Kimilerine Göre Eski Usül Rock Gitar Virtüözlerinin Sonuncusu: Zakk Wylde

Ozzy Osbourne'un eski gitaristi ve Black Label Society grubunun kurucusu Zakk Wylde'ı ve kariyerini inceliyoruz.
Kimilerine Göre Eski Usül Rock Gitar Virtüözlerinin Sonuncusu: Zakk Wylde


zakk wylde, son hard rock gitar idolüdür

wylde'ın biyografisi bir kişiden ziyade, gerçeğe dönüşen imkansız bir hayali anlatır. albümlerini dinleyerek büyüdüğü ozzy tarafından 20 yaşında, kendine örnek aldığı iki önemli gitarist tonny iommi (black sabbath) ve randy rhoads (ozzy'nin solo kariyeri)'un yerlerini doldurmak için işe alınır. daha 21 yaşındayken ozzy'le ilk albümünü (no rest for the wicked) çıkarır. bu 14 sene içinde birçok müzisyenle çalışıp, bir dolu albüm çıkarır. fakat gitarın asıl ustaları lynyrd skynyrd (tarihi hatırlamıyorum) ve allman brotkers'la (1993) birlikte verdiği iki konser vardır ki, bu grupların herhangi biriyle çıkmak bir gitaristin kendine belirlediği ulaşılamaz hayaldir.

wylde heavy metal'in içinde olmasına rağmen hiçbir zaman petrucci veya malmsteen gibi legato gitaristi olmadı. pentatonic gamlarda supersonic gezintileri, hard rock hatta country riff'leri ve chicken picking'deki ustalığıyla hep o modası geçmiş gitar kahramanlarından sonuncusu olmayı üstlendi.

bu adamı farklı kılan en önemli özelliği, en ağır tempolara sahip şarkılarında bile solo atarken hızda limit tanımaması, ağırla hızlıyı birleştirişinde çığlıklar içindeki ruhun dilinden konuşması.

diğer gitaristler arasındaki yeri

riff denilince aslında kendisinden önce van halen'a sıra gelmeden jimmy page, tony iommi, ritchie blackmore gibi şahısların sayılabileceği bir liste çıkarılabilir daha da bilinçli bakmak gerekirse. kaldı ki van halen dahil bu adamların hepsinden etkilenmiş ve hala müziğinde kullanan bir adamdan bahsedilmekte. kullandığı tonların farklı ve daha sert olması bunun anlaşılmasına engel olmuyor. hele ki bir riff'in basit tutulması o riff in güzel olmadığına işaretse sonuç olarak money for nothing veya smoke on the water ın kötü rifflerle dolu birer şarkı olduğuna varılır. zaten dünyanın en iyi riff üreten gitaristi gibi bir iddia için krallık dururken neden lordluk ünvanına layık görülsün ki? velhasıl bu wylde efendiden çok daha iyi riff yazan insanlar oldu, olacaktır da ama kişiliğinden ayrı bir yerde değerlendirilerek zakk wylde abilerinden aldığı mirası onların bir adım ötesine geçerek icra eden ve şu durumda daha iyisi çıkana kadar benim müzik anlayışıma göre şu anki piyasada "riff lordu" sıfatını hak eden bir adam olarak kalmaya devam ediyor. sezar'ın hakkını sezar'a vermek gerek.

zakk wylde'ın iki solo albüm projesine dair

book of shadows açısından konuşacak olursak:

between heaven and hell parçasındaki armonika geçişlerine bayıldım. gitar ritmini ve aradaki soloyu muazzam bulduğumu söylemeliyim. road back home parçasını da çok beğendim. piyano ile girip daha sonra biraz sertleşen ama ballad tarzını bozmayan güzel bir parça. zaten zakk wylde’ın genel olarak gitar çalış tarzını ve parçalarındaki hava ve modellemelerini çok beğeniyorum. bu şarkı iki ayrı solo ile harika bir hale geliyor. özellikle final solosuna bayılıyorum. war beyond empty parçası da yine akustik havada ve zakk wylde’ın sesi muazzam oturmuş bu parça için. bu şarkının içinde elektro gitarla değil akustik gitarla harika bir solo bulunuyor. throwin’ it all way parçası da üstteki parçalara az çok benzer nitelikte. tabii gitar solosu olarak biraz daha öne çıkıyor. dead as yesterday parçasındaki keman girişi için bile sırf bu parçayı önerebilirim. albümü dinlerken şarkılar bir yerden sonra aynı gelmeye başlayabilir ama gerçekten zakk wylde bu işi çok iyi kurtarmış. eklediği bir farklılıkla şarkıyı monotonluğa düşmekten kurtarıyor. ayrıca bu şarkıda vokal tekniğini üst seviyede kullanmıştır. too numb to cry parçası, gitardan çok piyano ağırlıklı bir parça olduğu için klasik müziği seven insanların da daha kolay sevebileceği bir parça. the things you do parçası da eğer içiniz çok slowdan sıkılırsa dinlenilebilecek bir parça. tabii albümün en hareketli parçası bile çok farklı değil diğerlerinden. i thank you child parçası da yine slow başlayıp daha sonrasında ara bölümlerde sertleşen gayet dinlenilebilirliği yüksek bir parça.

genel olarak baktığımız zaman albüm gerçekten ağır bir havada geçiyor. şarkıların çoğu slow ve slow olmayan parçalar da ballad ağırlıklı. içerisinde elektro gitar ile muazzam sololar bulunduruyor. 51 dakikalık bu güzel albüm içerisinde birçok enstrüman kullanılmış aşağıda yazdığım gibi. gayet üstüne çalışılmış bir albüm. ben kesinlikle çok beğendim.

bu albümde zakk wylde’ın kaydettiği enstrümanlar ve vokaller olarak şunlar gösteriyor: ana ve geri vokaller, elektro gitar, akustik gitar, armonika, "1.000.000 miles away” bass gitar, piyano ve klavye. solo albümü “gerçekten” solo albüm olarak çıkartmış zakk wylde abimiz.

book of shadows ii açısından konuşacak olursak:

autumn changes şarkısıyla albüm yine ilk albümü aratmayacak kalitede ve tarzda giriş yapıyor. harika bir slow parça. üstüne konuşulacak pek bir şey yok. yine akustik gitar ağırlıklı. lay me down, sorrowed regrest, sleeping dog ve darkest hour gibi şarkılar gerçekten solo bakımından aşmış parçalar. bu albüm, ilk albüme göre solo bakımından daha hoş ve daha zengin benim için. tears of december, the levee, forgotten memory parçalarını da dinlemenizi öneririm. the king parçasında ise harika bir piyano var. şarkı gitar üstüne değil piyano üstüne kurulmuş ve bu piyano melodisinin üstüne güzel bir gitar solosu eşlik ediyor. ilk albümdeki too numb to cry parçası gibi.

ancak yine de benim albümde en beğendiğim parça sleeping dog’tur. bu parçanın çok farklı bir havası var. belki de bu albümde ilk dinlediğim parça olmasından dolayı beni daha fazla etkiledi ama oldukça kaliteli bir yapıt.

tam 1 saatlik bu eşsiz eserin kötü bir parçası yok. çok fazla kalabalık etmemek için tüm şarkıları saymamaya çalıştım ama ona rağmen albümün çoğunu tavsiye etmek mecburiyetinde hissettim kendimi. bu yazıyı okuyan insanların gerçekten bu parçaları dinlemesini istedim. muazzam iki albüm olmuş.

zakk wylde gerçekten harika iki iş çıkartmış. her şey yerli yerinde, ölçüsünde bırakılmış. belki slow-ballad parçalar içerisinde 2-3 tane metal parçası istenebilirdi ama albüm bu tarzında ve felsefesinde de gayet hoş olmuş. dediğim gibi sadece ikinci albümdeki sololar daha kaliteli ve fazlaydı. bunu çok beğendim. bunun dışında şarkı aranjeleri, uyum ve ahenkler, ritimler ve özellikle şarkıya göre enstrüman seçimleri çok doğruydu bana göre.

Bonus: Ozzy Osbourne - No More Tears