Orada Yaşamış Birinden: Rusya ve Ruslara Dair Her Yerde Bulamayacağınız Bilgiler

Rusya ve Sovyet coğrafyasına fazlasıyla hakim bir Ekşi Sözlük yazarı, Rusya ve Rus insanıyla ilgili ilgi çekici bilgiler paylaşmış.
Orada Yaşamış Birinden: Rusya ve Ruslara Dair Her Yerde Bulamayacağınız Bilgiler

aslında almanya kadar iyi bilmemiz gerekirken nedense çeşitli şehir efsaneleriyle olur olmadık şekilde tasvir ettiğimiz bir ülke rusya. neden almanya kadar yakın bilmemiz gerekiyor derseniz; çünkü birkaç avrupa ülkesinden sonra en çok türk nüfusu bu ülkede ikamet ediyor. çünkü rus kadınlarıyla en çok evlenen milletler arasında türkler ilk sırada. buna mukabil suriyelileri saymazsak ülkemizde en çok ikamet izni alan insanlar ruslar. tatil bölgelerimizden rusya vatandaşlarının ev satın alabilme hakkı olduğunu da unutmayalım. yani iki ülke arasında birbirimizi tanımamız için şartlar gayet yeterli. gerçi onlar bizi biraz daha iyi tanıyorlar fakat biz neredeyse hiç bir şey bilmiyoruz onlar hakkında.

o yüzden dedim ki belli başlı öğeleri örnekleriyle açıklayayım. zira internette rusya hakkında doğru düzgün belgesel bile bulmak zor. gelin biraz daha yakından tanıyalım bu ülkeyi. genel geçer bilgileri wikipedia'dan bile bulabilirsiniz o yüzden nüfusu şu kadar, resmi dini nedir gibi konuları geçerek bizim anlayacağımız şekilde kategorilerle anlatacağım.

yaşam standartları

gelir eşitsizliği ve yoksulluk, rus tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak bugünlere kadar gelmiş kronik bir sorundur. alım gücünün en iyi olduğu dönem 70'li yıllar olabilir. lakin o dönem eve maaşınızla bir ton patates doldurmanın hiç bir mantığı yoktu. bütün parasını verip araç almak için dahi sıraya girmeniz ve beklemeniz gerekiyordu ki ortalaması beş seneydi.

günümüzde asgari ücret 250-300 dolar civarında. devletin resmi açıklamasına göre açlık sınırı 160 dolar civarında. tabi ki bu rakamlara köyde dahi zor yaşarsınız. o yüzden insanlar sürekli ek iş peşinde koşuyorlar. plakalı taksi sistemi olmadığı ve taksicilik serbest olduğu için işten sonra taksiye çıkan bir sürü insan görebilirsiniz. hala türkiye'den akın akın bavul ticareti yapılmasının sebeplerinden birisi budur.

büyük şehirlerde (özellike moskova) yaşam oldukça pahalı. şehir dışına bir adım attığınızda ise paralel evrene geçiyorsunuz. sscb sonrası birlikten ayrılan bütün ülkeler büyük bir mülkiyet krizi yaşadılar. öncesinde kimsenin evi yoktu. ikamet etmesi için verilmiş evraklara sahiptiler. sonrasında kim hangi evde oturuyorsa ona sahip oldu. yalnız buradaki sorun şu ki bir çok insan eski konumunu kaybettiği için bu evleri kiraya vererek veya satarak farklı yerlere taşındılar.

haliyle merkez bölgedeki evlerin fiyatları uçtu. bu binaları toprak tapusu devlette kat ve daire tapuları halkta olduğu için yıkamadılar. en fazla tadilat yapılarak bu evleri kullanmaya devam ettiler. bütün post sovyet ülkelerde hala sik gibi duran çirkin evlerin yıkılıp yerine yenilerinin yapılmama sebebi de budur.

türkiye ile benzer bir dönemde rusya'da yeniden şehirleşme ve yapılanma sürecine girdi. lakin yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü merkezdeki binalar öyle kaldı. şehirleri dışarı doğru büyütmeye başladılar. örnek olarak istanbul'un avcılardan başlayarak genişleyen kısmı gibi düşünebilirsiniz. şunu diyeceğim hiç aklıma gelmezdi lakin bizim hede hödö rezidanslarımız ve aksak topal altyapımız rusların şehir projelerini sağlı sollu tokatlar.

öyle boktan bir şehirleşme var ki counter strike haritası gibi semtler yaratıyorlar. bir ihale açılıyor. devlet veya özel firmalar ihaleye katılarak belli bir alana belli bir yaşam kompleksi kurmayı taahüt ediyor. sonrası allah kerim. özel firmaların büyük kısmı binaları tamamlamadan kaçıyor. devletin yaptıkları ise kimi zaman kendi kendine devriliyor kimi zaman kalitesizlik yüzünden daha çok zarara yol açıyor. türkiye'de 60x sonrası deniz kumuyla yapılmış binalar daha güvenli. öyle bir kalitesizlik söz konusu.

normalde yeni kurulan bir alana kişi sayısına göre hastane, okul, çocuk parkı vb. gibi artık çok sıradan bir yapılanma planı hazırlanmak zorunda. sözde bunlar hazırlanıyor fakat sonuç hiç beklenildiği gibi olmuyor. evlerin materyal ve işçilik kalitesi öyle düşük oluyor ki bir kaç yıllık binalar çürüyor, yıkılıyor, altyapısı patlıyor. sovyet dönemindeki en kalitesiz evlerden daha berbat bir evlerde yaşıyor insanlar. altyapı olmadığı için en ufak yağışta her yeri su basıyor. kışın çamur deryaları, bozuk yollar ve yetersiz kanalizasyon yüzünden bok kokan sokaklarla başbaşa kalıyor insanlar.

eski evler demişken onların da büyük kısmı içler acısı. vaktiyle çok insana dağıtabilmek için tek odalı o kadar çok ev yapmışlar ki ülkenin yarısı 20 metre kare içinde mutfak banyo tuvalet ve oda olan bir kutularda yaşıyor. hiç abartmıyorum, ülkenin yarısından fazlası şu dairelerde yaşıyor:


yeni yapılar ise eski kafayla inşa ediliyor. dikine 20-25 katlı enine her blokta yüzlerce daire olan evler düşünün. hatta düşünmeyin görselle destekleyeyim. yenisi bu:


eskisi bu:


halkın yeni yeni şikayetçi olduğu konu faturalar. türkiye ile kıyaslandığında hala ucuz. elektrik, doğalgaz ve sıcak/soğuk su faturaları hala bir çok şehirde gayet cazip. son zamanlarda arttığına dair şikayet ediliyor fakat onlara türkiye'de kışın ortalama bir daireye gaz gideri olarak 100 dolar ödediğinizi söylerseniz sakinleşiyorlar. çünkü 2+1 dairenin moskova'da fatura giderlerinin toplamı ancak o kadar ediyor. buna ev telefonu ve internet dahil.

gıda konusunda moskova pahalı. diğer şehirlerde %15-20 daha aşağı. yine de bizimle yarışır fiyatları var. kırmızı etin kilosu 60 lira, süt 6-7 lira, sigara 10-15 lira, patates soğan 3-4 lira, domates 15-20 lira arasında değişiyor. bira ortalama 6-7 lira.

vergi konusunda biraz daha insaflı bir devlete sahip oldukları için telefon, oyun konsolu vb. elektronik ıvır zıvır daha ucuz. internet ortalama 50 mbitten yukarı simetrik şekilde 40 liradan başlıyor. kiralar ise moskova'da el yakıyor. merkezde tek odalı tadilattan geçmiş bir dairenin kirası en az 6000 lira. şehir dışında 2-3 bin lira arasına bulunabilir. ufak bir şehirde bu kira 150 dolara kadar düşüyor.

dışarı çıkarsanız ortalama bir kişilik yemek 30-40 liradan aşağı tutmaz. adam gibi bir mekanda alkol almak da türkiye kadar pahalı. ithal biraların şişesi mekanlarda 30 lira civarında. lokal biralar 20 liradan başlıyor. orta üst bir restoranda akşam yemeği en az 300 lira civarından başlar.

o nedenle şehir merkezinde yaşayan insan sayısının beş katı şehir kenarındaki varoş semtlerde yaşıyor. bir çoğu kruşçev ve brejnev zamanından kalma evlerde veya yukarıda bahsettiğim rezalet yeni komün gettolarda yaşıyor. şahsen eski kokmuş evleri tercih ederim zira bu evler en azından düzgün ısınıyor ve duvarları ses geçirmiyor. yeni evlerde en büyük sorun kalitesizlik. bir de nefret ettiğim bir yönü varki bu evlerin hepsinde istisnasız duvar kağıdı var. nasıl bir hastalıksa banyoyu dahi kağıtla kaplayanları çıkıyor.

halkın kafa yapısı

bu açıdan türkiye'ye oldukça benziyorlar. halkın yarısından biraz fazlası putin destekçisi. bir reyisçilik furyası orada da yaşanıyor. çünkü putin sallantıda devam eden yönetimlerden sonra masaya yumruğunu vuran adam figürünü çok iyi kullanıyor. dini kurumlara tekrar değer kazandıran, sokaklarda başı boş gezen alkolikleri tutuklayan, topluma tekrar düzen getiren bir kahraman olarak görülüyor bir kesim tarafından.

ister inanın ister inanmayın hayvan gibi dış güçler bizi yıpratmak istiyor muhabbeti burada da var. üstüne üstlük burada bir de ex sovyet tribi var. atıyorum ukrayna rusya gölgesinden çıkmak mı istiyor. bunu saatlerce televizyonda tartışıyorlar. litvanya bir lenin heykeli mi kaldırdı. bu da günlerce tartışma konusu oluyor. nankör köpekler biz sizi zamanında nazilerden kurtarmadık mı? insan yediği kaba sıçar mı tartışmaları dönüyor.

kardeşim esed/hayın esed muhabbetinin bir değişik tezahürü de geçmiş katliamlar üzerinden dönüyor. on yıl önce devlet televizyonu katyn diye bir şey yok diyordu. putin politika değiştirip suçu sscb dönemine yıkınca bu kez suç bizim değil hayin ismet.. pardon stalin demeye başladılar. yandaş medyanın kralı orada da dönüyor anlayacağınız. hatta megri megri siyasetine daha çok benziyor.

bizden farklı bir avantajları var ki o da gençlerin yurtdışına bizden daha kolay çıkabilmesiyle ilgili. yeni nesil dozur dozur avrupa ülkelerine gidiyor. medeniyet gördükten sonra ülkeye dönüp haksızlıkları çatır çatır konuşuyorlar. onlar da askeri endüstri dışında ülkenin bir bok geliştirememesinden sıkıntılılar. olabildiğince kendilerini geliştirerek başka ülkelere kaçmaya çalışıyorlar. bizim samanı bilmem hangi ülkeden, pamuğu bilmem şuradan alıyoruz muhabbetinin aynısı var. biz domatesi neden türkiye'den alıyoruz muhabbetine çokça denk geldim.

gavurun tabiriyle boomer veya old fart dediği sscb nesili ise çok farklı kafada. yol yaptı tadında hiç bir manası olmayan tezlerle putin savunuyorlar. bir kısmı nostalji kafasıyla sscb ne güzeldi, ekmek elden su gölden takılıyorduk diyor. bir kısmı iyi ki kurtulduk da levis pantul giydik götümüze modundalar. yalnız bunların ortak noktası; tamam putin gitsin de yerine kim gelecek? alexei navalny'de bir kere liderlik vasfı yok kesimi.

putin rusya'nın başına 2000 yılında geldi. bu sene 20 senesini kutluyor. tıpkı bizdeki gibi putin'den başka yönetici görmemiş bir nesil var. bir de yeter diyen nüfusun en az 1/3'i olan bir kesim var. şuradaki videodan az çok reaksiyonlarını anlayabilirsiniz.


bir asansöre putin portresi konuluyor ve insanların tepkileri ölçülüyor. videoyu hazırlayan özgürlük radyosunun kişilerin yüzlerini buzlamasından veya insanların kamerayı görerek sibirya şimdi soğuktur şeklinde hareket etmelerinden bize ne kadar çok benzediklerini anlayabilirsiniz.

benim en sevdiğim kitle ise bu ülkenin elit kesimi. bizim ülkemizde malesef burjuva kesimi yok. günümüzde burjuva dediğimiz şey bir şehirde en az üç nesildir yaşayan ve çocukları yüksek eğitim almış kitleye verilen bir sıfattır. bizde adını sanını bildiğimiz bir kaç zengin aile sayılabilir. onların da ingiltere gibi siyaset üstü bir konumları yok. ruslarda ise gerçekten oligark bir tabaka var. bu insanların bir çoğu gerçek rusya'nın sahipleri. navalny gibi adamlar bu kitlenin ufak bir yansıması.

amber yıllıkları serisinde çok güzel bir metafor vardır. bütün evrenler bir tür soğan gibi katlardan oluşur. yönetici olmak için ezoterik bir ritüelden geçilir ve bu geçilen yolda attığınız adımlar bir motif oluşturur. cücük tabir edebileceğimiz bir merkezde çizilen desen bütün katmanlarda genişleyerek devam eder. rusya'da da böyle bir etki var. siyaset üstü bir devlet aklı var ve bunu bu göremediğimiz katman idare ediyor. attıkları her adım genişleyerek bütün katmanlara yayılıyor.

deli saçması gibi gelebilir lakin fark edeceksiniz ki çarlık döneminde elit olan, stalin döneminden sağ çıkan herkesin hala keyfinin yerinde olmasından anlayabilirsiniz. doymuş, doyurmuş, halka iki gram faydası dokunan bir kitle olması bende sempati yaratıyor. iade-i itibar alarak kendilerini tekrar toplamaları ve yeni dünyada ülkelerini kimse yem etmiyor olmalarına büyük saygı duyuyorum. imparatorluk döneminin bir tezahürü olarak devam ediyorlar. bir benzeri büyük britanya'da göze sokularak devam ediyor. bizde vizyonsuz köpeklerin ayakkabı kutuları, yaptım olducu müteahitleri bir yerlere getirmeleri, sanata gram değer vermeyen sonradan görme zenginler orduları yaratmaları gururuma dokunuyor.


türklere bakış açısı

ortalama bir rusun türkleri her hangi bir şekilde dert ettiğini hiç sanmıyorum. devletin yandaş medyaya fişteklediği uçak krizi dönemi haricinde türkler hakkında net bir fikri olan insan görmüş değilim. herkesin derdi kendisine büyük. halkın götüne yılan kaçmış, çıkaracak leylek ararken en son dertleri türkler olabilir. türkiye bir rus için yazın tatile gidilecek, ucuza tekstil ve inşaat materyali alınabilecek ülkelerden birisi. daha fazlası değil. bizim de kendi götümüze bakmaksızın x bir ülke hakkında fikirlerimiz neyse onların da türkiye hakkında görüşleri o kadar.

atıyorum biz ürdün veya mısır hakkında ne düşünüyorsak onların da fikirleri o kadar. tabi ki türklerin rusya'ya türlü dokunuşları oldu. atıyorum yukarıda iki saat anlattığım inşaat sektöründe türk firmalarının bir repütasyonu var. eğer bir yaşam kompleksini türk firması yaptıysa değeri otomatik olarak x2 oluyor zira türk firmaları kaliteli malzeme ve düzgün işçilikle çalışıyorlar. o yüzden mimarisi olmasa da bina inşaatını yaptığımız bir sürü meşhur bina var rusya'da. bir benzeri gıda ve tekstil sektöründe cereyan ediyor. bütün rusya ve ex sovyet ülkelerde "türk malı" damgası önemlidir.

türk malının değeri bu ülkede yüksektir. pencereden tutun da armatürden domatese kadar türk malı dediğiniz vakit müşteri tarafından tercih sebebidir. keza tatil ve turizm için de ruslar için cennet bir ülkedir türkiye. atıyorum novosibirsk gibi ebesinin fizanında bir şehirin köyünde yaşayan rus için türkiye'de tatil büyük bir onur meselesidir. türkiye'de bir görmemişin maldivlerde tatil yapması gibi bir durumdur. o açıdan ister istemez takdir ederler.

yalnız yine yeni yeniden imajımızı sikip atan sebeplerin en başında bu ülkeye giden amele tayfası başta gelir. ucuz alkol, relaks hatunlar derken ayarları kaçar bunların. kadına çocuğa tecavüzden içeri giren türk pasaportlu tipleri görseniz kanınız donar. ben niceleriyle muhattap olmak zorunda kaldım. daha yaşadığı köyün bağlı olduğu şehiri görmemiş kekoları direkt moskova'ya salınca başımıza böyle şeyler geliyor. gerçi son yıllarda biraz akıllandı firmalar fakat bunların verdiği hasarı onarmak gerçekten çok zor.

kültürel öğeler

rus kültürünün büyük bir kısmı kim ne derse desin tatarlardan sayesinde şekillenmiştir. tıpkı bizim ermenilerin asırlar boyu biriken greko-romen kültürünü almamıza benzer. yaşadıkları bölgede uzunca yıllar moğol-tatar hükümdarlığı altında kaldılar. bu da otomatik olarak cacık-cacıki kıvamında bir benzerliğine yol açtı. etkileşim isteş bir fiil olduğu için bittabi ki slav kültürü de diğer halklara nüfuz etti. totalinden ortaya çıkan ise günümüz rus kültürüdür.

ruslar da tıpkı bizim gibi ne doğuya ne batıya ait bir toplum hüviyetine büründüler. onlar da hala her doğulu toplum kadar tutucu her batılı toplum kadar gelişime açıklar. bunun en güzel örneğini tv programlarından idrak edebilirsiniz. atıyorum bir batılı için müge anlı ne kadar saçma bir program yürütüyorsa bir rus için o kadar doğaldır. hatta bazı konularda bizden daha bağnaz davranabilirler. bir dönem ülkenin en çok izlediği program "bitva ekstrasens" adında bir metafizik şovuydu. bir şaman bir rahip bir imam derken her dinden her inançtan insanları toplayıp cinayet davalarını çözmelerini, büyü bozmalarını veya kayıp insanları bulmalarını istediklerini düşünün. bu program yıllarca bizdeki survivor kadar tepede kaldı.

yemek kültürü konusunda ise yakın tarihte komünizm ile şekillenmiş ülkeler arasında en kısırı olabilirler. tarım toplumu olmalarına rağmen iklim şartlarından ötürü çok kısıtlı bir ürün gamına sahip olmaları büyük etken. patates, lahana ve havucu alın rus mutfağı kendi başına çöker. soğuk iklimde toprak altında yetişen sebzeler öncelik. belli dönemlerde toprak üstünde yetişenler ise mutluluk sebebi bu ülkede. öyle ki kabak, baklajan, arbuz gibi dışarıdan geldiği bariz ürünler var mutfaklarında. bizim domatesi her yemeğe katmamıza benzer bir durum duhul etmiş.

bugün ortalama bir türk gencine şunu sorabilirsiniz. japon veya fransız mutfağı hakkında ne biliyorsun? hangi yemekleri sayabilirsin? en kötü suşi veya fransızların unlu mamüllerinden birisini sayarlar. gel gelelim rus mutfağı hakkında sayılabilecek hiç bir ürün yok. global ölçekte fast fooda dönüşmüş bir tane ürünleri yok. bizim dahi döner gibi inanılmaz pratik bir ürünümüz var. ruslar da ise salata dışında sayabileceğiniz ne var ben bilmiyorum.

bir rus restoranına giderseniz önünüze gelecek menüde başlangıç olarak borş ve sezonuna göre salyanka ve akroşka (okroşkoa) dışında bir şey gelmez. en fazla tavuk ve erişte çorbası alırsınız. bizim mantıya benzer pelmeni veya en fazla blini (krep) bulabilirsiniz. kalan bütün mutfak asya mutfağına aittir. mantıdan tutun da çiğ böreğe kadar hepsi aynı adla durur. şaşlık bittabi ki şişlik/şiş örneğidir. plov (pilav) gibi bir çok öğe yine tatar mutfağına aittir.

sanat konusunda ise araya giren sovyet dönemi haricinde bizden fersah fersah önde oldukları su götürmez bir gerçektir. edebiyattan müziğe, baleden resime kadar her konuda dünya tarihine damga vurmuş sanatçılarla doludur rus tarihi. sovyet döneminde dahi dmitri şostakoviç gibi şahane besteciler çıkarmışlardır. tabi ki çarlık dönemi daha efsanedir. modest musorgski, nikolay rimski-korsakov, sergey rahmaninov ve tabi ki pyotr ılyich tchaikovsky. yazarlar konusuna girmeme dahi lüzum yok sanırım.

eğreti durumlar

rusya'ya gidecek, özellikle moskova'ya gidecek bir türk için en garip durum sanırım insanların ilgisizliği olsa gerek. gerçekten hissedilir seviyede ırkçılık da cabası. özellikle kış aylarında bir insana adres sorduğunuzda yanıt almanız çok zor. metroda dahi aksanınız yüzünden ırkçılığa uğrayabilirsiniz. hadi ben asya fenotipiyim, bir şekilde yoldaşlıktan yırtıyorum ama bir türkün moskova'da yaşayıp bu durumlara gark olmaması imkansız. karabaş da derler, terörist de derler. bir sürü kafatasçıya denk gelirsiniz.

tuvalet oldukça sıkıntı olur dışarıda. evde bir şekilde çözersiniz de bir çok mekanın tuvaleti gerçekten rezalettir. şehirler arası yollarda da sık sık başınıza gelir. bir benzeri çin'de de mevcuttur. tuvaletlerde ne su ne sabun ne de kağıt bulunur. tabiat ananın toprağına sıçmaktan tek farkı bir kabine sahip olmasıdır.

yemekler daha önce bahsettiğim üzere ayrı bir sıkıntıdır. lahanadan içiniz dışınıza çıkar. kahvaltı kültürü neredeyse yoktur. en fazla samsa gibi içi etli peynirli milföy hamurundan mamül ürünler vardır. yeni yeni fransız veya avrupa usulü mekanlar açılıyor fakat bunları her yerde bulamazsınız.

alkollü gecelerde illaki güzel bir şeyler söylemenizi bekler insanlar. yarım yamalak bir rusça ile iyice işkenceye dönüşür. altı üstü 3-4 kişi kendi halinize parkta içiyor dahi olsanız illa ki kıl bir tip çıkar ve sizden iyi niyet dileklerinizi beyan etmenizi bekler. ben bir gün balatayı sıyırıp; kelebekler osurmaz, osursa da duyulmaz! demiştim. öyle dübüre böyle hıyar misali.

alkol demişken sarhoşlardan uzak durun. sokakta para isteyeninden tutun da mekanda saçma sapan bir muhabbetten yakanıza yapışanına kadar her türlüsünü görebilirsiniz. cinsiyetinin hiç bir önemi yok. gönyede duramayan adam gördüğünüz anda topuklayın. diğer türlüsü çilelerden çile beğenme kategorisine giriyor. en son mevzu bir tanesinin ağzını burnunu kırmaya kadar gittiğinde tövbe ettim. siz o yola hiç girmeyin.

çayka. namı diğer yedir içir dobro veçir durumları. durup dururken kiev yol nasihatları gibi olacak lakin bunu yazmazsam olmazdı. yol iz dil hiç bir şey bilmeyen adamın kimse kara kaşına kara gözüne yazılmaz a dostlar. fuara gidip gece kulübünde normalde sizin sikletinizin üç kademe üstü bir hatuna denk geldiyseniz ve hatun ilk dakikadan size yazılıyorsa orada bir kıllanmanız lazım. kıllanmadıysanız o sizin probleminiz. sabah böbrek.avi mi olur yoksa gece siz aksiyon üstündeyken evi, siz kimin bacısınız sikiyorsunuz ulan tiratları ile kızın ağabeyleri olduğunu iddia eden kaslı maslı ivan drago gibi adamlar mı basar orasını bilemem.

böyle hatunların çoğu ya size hesap geçirir kaçar ya da gece başka bir bokluk çıkar. selçuk erdem'in dümdüz labirent yolu çizilmiş deney faresi karikatürü gibi içinizden bir kesin pislik var düşüncesi geçmesi lazım. geçmiyorsa evrimin belli başlı genetik deneyimleri aktarmadığı türden bir insan olduğunuzu acıyla tecrübe edersiniz. kolay olan her şeyden kıllanmak bir türk adetidir arkadaşlar. bazen güzel bir fırsatı kaçırısınız lakin büyük oranda kestaneyi kurtarırsınız.

yalan dolan konusunda ise maalesef iki devlet tek millet mottosunun ne kadar kolpa olduğunu size kendi soydaşlarınız öğretir. azerisi, ahıska türkü derken ne kadar sizinle aynı dili konuşan insan varsa üzerinizden bir kere geçer. özellikle ahıska türklerinin yeni nesilini fadıl akgündüz tohumlamış. o kadar net bir tokat grafikleri var. hatta sscb sonrası bütün "bağımsız devletler topluluğu" (sng) arasında tokatçı allstar anketi yaparsanız size verecekleri yanıt istisnasız bu kandaşlarımız çıkacaktır.

şimdilik bu kadarla bırakıyorum. hoşçakalın yoldaşlarım.