Kuzey ve Güney İtalya Arasındaki, Dışarıdan Kolay Kolay Anlaşılamayacak Sosyal Eşitsizlik

İtalya'yı yakından incelemediyseniz, sadece bir turist olarak biliyorsanız bu farkı görmeniz oldukça zor.
Kuzey ve Güney İtalya Arasındaki, Dışarıdan Kolay Kolay Anlaşılamayacak Sosyal Eşitsizlik

italya, yalnızca bir ülkenin adı değildir; tarih boyunca imparatorlukların sahnesi, sanatın beşiği, inançların, ihtirasların ve trajedilerin birbirine karıştığı bir büyük tiyatrodur. roma'nın taş sokaklarından floransa'nın mermer atölyelerine, venedik'in tuzlu rüzgârından milano'nun çelikten kulelerine kadar her köşesi farklı bir çağın yankısını taşır. ama bu ihtişamlı manzaranın arka yüzünde, yüzyıllardır kapanmayan bir yarık uzanır: kuzey ile güney arasındaki görünmez ama sarsıcı fay hattı. bir tarafta avrupa'nın kalbine açılan kapılar, sanayinin ve finansın ritmini tutan metropoller; diğer tarafta işsizliğin gölgesinde kalan kasabalar, göçle boşalan köyler ve toprağa zincirlenmiş bir tarih. italya, aslında tek bir çizmeye sığdırılmış iki ayrı bedendir; aynı marşı söyleyen ama farklı dünyalarda yaşayan milyonların ülkesidir.

kuzey italya tarih boyunca avrupa'nın kalbine açılan bir kapıydı; ticaret yollarının kavşağı, po ovasının bereketi, venedik ve cenova gibi şehir devletlerinin ticaretle zenginleştiği, lombardiya'nın, piemont'un bankacılık ve sanayiyle güçlendiği bir coğrafya. sanayi devrimine girildiğinde kuzey çoktan hazırdı: tekstil, çelik, makine, banka… sermaye bu topraklarda kök saldı. güney italya ise farklı bir kaderin peşinden sürüklendi. sicilya'dan napoli'ye uzanan coğrafya yüzyıllar boyunca arap, norman, ispanyol, fransız etkisine sahne oldu; feodal düzen köylüyü toprağa zincirledi, toprak ağaları siyasetin ve ekonominin efendisi haline geldi.

1861'de italya birleştiğinde resmi tarih kitapları buna “risorgimento” dedi; bir ulusun doğuşu, bir parçanın bütüne kavuşması. ama gerçek öyle değildi. birçok tarihçi ve iktisatçıya göre bu birleşme bir kucaklaşma değil, kuzeyin güneyi ilhak etmesiydi. garibaldi'nin fethettiği topraklar, güney halkına değil piemont'un monarşisine teslim edildi. napoli birleşmeden önce avrupa'nın en kalabalık şehirlerinden biriydi, kendi demiryolu hattı, üniversitesi, opera binası vardı. birleşmeyle birlikte bu miras yok sayıldı; sanayi tesisleri kapatıldı, altyapılar söküldü, güney geri kalmış, eğitimsiz, yönetilmeye muhtaç bir kitle olarak damgalandı. işte o gün doğan “mezzogiorno sorunu” bugün hâlâ italya'nın yakasını bırakmayan, her istatistikte kendini hatırlatan bir yaradır.

20. yüzyılın ilk yarısında mussolini'nin faşist rejimi, güçlü devlet eliyle kalkınmayı vaat etti. ama kalkınmanın coğrafyası belliydi: torino, milano, bologna. otobanlar, hidroelektrik santralleri, ağır sanayi tesisleri kuzeyde yükselirken güney yalnızca sınırlı tarımsal projelerle avunmak zorunda bırakıldı. propaganda tek bir “italyan kimliği” yaratmaya çalıştı ama bu kimlik kuzeyin kültürel kodlarıyla yoğruldu. güneyli italya'nın ötekisi oldu.


2. dünya savaşı sonrası amerika'nın marshall yardımları italya'yı yeniden ayağa kaldırdı

milyarlarca doların büyük kısmı yine kuzeye aktı; fabrikalar modernleşti, ihracat kapasitesi arttı, ulaşım ağları yeniden örüldü. güneydeyse toprak reformları yarım kaldı, yolsuzluk yardımların gücünü eritti. bu dönemde büyük göç başladı: 1945–1960 arasında üç milyondan fazla güneyli, daha iyi bir yaşam için kuzeye gitti. kuzeyin fabrikaları ucuz iş gücüyle büyüdü, güney ise kendi gençlerini kaybetti, yalnızlaştı.

ve devletin boşluğunu başka bir güç doldurdu: mafya

cosa nostra, camorra, 'ndrangheta… bunlar yalnızca suç örgütleri değil, adeta alternatif devletlerdi. iş sağlıyor, kredi veriyor, güvenlik sunuyorlardı ama kendi kanunlarıyla. 1980'lerden itibaren yapılan resmi araştırmalar, güneydeki kamu yatırımlarının üçte birine yakınının mafya bağlantılı şirketlerce kontrol edildiğini gösterdi. böyle bir yapıda kalkınma mümkün olabilir miydi?

avrupa birliği fonları da çare olamadı

milyarlarca euro otoyollara, beton binalara, sözde modern üniversitelere harcandı. ama bunların çoğu işlevsiz kaldı ya da yolsuzlukla buharlaştı. genç işsizliği %30'un üzerine çıkmaya devam etti, bazı şehirlerde %50'yi aştı. kadınların iş gücüne katılımı avrupa ortalamasının çok altında kaldı. kişi başına gelir lombardiya'nın neredeyse yarısı düzeyinde kaldı. kuzeyde milano avrupa'nın finans ve moda merkezi haline gelirken, güneyde calabria hâlâ yoksulluğun ve göçün simgesi oldu.

işte bu eşitsizlik kuzeyde yeni bir siyaseti doğurdu

1990'larda leganord sahneye çıktı. padanya'nın bağımsızlığını savunan bu hareket “biz üretiyoruz, onlar tüketiyor” söylemiyle milyonlara seslendi. kuzeyde sanayiciler, iş dünyası, orta sınıf bu söylemi benimsedi. “çalışkan kuzey, tembel güney” klişesi siyaset meydanında alkış topladı. resmi olarak ayrılık hiç gerçekleşmedi ama zihinlerde birlik çoktan parçalanmıştı. bugün leganord ismini kısaltıp “lega” oldu, göçmen karşıtlığına odaklandı; ama köklerinde hâlâ aynı soru var: neden güneyi sırtlıyoruz?

bugün italya, avrupa birliği'nin kurucu üyelerinden biri, g7'nin en büyük ekonomilerinden biri. milano, küresel bir metropol; lombardiya, avrupa'nın üretim ve inovasyon merkezlerinden biri. ama sicilya, calabria, basilicata gibi güney bölgeleri hâlâ gençlerini kuzeye ya da avrupa'nın başka ülkelerine göndermek zorunda. bazı köyler tamamen boşalmış durumda, kasabalar yaşlı nüfusa terk edilmiş. kuzey ve güney aynı anayasa altında yaşıyor olabilir, ama farklı zaman dilimlerinde nefes alıyorlar. kuzey 21. yüzyılda avrupa'yla rekabet ediyor, güney hâlâ 20. yüzyılın sorunlarıyla boğuşuyor.

ve işin acı tarafı şu: devletin güneyi kalkındırmadaki başarısızlığı sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda kültürel bir yabancılaşma yarattı. kuzey kendini “avrupa'nın bir parçası” olarak görüyor, güneyi ise “başka bir dünya” gibi algılıyor. güneydeyse devletin ilgisizliği, mafyanın ağı, işsizlik ve göç kısır döngüsü derinleşiyor. iki taraf birbirini aynı ülkenin parçaları olarak görmekte zorlanıyor.

italya'nın hikayesi yalnızca italya'nın değil, dünyanın birçok ülkesinin hikayesidir: bölgesel eşitsizlik

bir ülkenin en zayıf halkası kadar güçlü olduğu gerçeği, burada bütün çıplaklığıyla ortadadır. italya ekonomik olarak büyüyebilir, avrupa'nın lokomotiflerinden biri olabilir; ama kuzey ile güney arasındaki uçurum kapanmadıkça, bu ülke hep eksik bir millet olarak kalacaktır. çünkü gerçek birlik, yalnızca aynı bayrak altında yaşamak değil; aynı geleceğe inanabilmektir.