soğuk bir kül olduğum zaman
yorgun gözlerim gün ışığına temelli kapandığı zaman
söyle kendine anım kalmışsa yüreğinde:
el ne düşünürse düşünsün, bende onun aşkı vardı!"

ressam olduğunu çok az kişi biliyordur herhalde.. olağanüstü bir stili, gotik eğilimleri hatta geleceği anımsatan öngörüleri vardı. renkli kişiliğinin aksine, resimde çok az renk kullanıyordu. mürekkep bulamadığında, kömür tozu ve isten yararlanıyordu. kendi kanını kullandığını söyleyen kaynaklar var. fakat en önemlisi ressamlığı ile bilinmek istemiyordu.

yazarken de tuhaf huyları olduğu söyleniyor. özellikle yazma sıkıntısı yaşadığı zamanlarda tüm giysilerini çıkarıp, uşağına teslim ediyor, kendisini kilitlediği odada çıplak yazıyordu.

1849 yılı itibariyle ruhban sınıfını öne çıkararak, laik öğretime darbe olarak nitelendirilen dinsel içerikli falloux yasasının onaylanmasından önce verdiği ve özgür düşüncenin bir çeşit bildirisi olarak da anılan ünlü söylevinde yasayı destekleyen sağcılara dönerek şöyle der:

"sizi tedirgin eden şeyi söyleyeyim mi? fransa'nın üç yüz yıldır yaydığı büyük özgürlük ışığı tedirgin ediyor sizi; o ustan yapılmış ışık. aydınlık fransız ulusundan meydana gelen ve dünyanın bütün uluslarının yüzüne fransa'nın parıltısı halinde vurmuş olan o ışık rahatsız ediyor sizi." (albert bayet - dine karşı düşünce tarihi)

güçlü bir belagati vardı ve şöhret sahibi olmuştu. 1851'de rejim karşıtlığı nedeniyle sürgüne gönderildi. falloux yasası çıkmıştı.

iii. napolyon af ilan ettiği halde dönmedi, ilkesel bir tutum sergileyerek gönüllü olarak sürgünde kalmayı seçti. cumhuriyetin ilanıyla 1870'de döndüğünde bir kahraman olarak karşılandı. artık politikaya girmesi kaçınılmazdı. 1862'de yayımlanan sefiller ve üç şiir kitabı, napolyon'a hicivler ile birlikte sürgünde yazılmıştır. hicivler tabii ki, fransa'da yasaklanmıştı ama çok ses getirmişti.

insan hayatına saygısı ve şefkati son derece bariz olan yazar idam karşıtıydı; bazı ülkelerde idam uygulamasının kaldırılmasına katkısı oldu. 6 irlandalı için ingiliz hükümetini ikna etmek dahil, bazılarını kurtardı, bazıları için geç kaldı.

romanlarında hep yoksulluğu dile getirmişti. açlığı iyi tanıyormuş gibi yazıyordu. gemi işçilerinin çektiklerini... hayat mücadelesini anlatıyordu. politik eleştiri yapıyordu. ve her ne anlatıyorsa son derece inandırıcı ve çarpıcı bir üslupla anlatıyordu. quasimodo olabiliyordu... giyotin cezası almış gibi ölüm korkusunu biliyor, çok haksızlık yaşamış gibi adaleti ve vicdanı başkahramanı yapabiliyordu. bir yandan "insan insanın canavarıdır" derken diğer yandan insandaki iyiliği işaret ediyor, içimize su serpiyordu. leziz bir dili vardı. yoksa o tuğla kalınlığındaki romanlar nasıl okunacaktı?

aslında notre dame'ın kamburu'nu o sırada yıkılmak istenen notre dame katedrali'ne dikkat çekmek ve onu kurtarmak için yazmıştı. kurtarmıştı da...

gençliğinde kralcı, daha sonra bir cumhuriyetçiydi. sürgünden dönüşünde paris komünü'ne katılmamış olsa da komüncüleri destekledi.

hugo, sefiller'in önsözünde şöyle diyordu:

"uygarlık çağının ortasında, yasalar ve gelenekler aracılığıyla, dünyayı yapay olarak cehenneme çeviren ve ilahi kaderi insanlık belasına bulaştıran toplumsal lanetlenme hâli devam ettikçe, yüzyılın, ilki insanın emeğinin sömürülmesinden dolayı aşağılanması, ikincisi kadının açlık yüzünden alçalması, üçüncüsü çocukların eğitimsizlik nedeniyle yeteneklerinin gelişmemesi olan üç temel sorunu çözülmedikçe, bazı bölgelerde toplumsal baskı devam ederken, daha geniş anlamda yeryüzünde cehalet ve yoksulluk hüküm sürdükçe, böyle kitaplar yararlı olmayı sürdüreceklerdir." hauteville-house, 1 ocak 1862

her zamana uygun, hiç eskimeyecek zamansız sözler...

romantizm akımının en hatırı sayılır temsilcisi; akademi ödülü, altın zambak ödülü, légion d'honneur nişanı sahibi işte bu hugo yaşarken değeri bilinenlerden... 80. doğum günü yarım milyon kişinin katıldığı büyük bir coşkuyla kutlanmış, ölümü daha görkemli olmuştu... alexandre dumas ve émile zola ile birlikte yatıyor.

ölmeden hemen önce vasiyet olarak şu sözleri bıraktı

"je donne cinquante mille francs aux pauvres. je veux être enterré dans leur corbillard.
je refuse l'oraison de toutes les eglises. je demande une prière à toutes les âmes.
je crois en dieu. "

(fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum. hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum. tanrı'ya inanıyorum.)

insanlardan demiyor, âmes diyor; "ruhlardan" dua rica ediyor.

tabii ya, ruh!.. başka nedir insan...