Murakami'nin Kitaplarındaki Temaların Olası Kaynağı: Babası, Benshiki Murakami
murakami'nin kurgularında sıklıkla bir aldatan kadına ve bir ölü genç kıza rastlarız
gerçek hayatıyla örtüşen bu kadınlardan başka, gizemli ve güçlü erkek karakterlerin tekrarı dikkatimi pek çekmemişti. en azından bu karakterlerin hayatındaki gerçek bir kişiyle ilişkili olacağını düşünmemiştim. barn burning hikayesini faulkner'ın barn burning'iyle birleştiren bir filmi (beoning) izledikten sonra bu adamların babası olabileceğine dair bir şüphe oluştu içimde.
alkolik demese de alkol problemi olduğunu söylediği babasına ait iki anısından bahsetmiş.
ilki kedisini, deniz kenarındaki ıssız bir yere terk etmek üzere babasıyla çıktığı bisiklet yolculuğu hakkında. babasının kediyi terk etmeleri gerektiği konusundaki kesin yargısı ve onun bir çocuk bile olsa itiraz etmeden bu karar uyuşundan ötürü yaşadığı pişmanlığı anlatmış.
ikinci anısında da yine bahçelerindeki çok yüksek bir ağaca tırmanan kedisinin aşağı inemediğinde babasından yardım isteyişini anlatıyor.babası bunun imkansız olduğunu söylüyor ve kedi tüm gece miyavladıktan sonra ertesi sabah ortadan kayboluyor.
çocukluğundan çıkarıp getirdiği bu anılar, hayal kırıklığı yaratan babasından başka kedileri de kurgularında önemli bir yere oturtmuş.
babasını inatçı, soğuk ve uzak bir insan olarak tanımlıyor
oğluna anlattığı savaş anılarıyla devrettiği travmalar dışında, babasının murakami'de yarattığı hayal kırıklığına eş, murakami de babası için hep bir hayalkırıklığı olmuş. yine de bir isyan ve öfkeyle değil sakin bir kabullenmeyle anıyor babasını. hayatımızda olanlar kazara ve tesadüf eseriydi diyor.
babasını ve kendisini toprağa düşen yağmur damlalarına benzetmiş: "adı olmayan, önemsiz ve yeri doldurulabilir yağmur damlaları olarak her birimizin duyguları, geçmişi ve o hayat içinde sürdürmek zorunda olduğu görevi var. ve toprağa düşünce yok oluyoruz, daha doğrusu daha büyük bir şeyin parçası oluyoruz."
her ne kadar o babasını affetmiş gibi görünse de kurgularında hep ondan bahsetmesi akla şu sözü getiriyor: "geçmiş asla ölü değildir. hatta geçip gitmiş de değildir." (william faulkner)