Londra'ya Taşınan Birinin Bir Aylık Sürede Beklediğini Bulduğu ve Bulamadığı Şeyler
londra hakkında ilk yazıyı planlarımın ilk somutlaştığı 2022 ağustos ayında, ikincisini de gelmeden kısa bir süre önce 2023 ocak ayında yapmışım. bu üçüncüsünü nasıl gireceğimi epey merak ediyordum. geldiğimden bu yana yaklaşık bir ay geçti ve sanırım "beklentiler/bulduklarım" karşılaştırmasını yapmaya artık başlayabilirim.
ilk yazı
ikinci yazı
öncelikle buraya ziyarete gelecekleri de kapsayan bir uyarı yapayım
metrolara binerken metro girişindeki makinelerden kağıt bilet almayın (6,5 pound) bunun yerine kredi kartınızın temassız özelliğini kullanın (2,5 pound) ve kartınızı mutlaka çıkarken de okutun. ilk iki hafta ben bu bilgiyi bilmeyip kağıt bilet aldığım için için epey zarara uğradım :) ikinci olarak, eğer 3 günden fazla kalacaksanız süper markete gidip (bazı havalimanlarında sim kart otomatları da var) 0,99 pounda bir hat alın. türkiye'deki gibi hattı adınıza açtırma prosedürü yok. telefona takıp kod giriyorsunuz, sonra da para yükleyip (türk hattınızı telefondan çıkarttıysanız yanınızdaki ya da tr'deki birinin kartıyla yükleyin) bir saat içerisinde kullanabilirsiniz. ben vodafone'un alt markası olan voxi'yi kullanıyorum. 10 pound'a konuşma, sms ve aylık 20 gb internet ve sınırsız sosyal medya, youtube vs veriyor.
bu temel bilgilerden sonra kendi tecrübeme geçeyim
ilk geldiğimde angel/islington metro istasyonuna 5 dakika yürüme mesafesinde airbnb ile kaldım. ve bu bölgeyi o kadar çok sevdim ki, eve de bu muhitten baktım ve hiç kolay olmayan bir sürecin sonunda bu muhite nispeten yakın olan halloway road tarafında 1.100 pound'a mini bir stüdyo tuttum. ev/oda tutma konusunda 3 temel site var, en çok kullanılanı spareroom (direkt ev sahibi ya da oda arkadaşı arayanlar genelde buraya ilan veriyor), zoopla ve rightmove. işyerinizin/okulunuzun posta kodunu buraya yazarak ve belirli mil etrafını arayabilirsiniz. 3. ve 4. zone'larda odalar 500 pound, stüdyolar 1.000 pound'tan başlıyorken 1. ve 2. zone'da oda fiyatları 800-900 pound'tan başlıyor. gelir gelmez telefon numarası almak şu yüzden de önemli, revolut digital bankacılığa başvurursanız 3-4 günde kartınız (5 pound teslimat ücreti var) teslim oluyor. ve çoğu ev sahibi nakit para kabul etmeyeceğinden bu hesap üzerinden paranızı gönderebilecek duruma gelebiliyorsunuz. zaten artık işyerleri de nakit kabul etmemeye başlamış. bir an önce tr'den getirdiğiniz karta veda etmek en iyi seçenek, çünkü türk bankaları sterlin'i önce dolar'a sonra tl'ye çeviriyor. ancak revolut para yükleyebilmeniz için size yeterli hizmet sunmadığı için normal fiziki bir bankadan hesap açmanız gerekiyor. yeni gelenler için en kolay hesabı llyods bank açıyor. bu arada türkiye'deki paranızı eğer teb bankası'nın pound hesabına yatırırsanız ve yurtdışı kullanımına açtırırsanız, teb kartınızla barclays bankasından 1.000 pound'a kadar komisyonsuz-dönüşümsüz para çekebiliyorsunuz. bu arada ülkeye yeni gelenlerden genelde 6 aylık ya da 1 senelik peşin kira istendiğini unutmayın. buraya gelmeden ev tutmak çok mantıklı değil, benim tr'deyken beğendiğim evleri iyi ki tutmamışım. bir de zone olayına çok takılmamak lazım. çoğu muhit sokaktan sokağa dahi değişebiliyor nezih olma konusunda.
yazdığım ikinci yazıda londra vloglarındaki olumsuzluklara epey canımın sıkıldığından ve hevesimin kaçtığından bahsetmiştim, ve en çok duyduğum olumsuzlukları şöyle sıralamıştım:
1) çığrından çıkmış emlak piyasası: bu doğru evet, ama sanki nerede çıkmadı ki? istanbul'da ev bulmak kolay mı? bence beklentiler konusunda net olduktan sonra biraz zamana yaymak lazım. ben keşke bulamayacağım diye panik yapmayıp bir hafta da farklı bir airbnb bulup biraz daha baksaydım diyorum.
2) hırsızlığın yaygın ve çözümsüz olması: "muhit seçerken dikkatli olmak, elde telefon tutarken dalgın olmamak, bisikleti özellikle geceleri public yerlerde kilitlememek" gibi önlemler alınabilir
3) şehirde ingiliz olmaması(?): evet yok, hindistan, pakistan, bangladeş, nijerya, çin gibi ülkelerden gelenler ağırlıklı, ama biraz süre geçince zaten burada "local" kavramının olmadığını, londra kültürünü zaten göçmenlerin oluşturduğunu görmek mümkün, bundan şikayet etmek bana biraz saçma geliyor.
son olarak, buraya geldiğim ilk günlerden bu yana dikkatimi çeken bazı farklılıklardan bahsetmek istiyorum
1) tr'de bir dönem mehşur olan "duvardan duvara halıflex" furyası burada hala var. ama evlerin içinde değil, binaların daha public olan merdiven, koridor gibi alanlarında.
2) taharet musluğu olmadığı için inanılmaz bir tuvalet kağıdı kullanımı var ve elbette bunlar çöpe değil tuvalete atılıyor. yani eğer ıslak mendil kullanıyorsanız tuvaletlerde çöp yok. bu israf, el yıkamadan sonraki hava kurutma cihazları ile dengeleniyor sanırım çünkü hiçbir yerde de kağıt havlu yok.
3) çoğu lavaboda iki farklı çeşme var, birisi magmadan gelen sıcak su verirken diğeri alplerden buz gibi su veriyor. şöyle balance yapılabilen tekli çeşmelerden çok az yerde var:)
4) bisikletler avrupa'da ya da türkiye'deki gibi kaldırımdan sürmüyor. yolların bir kısmı yalnızca otobüs, taksi ve bisikletlerin geçebileceği şekilde ayrıldığı için kaldırımda yürümek nispeten rahat.
5) ilk taşındığımda ufak tefek her şeyi süper marketlerde ve hintli züccaciyecilerde bulmuştum ama bir türlü bıçak bulamamıştım. londra'daki bıçaklama olaylarından sonra mutfak eşyaları satılan çoğu yer bıçak satmayı bırakmış. nereden bulurum diye kime sorduysam türk mahallesi harringey'de rahat bulacağımı söylemişti. ev eşyaları için argos mağazaları genelde epey çeşit bulunduruyor. ayrıca islington upper street üzerine yakında bir karaca mağazası açıldı.
6) marketler için ayrı bir parantez açmak gerek, epey hayatın içerisindeler. hepsinde çok çeşitli soğuk sandviçler, ısıtıp yenmeye hazır yöresel yemekler ve bunlarla yapılan meal deal'lar mevcut. (ilk iki hafta o kadar çok meal deal yaptım ki artık yüzüne bakasım gelmiyor.) ayrıca market fiyatları tl'ye çevirince neredeyse türkiye ile aynı yere geliyor. hele de pound ile kazanmaya başladıysanız evet gerçekten çok ucuz.
7) buraya gelmeden önce adana'da yaşıyordum, her gün yağmur yağıyordur diye bir sürü waterproof ayakkabı, kıyafet aldım. 40 gündür 2 kez hafif çiseledi. müthiş kurak geçti şubat ayı.
son olarak değineceğim konu: yalnızlık
aslında bu konuyu gelmeden önce duymuştum ama gelip yerinde görmüş oldum. 5-10 yıldır burada yaşayıp geldiği ülkeye asla dönmeyi düşünmeyen birçok kişiyle biraz konuşunca hep ne kadar yalnız olduklarına konu geliyor. "her hafta gördüğüm tek bir yakın arkadaşım yok" demişti birisi. yeni tanıştığınız kişiler "görüşelim mutlaka" dediklerinde o sıcaklığın olmadığını fark ediyorsunuz. ve bu "görüşelim"in samimiyetten mi yoksa çaresizlikten mi geldiğini anlamak kolay olmuyor. sanırım londra'da hayat öylesine hızlı akıyor ki, sonuçta herkes kendiyle başbaşa kalıyor. hayatın yavaş aktığı kasabalardaki arkadaşlıkları burada bulmak çok kolay olmayabiliyor. ben meetup diye bir uygulama indirdim, locals diye bir benzeri de varmış. buradaki etkinliklere katıldığımda ve 3-4 haftadır burada olduğumu söylediğimde çok şaşırıyor insanlar. ben de aslında 5-10 yıldır burada olup hala yalnız başlarına bu etkinliğe geliyor olmalarına şaşırıyorum:) şu ana kadar tanıştığım insanlar arasında en yakın ilişkilerimi yunanlar ve italyanlarla kurabildim. türkler olarak birçok kimliğe aynı anda sahibiz ancak en güzeli sanırım akdeniz kimliği :)
bu arada londra'da çok fazla türk var, off-licence yazan küçük bakkalların çoğu türk olup içerisinde türk ürünleri bulabilirsiniz. genelde almanya'dan gelen türk gıda ürünleri tr ile aynı fiyatta satılıyor. ayrıca getir london bazen güzel indirimler yapıyor. kuzey bölgesindeki harringay'e giderseniz kreuzberg havası alırsınız ama yeni nesil göçmenlerle eski neslin pek de iyi anlaşabildiğini söyleyemem. ancak yeni nesil göçmenler genelde dağınık olarak yaşasa da en çok rastlayacağınız bölgeler richmond ile islington'daki upper street bölgesi olabilir.
bakalım ikinci ayın sonunda neler yazacağım ve burayı okuyunca neler hissedeceğim, merakla bekliyorum :)