Michael Jordan'ın, Bir Sözlük Yazarının Hayatını Nasıl Adım Adım Etkilediğinin Hikayesi
jordan, yerçekimine karşı isyan çıkarıp onu alt etmiş büyük ve zarif sporcu. odama astığım ilk posterin sahibi; ilk kahramanım.
space jam'in cine 5'te yayınlanacağını öğrendiğimde daha küçüktüm, üçlükleri potaya bile yetiştiremiyordum ama içimdeki air jordan hayranlığı boyumdan uzun, yaşımdan büyüktü. 1991'de lakers'a karşı smaca kalkıp havada bunun üzerine biraz düşündükten sonra sol eliyle lay-up'a geçmesi o ana kadar gördüğüm en büyük sanatsal gösteriydi. ayakkabılarını ezbere bilir, çok kısıtlı teknolojik imkanlarla jordan'la ilgili ne bulursam yutarcasına okurdum.
türkiye liginin yayın hakkı da cine 5'te olduğundan, küçük ilçemizde belli başlı kahvehanelerde cine 5 vardı. fakat içerideki sigara dumanından görüş mesafesinin bir metreye düştüğü bolu dağı mevkii gibiydi insanların bitmek bilmez bir ısrarla okey oynadıkları bu yerler; çocuklar için uygun değildi. gazetelerin cumartesi verdikleri haftalık tv bülteninden o gün öğleden sonra, space jam yayınlanacağını öğrenmiştim. ne olursa olsun izlemeliydim, hayranlık bunu gerektirirdi.
öğleden sonra çılgınca okey oynanan kahveye girip cine 5'i açarlarsa şimdi miktarını hatırlamadığım parayı vereceğimi taahhüt ettim.
18 yaşından küçüklerin girmesi yasakmış, adam kabul etmedi. bir köşede izleyip ses çıkarmayacağımı, bir problem olursa babamın gelip alacağını söyledim. herhalde vereceğim parayla 50 tane çay alabilirdim. adam kabul etti ve televizyonun karşısına bir tane eski sandalye çekip sigara dumanından gözlerim yaşararak filmi bekledim.
"neymiş amcam bu?" dedi hemen arkamdaki masada sabahtan beri okey oynayan amca. sonra film başladı, ilk baştaki kolej görüntüleri büyüleyiciydi. dev ekrandan kahramanımı izlemek, daha önce görmediğim hareketlerine tanık olmak, çocuk aklımın alışık olmadığı kadar büyük olaydı. sigara dumanları arasında michael jordan, daha bir mistik gözüküyordu.
özellikle filmin ortalarına doğru, antreman sahasına çıktığı ve yalnız başına smaç bastığı sahnelerde ciğerlerime dolan sigara dumanı umurumda değildi, hareketlerindeki uyum ve zerafet, majestelerini daha da büyük yapmıştı. gözlerimin kan gibi olmasına rağmen, filmi neredeyse gözümü kırpmadan izledim. polisin gelip kimlik sormaması için içimden dua ettim. amcalardan birisinin "çocuk filmi mi izleyeceğiz" diyerek filmi sabote etmemesi için televizyonun sesini kıstım, efendi bir çocuk oldum.
film bitip kahveden çıktığımda izmarit gibiydim ama değmişti.
basketbolcu olmak için inanılmaz bir ateş vardı içimde. boyum daha kısaydı ama yeterince çok oynarsam uzayabilir ve bir gün smaç basabilirdim. her şeyimi basketbola verdim sonra, en mutsuz olduğum zamanlar bile gittim saatlerce sol turnike atmaya çalıştım. atamadıkça hırs yaptım. ardı ardına 10 şut sokmadan eve gitmeme gibi bir kural uydurduğumdan, gece 11'e kadar eve gidemediğim zamanlar oldu. jordan disiplini ile çalışa çalışa artık güzel şut atmaya başlamış, havada asılı kalma süremi uzatmıştım. sol elimle turnike bırakıyor ve fade away (geriye çekilerek hamle yapma) ile kısa boyumun dezavantajını kapatıyordum.
jordan, diğer arkadaşlarımın ne yaptığını bilmeden geçirdiği yıllarda benim hocam oldu. birçok şeyi değiştirdi hayatımda. lise 3'e geldiğimde boyum da oldukça uzamıştı. lisede ülkü ocağına giden küçük odunlara dönüşen arkadaşlarımdan birisi olmamamı jordan sağlamıştı. okuldan kaçıp okey oynamaya giden zibidilerden birisi olmak yerine, ardı ardına 5 üçlük atmadan eve gitmeyecek hırsı 23 numara vermişti içime.
3.05'e yükselebiliyordum artık.
çemberi kendime çekebiliyor, turnike bırakırken elimi panyaya çarptırarak bir anlamda meydan okuyordum. biraz daha kısa olan potalara jordan gibi smaç basabiliyor, panyadan sektirdiğim topları çemberin içine vururken, hidrolik olmayan potaların bileklerimi kesmesine aldırmıyordum. benden uzun adamlar tek el smaç basamazken benim çift el ters basmam fiyakamı arttırıyordu.
sonra bir şekilde içine girdiğim döngü, basketboldan uzaklaştırdı. hele iş hayatı, yıllarca spor yapmış bünyemi resmen baltaladı. tüm enerjimi mouse'a verip akşam eve gidince hemen aynı şeyleri yapmak, 10 şut ardı ardına sokmadan eve gitmeyen çocuğun yerine hafiften yağ bağlamaya başlamış bir adamı getirmeye başlasa da o kadar kolay vazgeçecek değilim.
kız arkadaşımın beni terk ettiği gün, aynı zamanda jordan'ın basketbola vedasıydı.
ikincisine çok daha fazla üzüldüm. çocukluğumda karşıma çıkıp seneler boyunca lisenin bahçesinde beraber şut çalıştığım, fade away'in altın kuralını öğreten, dip çizgiden potaya yönelip sol turnike ile sayı yapmanın inceliklerini gösteren bu adam, beni hiç bırakmadı. ayağımda kırmızı-siyah bir jordan xii, ilk fırsatta basketbola tekrar başlayıp kısa süre sonra kavuşacağım formum ile öldürücü şutlar atacağım yine. bira içmek ve koltukta oturmak da bir yere kadar.