NBA Tarihinde Ribaund Kralı Olmuş En Kısa Oyuncu: Charles Barkley
1984 nba draft'ında birinci tur beşinci sıradan seçilen genç herkesi korkutuyor, seçen takım philadelphia'ya diğerleri "iyi oyuncu ama zaptedemeyeceksiniz." diyorlar, bir bakıma doğruyu söylüyorlardı. kolejde sert bir tartışmanın ardından beyzbol sopasıyla dört kişinin kaburgalarını kıran; kendisine küfür eden üst sınıf öğrencisine yangın söndürme tüpü (oha) fırlatan fırlamanın tekiydi sir barkley. o zamanlarda da iyi reboundcuydu ve yine sg boyuna rağmen kimi zaman pivot, çoğunlukla power forward oynardı. birçok maçta 24-25 rebounda ulaşmış, kısa boyuyla nice oyuncuları bloklamıştı. hala auburn onu bir kahraman olarak hatırlamaktadır.
çaylak sezonunda 15-16 maç sonra ilk 5 çıkmaya alıştı charles. en büyük sorunu olan sinirleri sık sık teknik faul almasına neden olsa da diğer philadelphia oyuncuları kendisini sakinleştirmeye çalışı ve başarılı oluyorlardı. (şaka maka arada onlara da geliyordu iki tokat) ilk sezonunda 14 sayı 8 rebound ve 1 blokla oynayan charles; kimi zaman fazla heyecanlı, kimi zaman gereğinden fazla olgun ve cesur oyunuyla philadelphia'nın en sevilen oyuncularından olmuştu. %55'e yakın şut yüzdesi de gelecekteki parlak günlerinin habercisiydi.
philadelphia'da ilerleyen sezonlarda 40+ maçlık seriler oynadı, seksenlerin sonunda iyice moda olan monster jam ve jackknife tarzı smaçları kendi deliliğiyle farklı şekillerde yorumladı. bununla birlikte şut yüzdesi ve rebound sayısı gittikçe yükseliyor, savunduğu adamları sadece maçtan değil hayattan bezdiriyordu. yılın savunmacısı olarak düşünüldüğü çok oldu, ancak bu ödülü hiç alamadı. play-off'larda her zamanki gibi kat kat arttırdı istatistiklerini, ancak kendini yeterli bulmadığını söylemekten çekinmiyordu. 1990 play-off'larında kavga nedeniyle maçtan atılmasının üzerine sinilerini kontrol etmek konusunda daha dikkatli olmaya karar verdi.
jeff hornacek, tim perry, ve andrew lang karşılığında 1992'de transfer oldu phoenix suns'a. kariyerinin en iyi dönemini burada oynayacağını kendisi de bilmiyordu. ancak buranın kendisi için bir farkı vardı: tamamen barkley'nin üzerine kurulmuş bir takım ve istediği pozisyonda oynama hakkı. sezon boyunca öyle oldu zaten. istediğinde point guard oynadı, kısa forvet/swingman gibi iceriye saldırıp smacı vurdu. çılgınca rebound çekti 221'lik bir pivot gibi. 30 rebound çektiği bir maç sonrası kendisine yöneltilen "bunca reboundu nasıl elde ediyorsunuz?" sorusuna "çok basit: yakala şu allahın belası topu!" yanıtını veriyor; bu oyunu severek, yürekten ve amaçlı oynadığını ortaya koyuyordu.
phoenix'teki ilk sezonunda mvp secildi sir charles. kanımca bu ödülü en az beş sezon hak etti, ancak sadece bir kere alabildi. phoenix'te gecirdigi 4 sezondan geriye 3 sezon kalmıştı. salmadı ipleri, savaşmaya devam etti. nba finallerine çıktılar; ancak pippen* ve jordan* ile başedemediler. sakatları vardı.
(kendisi de oldukça kötü durumda, kolunda kopan eklem bağlarına dienerek 38 ve 42 sayı atmıştı peşpese. tren çarpsa kalkar oynardı, böyle yürekliydi.)
1996'da robert horry, sam cassell, chucky brown ve mark bryant karşılığında -ki bu oyuncuların her birinde yetenek vardır, hiçbiri boş oyuncu değildir.- houston'a* gitti. şampiyonluğa oynamayı seven sıcak iklimle buluştuğu icin bir kez daha mutluydu. ancak yine olmadı. play-off'larda yine geri düştüler, sakat verdiler; üstüne üstlük bu sakatlıklar hakeem olajuwon'u da vurunca elenmeleri doğal oldu.
hic unutamadığım, duygulandıran bir sözü vardır:
"kazandığınız ödüller, yattığınız kadınlar, gittiğiniz takımlar, sarıldığınız dostlar ve diğer oyuncular.. bir şampiyonluk yüzüğünüz yoksa bunlar hiçbir şeydir, anlamsızdır."
büyük oyuncuydu sir charles, adeta 1.98'lik "takım"dı.
eminim şimdi o kilosuna rağmen 8-9 rebound ortalamayla oynar; epeyce sayı atar ve lafını kesinlikle esirgemez...