Orta Çağ'daki Meşhur Cadı Avı Tam Olarak Nasıl Başladı ve Yaygınlaştı?
orta çağ'da cadılık ve cadı avları yaklaşık 300 yıl sürmüş, hristiyan kiliselerinin desteği ile bu sapkın teolojik süreçte cadı olarak ilk avlananlar şifacı ve ebeler olmuştur. şifalı otları çok iyi bilen bu kadınlar, kimi zaman çocuk ve erkekler dahi türlü türlü işkence ve deneylere maruz bırakıldılar...
1517 yılında reform hareketinden sonra katolik kilisesinin bölünmesiyle beraber, karanlık çağlardaki batıl teolojik görüşler yeniden ortaya çıktı. yüzyıllarca katolik kilisesinden dini öğrenen insanlar kilisenin ayrılması ile dini anlamda dayanaksız kaldılar ve din dışı inanç ve görüşlere inanmaya başladılar. cadıların varlığı 15. yy öncesi dönemde bilinse dahi avlanmaları bu dönemden sonra başlamıştır. eğer o dönemde yaşayan şifacı kadınlardan biri olsaydınız, toplumun sizi yok etme, kökünüzü kurutma gibi eylemler içerisinde bulunduğuna şahitlik edecektiniz.
cadı evvela birden çok anlama gelmektedir. bilinen en eski anlamı eski almanca'da hagazussa adlı kelimeden türetildiği yönündedir. “çit üzerine binen/ çıkan anlamına gelen bu kelimenin nitelikli karşılığı çocukları öldüren, insan yiyen, geceleri dolaşan dişi hayalet’tir. ancak kadınlara atfedilen bu ''öldüren cani'' kavramı 16.yy ve sonrasında başlar.
dönemin bazı kutsal kitaplarında ve örneklerinde kadınların düşman edilmesi gerekliliği bunun zeminin oluşmasını da hızlandırmıştır. özellikle o dönemde incil ve tevrattan alınan bu metinleri kullanarak savlarını desteklemişlerdir.
çık.22:18 "büyücü kadını yaşatmayacaksınız.”
lev.20:6 "kim cincilere, ruh çağıranlara danışır, bana ihanet ederse ona öfkeyle bakacak, halkımın arasından atacağım."
yar.6:1 "yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu."
yar.6:2 "ilahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler."
yar.6:4 "ilahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde nefiller vardı."
o günlerde zarar verici büyülerin ve büyücülerin inancı olması ile orta çağ'da cadı avcılığının ilk temelleri, ruhbanlar tarafından oluşturularak desteklenmiş ve cadı avları 300 yıl kadar devam etmiştir. ilk cadı motiflerine tarihte 14. yy'ın erken dönemlerine kadar rastlamak mümkündür. orta çağ avrupa'sının zaten geçmişten gelen "geceleri dolaşan, gücünü cinlerden ve şeytanlardan alan, felaket getiren kadın" imgesi bu teolojik görüş ile gittikçe rayından çıkmıştı.
orta çağ'ın ilk cadı figürleri, erkekleri iktidarsızlaştırmak, insanları hasta etmekti cadıların kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi bozarak erkeği iktidarsız kadını kısır yapıldığına inanılıyordu. halk arasındaki cadı avcıları sayıları tahminen yüz bin ile bir milyon arasındaki çoğunluğu kadından oluşan cadıları öldürdüler..bu kadınlar genelde bir veya birden çok kişinin şahitliği ile yakalanıp, halka açık alanlarda sorguya çekilip sonra yakılıyorlardı.
cadılıkla suçlanan ilk kadınlar genelde yaşlı, fakir güçsüz ve bakımsızdı. ilk olarak 1590 yılında yapılan ilk büyük cadı avı sırasında yakalanan kadınların oranı %90 olarak tespit edilmiştir. 1680 yılında güney almanya’da yürütülen son mahkemede yargılanan hükümlülerin %30’u kadın, bunların neredeyse %70’inin 22 yaşından daha genç olduğu kayıtlara geçmiştir.
ilk olarak ebe ve şifacılar cadı olarak seçildiler
hekimlerin bulunmadığı köylerde geceleri ormanda birtakım sihirli sözlerle mandrake, kurtboğan, sedef otu, güzelavrat otu gibi bitkileri toplayan kadınların cadılık yaptığı düşünüldü. hatta adam otu bitkisinin insana benzemesi sebebi ile ayinlerde kullanılması, güzel avrat otunun ayinlerde uyuşturucu olarak kullanılması, kurtboğan otunun zehirli olması sebebi ile bazı insanların ölmesi sonucunda da şifacıları ''cadı'' figürüne sokulmasına neden olmuştur. ormanda yaşayan bu şifacı kadınlara ilk zamanlar büyük saygı duyulsa da geceleri cadılara dönüştüğü düşünülüyordu. o dönemde büyü ile gençleştirici etkisi olduğu düşünülen plasentanın ebelerde bulunması ebelerin de bu cadılık furyasından büyük şekilde hedefi olmasını sağlamıştır. özellikle, kadınları cadı olarak nitelendirecek özel bir delil veya suç yoktu. şifacıların otlarla uğraşması ebelerin plasenta'ya sahip olması yeterliydi.. halk ilk başlarda yalnızca, şifacı ve ebelerden korkarken ilerleyen dönemlerde hem birtakım siyası olaylardan dolayı hem de bu konuya ilgisi olanlar yüzünden ülkenin soyluları, rahibeler ve şehirlilerin de içinde cadı olarak suçlanması ile halkta büyük korku ve paniğe neden olmuştur. eğer orta çağ'da yaşayan bir kadın olsaydınız, sizi tek bir kişinin ihbar etmesi ile cadı olarak suçlanıp yakılırdınız. hatta ilk büyük cadı avından sonra çocuklar ve erkeklerin dahi büyü yaptığı iddia edildi ve onlar dahi yargısız infaza kurban gittiler.. .
orta çağ'da cadı olarak suçlanan kişilerin malı 2/3 oranında devlete, geri kalanı onu sorgulayan hakim ve yargıçlara gidiyordu
bu sebepten dolayı da cadı avı hem devlet hem de yargıç ve hakimler için kolay bir rant haline gelmişti. mahkemelerin büyük çoğunluğunda kanıt niteliğinde sunulan şeyler, geceleri şeytanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle gündüzleri uyuyakalması, bazı kadınların çok günah işlediği için pazar ayinlerinde kilisede çok içten dua etmesi, vücudunda yaralar ve sıyrıklar olması, istemediği erkeğin bu kadın beni güzelliğiyle büyüledi demesine neden olacağından, dikkat çekici güzellikte olması, çok aşırı çirkin olması bir kadının cadı olarak yakmak için yeterli delillerdendi...
1590 yılındaki ilk büyük cadı avı sırasında yakalanan rebecca lemp almaya'da saygın bir muhasebeci peter lemp ile evlendi. 6 çocuğu vardı, rebecca lemp ilk defa cadı olarak tutuklanmış ve beş kez işkenceye maruz bırakıldıktan sonra işkence sırasında cadı olduğunu itiraf etmiştir. "cadıların" bazen kafası bedeninden ayrılarak bazen de diri diri yakılıyordu. cadıların yakılması, cehennem ateşini bu dünyada yaşayarak cennete gitmesi isteniyordu. bu sorgulamaların sonucunda yalnızca tek bir kadın 4 kez işkence görüp hayatta kalmayı başardığı için serbest bırakılmıştır.
orta çağ avrupasında cadıları ilgilendiren cornelia kanunu'nun yeniden düzenlenmesiyle beraber roma döneminden başlayarak çağlar boyu erkeklerin düşüncelerinde var olan, kadının erkeği zehirlemesi fikri iyice yankılanmaya başlamıştı. regl kanının zehirliği olduğuna inanılan dönemde, aslında kadının özünün zehirden meydana geldiği fikri de bu savı desteklemiştir...
orta çağ avrupasında cadılık sorgulamaları 3 aşamadan meydana gelirdi
ilk olarak hakim, kadının şeytan ile işbirliğini uzun sorular sorarak hem ayrıntıları hem de itiraf etmesi isteniyordu. eğer kadın suçlamaları reddedip itiraf etmezse, bu sefer işkence aşamasına geçiliyordu. ancak bazı kadınlar işkencelere o kadar dayanıklıydı ki, işkence onlara para etmiyordu. bunu sonucunda su, ateş, iğne, gözyaşı ve kantar gibi cadı deneyleri yapılmasına başlandı. bu deneyler kimi yerlerde serbestken kimi yerlerde yasaklanmıştır..
su deneyi, sıcak ve soğuk su ile yapılıyordu. cadılık ile suçlanan kadınlar ağzına kadar kaynamış su ile dolu olan bir kazanda elini sokup bir nesneyi alması isteniyordu. eğer bunun sonucunda yaraları çabuk iyileşiyorsa suçsuz sayılırdı. soğuk su deneyinde ise, elleri ve ayakları bağlı bir kadın, suyun içerisine atılır, eğer kadın su yüzüne çıkarsa cadılığı tescillenmiş olurdu ve yakılarak infaz edilirdi, eğer boğulursa suçsuz bulunuyordu.
ateş deneyi: kadınlar cayır cayır yanmakta olan bir nesneyi tutması veya ateşte yürümesi isteniyor ve yaraları çabuk iyileşirse cadı olmadığına kanaat getiriliyordu.
iğne deneyi: kadınların vücudunda bulunan ve şeytanla birleşmenin işareti olan lekeler benler ve sıyrık izleri gibi yapıların üzerine iğne batırılarak kadının acı çekip çekmediğine bakılırdı. eğer kadın acı çekiyorsa suçsuz, çekmiyorsa cadı olarak nitelendiriyordu.
gözyaşı deneyi: cadıların duygusuz olduğuna yönelik bir inanç vardı, kadın eğer gözyaşı dökebiliyorsa suçsuz, dökemiyorsa suçluydu.
kantar deneyi: cadılar ruhlarını şeytana teslim ettiklerine inanılırdı ve o inanca göre cadılar daha hafif olurlar ve uçabilirlerdi. kantarın bir kısmına kadın, diğer kefesine bir ağırlık konulurdu. eğer belirli ağırlıktan hafif gelirse kadının cadı olduğuna inanılıyordu.
deneyler bir yana dursun, işkencelerin bir kısmı da cinsel içerikliydi, kadınların göğüs uçları kesilirdi. pense gibi aletlerle kadınların göğüsleri kopartılırdı. kiliselerin içerisinde bulunan ve kiliselere karşı vaiz veren insanlar ile eşcinsellere uygulanan rektum armudu olarak bilinen bir cihazın ağzı sonuna kadar açılır ve ağzın içi paramparça edilirdi.. hava olaylarının kötülüğü, hayvanlara bulaşan hastalıklar, felaketler doğal afetler gibi olaylarda ne zaman bir günah keçisi aransa kadınlar yakılıyordu.
cadıların çekici olarak bilinen malleus maleficarum adlı kitapta, kadınların zayıf yaratıldığı için şeytanlara daha kolay kandığı, eksik ve günahkar yaratılan kadınların bu yüzden erkekleri şehvetle büyülediğine inanılıyordu.
bu işkenceler ve deneyler içerisinde itiraf eden kadınlar infaz edilmeden önce diğer işbirlikçi cadıların ismi istenirdi. cadıların varlığını kabul etmek cadılık, inkar etmek yalan söylemekle eşdeğerdi yani her koşulda ölüm şarttı. bu yüzden öleceğini kesin olarak anlayan kadınlar, anlaşamadıkları birbirleri ile husumet içerisinde oldukları başka kadınların da isimlerini veriyorlardı. hatta bu o kadar popülerleşmişti ki artık siyasi sorunlar ve insanların birbirleri ile ölümcül hesaplaşmaları bu şekilde son bulmaya başlamıştı.
sorgulamaların ardından infaza geçiliyordu, infazların çok büyük çoğunluğu diri diri yakılarak gerçekleşiyordu, ancak bazen merhamet göstergesi olarak kadınlar boğulur veya kafaları kesilirdi.
bu olaylara karşı en güçlü ses friedrich von spee adındaki bir rahipti
kendisi de yargılamaların içerisinde olan bir isim olarak, yapılanların bir işkence olduğunu savunan kitaplar yazdı. ve worm piskoposu olan arkadaşı philipp von schönborn ile cadıların yakılmasını yasakladılar. tek bir ihbarın, ve insanlık dışı işkence ve deneylerin yanlış olduğunu vurguladılar. böylece orta çağ'da rahiplerle başlayan cadı avları, yine rahiplerle son buldu...