Romanya'yı Gezip Gören Birinden, Ülkenin Gündelik Hayatına Dair Bilgi Verici Gözlemler
romanya... bulgaristan ile beraber avrupa birliği'nin dışlanmış çocuğu konumundaki ülke.
- şehirler arası gelişmişlik farkları oldukça fazla, tabii uzunca bir süre demir perde ülkesi olması ve nikolay çavuşesku'nun ülkeyi soyup soğana çevirmesi gibi durumları düşündüğünüzde bu normal. ülkenin bilinen şehirleri haricinde kalan kentler ancak bir kasaba kapasitesinde ve ekonomik olarak kendi kendilerine yetebilme üzerine kurulular.
- köylerine gezintiye çıktığınızda oranın kültürünü ve eskiden ne olup bittiğini öğrenmeye ilgiliyseniz size çok sıcakkanlı davranıyorlar. türk olduğunuzu öğrenince sıcakkanlılıkları bir kat daha artıyor. tabi her hıyarım var diyene elinizde tuzlukla koşmayın. bir örnek verecek olursam, yaş'a 1 saat mesafede sticlaria deyu bir köyleri var, gittiğimizde romen yerlilerinden bir amca bize evinin üst katındaki otantik çalgıları, halk kıyafetlerini, eskilerde kullandıkları ütüleri falan gösterip alt katında sovyet dönemi romen askeri okullarından kalma üniformaları gösterdi, kızı da ev yapımı kırmızı şarap ile önceden yaptıkları sarmaleyi (bizdeki yaprak sarma) ikram ettiler. daha sonrasında köyün içerisinde gezinirken yaşlı bir nine ile torunu geleneksel kıyafetlerini giymiş bizi davet ettiler. tabii şunu da söylemeden geçmeyeyim normal olarak yaşlılar fazla ingilizce bilmiyorlar, yanımızda romen bir-iki arkadaş vardı, onlar bize tercümede yardımcı oldular.
- doğu avrupa olarak sayılabilecek bulgaristan'a da gittim ama romanya'nın genel ingilizce bilme düzeyi iyi seviyede, yani en azından bulgaristan'a kıyas yaparsak oranı daha yüksek. polonya ve çek cumhuriyeti'ni bilmem. gençleri zaten biliyor, ama orta yaşlılar da sizinle anlaşabiliyor, tabi aralarında hiç bilmeyenleri de çıkıyor onlar da zaten size acayip sinirleniyor romence konuşmadığınız için -özellikle teyzeler :)-
- bu yazacağımı bir 5-6 sene önce buraya hiç yazmayabilirdim ama geçen süre içerisinde romanya bile bizden pahalı bir ülke haline gelmiş dostlar. tl ile buraya gelen birisinin harcamalarına dikkat etmesi gerekli. yani size şöyle söyleyeyim, erasmus programında gittiğim iaşi'de kaldığım üniversiteye ait yurda 390 lei kira ödüyordum ki bu da o zaman 540 tl'ye falan denk geliyordu, şu anki durumu bilmem. ama romen leyinin bizdeki euro/tl paritesine göre oynadığını aklınızda tutun. klasik olarak alkol fiyatları bize göre ucuz, sebze fiyatları bizden bile pahalı ama asgari ücret konusunda bizden önde oldukları için romanya'da asgari ücretten bi tık daha iyi para alan birisi iyi bir hayat yaşar. hele bir de euro üzerinden alıyorsanız ücreti, işiniz kebap.
- doğası resmen insanı içine çekiyor, kendim burada öyle çok da yeşillik olmayan bir memleketten gelmiyorum ama romenler doğal güzellikleri bozmamayı başarmış. transilvanya bölgesini muhakkak geziniz efendim.
- şehir olarak favorim kesinlikle cluj oldu arkadaşlar. yani yaş, bükreş, braşov, sighişoara, sibiu güzel yerler ama bana o modern şehir ile tarihsel havayı en iyi eriten şehir cluj geldi. yaşamak isteseydim kesinlikle orada yaşardım başlangıçta bir 5-6 sene. hem gece hem gündüz vakti cetatuia parkı'nın en üst kısmına çıkıp manzarayı seyretmeniz tavsiyemdir. central park dedikleri parkta bot kiralayıp nehirde dingin bir gezintiye de çıkabilirsiniz. bükreş'te de sevdiğim taraflar oldu ama hala daha o post-komünizm havasından tam olarak çıkamamış gibi geldi bana. braşov da cluj kadar olmasa da şehir konsepti ve transilvanya bölgesinin aurasını en iyi hissedebileceğiniz yerler arasında. tek içimde uhde kalan yerler timişoara, köstence ve oradea oldu. köstence'ye zaten kaldığım süre kış dönemlerine denk geldiği için pek keyfini çıkaramam diye düşünüp gitmedim ama keşke gitseymişim diyorum.
Yaş (İaşi) şehrine bir parantez açalım
romanya'nın bir dönem -aslında uzunca bir süre- başkentliğini yapmış, romanya'nın en gelişmiş beş şehrinden ikincisidir yaş.
bu şehirde erasmus sebebiyle geçtiğimiz ekim'den şubat'a kadar yaklaşık 5 ay kalma fırsatı buldum. bu entaride anlatacaklarım genelde şehir üzerine olacak ama arada romanya'ya dair izlenimleri de bulabilirsiniz.
ben ilk kez yurt dışı deneyimi yaşayan birisi olarak şehre ilk geldiğimde binaları görüp ya ekonomik olarak çok iyi olmasalar da avrupa birliği'ndeki bir ülkeye geldik ne kadar eski diye düşünmüştüm, bunun tabi tarihi dokusu ağır basan şehirlere benim mesafeli olmamın da etkisi olabilir. günler geçtikçe ve şehri biraz dolaşmaya, kültürünü, hikayesini anladığınızda şehri sevmeye başlıyorsunuz. attığınız her 10-20 adımda bir kiliseye ya da katedrale denk gelmeniz mümkün ki bu aslında romanya'nın bütün şehirlerinde gözlemleyebileceğiniz bir durum. onun haricinde eskiden idari bir bina ve adalet sarayı olarak kullanılıp 1955 yılından itibaren müzeye dönüştürülen palatul culturii din iaşi (palace of culture) göze çarpan en büyük tarihsel anıt olarak yerini alıyor, yolunuz düşerse muhakkak gidip görün ve şansınıza o gün hava da güzel olursa arka taraftaki çimlere uzanıp biranızı yudumlayabilirsiniz. :) öğrenci kartımızla belirli günlerde bize ücretsiz giriş imkanı vardı. zaten hemen yanında da şehrin en büyük alışveriş merkezi palas mall var. şehirde dikkati çeken bir diğer olay ise ştefan cel mare'nin isminin bir şekilde karşınıza çıkıyor olması, bu zatın zamanında romanya'nın moldova imparatorluğu'ndan bağımsızlığını elde etmesinde çok önemli bir yer ettiği hatırımda kalmış ki o yüzden iaşi'de birçok sokak, cadde ismi stefan cel mare olarak isimlendirilmiş.
şehirdeki diğer önemli bir detay, romanya'nın en köklü üniversitesi olan alexandru ioan cuza üniversitesi'nin bu şehirde yer alıyor oluşu, gerçekten orada var olduğum süre içerisinde türkiye'de hep bir yerde eksik kaldığını düşündüğüm üniversite kültürünü tam anlamıyla orada yaşama şansı buldum. gerek hocalar, gerek öğrenciler ve arkadaş ortamım, gerek üniversitenin mimarisi, bir bütün içerisinde oldukça etkileyici. türkiye'de hala daha akademik düzende kadrodaki isimlerin aşırı despot ve disiplinci olmaları aşmamız gereken şeylerden biri, romanya'da onu fark ettim.
şehrin genelde canlı noktaları üniversitenin ve ona bağlı yurt, yemekhane vs. sosyal merkezlerin bulunduğu copou bölgesiyle palace of culture'ün bulunduğu centru (şehir merkezi) bölgesi. zaten barlar, gece kulüpleri falan buralarda kümelenmiş durumda (öğrenci tayfasının çarşamba günlerindeki favorisi la baza :), oradan da 10 adım mesafedeki underground pub), daha sakin cafe alternatifleri arayanlar için de güzel butik cafelerin (acaju, cafe retro) olduğunu söylemeden geçmeyeyim. onun haricinde şehrin sanayileşmiş kısımları ve fabrikalar tataraşi sud ve zona industriala bölgelerinde yoğunlaşmış vaziyette, bu kısımlarda yerleşmeler fazla değil. şehrin daha fakir ve banliyö kısmı dacia denilen bölgeye denk geliyor.
şehir, romanya'nın en büyük ikinci şehri olmasına karşın, ilginç bir şekilde romanya'nın en ucuz şehirlerinden biri. hem ev kiraları, hem yaşam standartları bakımından konuştuğum yerliler ve romanya'nın diğer büyük şehirlerini ziyaret ettiğimde durumun gerçekten böyle olduğunu gördüm. bundan 5-6 sene önce bizim paramızın bilmem kaç kat altında olan rumen leyi şu an 1 lei = 1,58 tl gibi bi oranda olunca bizim açımızdan aslında biraz pahalı dahi kaçıyor onu söylemem gerek :) tabi euro alan öğrenciler ve romanya'da euro ile para kazanan birisi burada kebap gibi bir hayat yaşar onu da eklemek gerek. 1 euro 4,81 lei gibi bir paraya denk geliyor. ev kiraları ilginç bir şekilde euro olarak alınıyor, fransız bir arkadaşıma sorduğumda o söylemişti de bunun neden olduğunu pek anlamadım.
şehirde ingilizce bilme oranı gayet iyi, italyanca falan biliyorsanız çok çok rahat anlaşırsınız, romence ile neredeyse aynı diller. zaten şehrin nüfusu genç ve öğrenci nüfusu olduğu için herkes iyi kötü ingilizce biliyor, size bütün sıcakkanlılıklarıyla yardımcı olmaya çalışıyorlar. 55000'e yakın öğrenci nüfusu var şehirde. ama yaşlı teyzelerimiz romence bilmediğiniz zaman aşırı sinirleniyorlar, onlara dikkat derim :)
şehrin mimarisi, diğer büyük şehirlere oranla mesafe olarak daha uzak ve daha kuzeyde kurulmasından ötürü komünizmin etkilerinin hala çok güçlü görüldüğü bir yer. tarihi binalar ve sonradan yapılan 4-5 yıldızlı oteller haricinde binalar hep cansız ve biçimsiz. gerçekten avrupa birliği'nde bir ülkeye geldiğimi bükreş, cluj ve braşov'u gezdikten sonra anladım. ama şehir planlaması konusunda hakkını vermeliyim, bir coğrafyacı olarak bu gibi hususlara ekstra dikkat ediyorum gittiğim şehirlerde.
genel olarak yazacaklarım bu kadar sanırım. sormak istedikleriniz için yeşillendirebilirsiniz, aklıma gelen önemli şeyler olursa burayı editlerim. romence öğrendiğim tek tük cümlelerden olan buna seara diyip kaçıyorum :)