İş Hayatında Mucizeler Yaratan Bir Kavram Olan "Networking" Nasıl Yapılır?

Kısaca, iş hayatında kendine çevre yapmak, bağlantılar kurmak olarak tanımlayabileceğimiz Networking, günümüzün olmazsa olmazlarından.
İş Hayatında Mucizeler Yaratan Bir Kavram Olan "Networking" Nasıl Yapılır?
iStock

networking, okuduğum kadarıyla yanlış tanımlanmakta olan bir kavramdır. amerikan icadı olmamakla beraber adını koyup en gaddar şekilde uygulayanlar amerikalılardır. özellikle krizle beraber işsizlikle kitleler halinde tanışan amerikalıların "neden iş bulamıyorum" sorusuna verdikleri tek cevaptır "bağlantıların yeterli değildir".

evet, doğrudur. allame-i cihan da olsanız doğru insanları tanımıyor ya da daha önemlisi doğru insanlar tarafından tanınmıyorsanız yerinizde saymaya az çok mahkum olmaktır networking özürlü olmak. yok akrabalık yok patronla ilişki falan bunlar kesinlikle doğru örnekler değildir çünkü biricisi bariz torpilken ikincisi de bildiğimiz disko diskodur.

insanlarla doğal olarak kolay iletişim kuran ve small talk sevmese bile katlanabilen bir insansanız zaten doğal gelir. eğer kafanızın ütülenmesinden bunalıyorsanız ve "hadi dayı kapama dükkanın önünü" bir insansanız çok sağlam bir irade gerektiren ama iş hayatında kişisel yeteneklerinizden bile önemli olan ve çok büyük faydalarını görebileceğiniz bir durumdur. yanlış anlaşılan şey ise networking için yavşağın önde gideni, bayrak taşıyanı hatta borazancısı olunması gerekliliği yanılgısıdır. kişiliğinizden taviz vermeden çevrenizi genişletmek ve bundan faydalanmak mümkün hatta networking kavramının temelini oluşturmaktadır.


networking'e giriş 101 (amerikalılar başta olmak üzere yabancılar ve türkler üzerindeki izlenimlerden ve kişisel deneyimden yola çıkılarak)

networking her şeyden önce kartvizitle başlar

eğer daha bu şıkta "yıa o ne yea işim olmaz" diye sızlanmaya başladıysanız zaten devamını okumanıza gerek yok. çalıştığınız şirketin size sağladığı (eğer sağladıysa) kartvizit harici basit ve güncel bir tane olması şarttır. pahalı bir şey de değil canım, üstünde adınız-soyadınız, mesleğiniz ve size kolaylıkla ulaşılabilecek adres ve telefon numaralarının yazılı olduğu bir kaç yüz tane karton parçacı (tavsiyem paraya kıyıp kaliteli, sert malzemelerden seçmeniz). elbette mail adresinizin [email protected] şeklinde olması gerektiğini söylememe bile gerek yok, metalci günlerinizden kalma [email protected] şeklindeki mailinizi de yazabilirsin elbette (ama bu tür profesyonel olmayan detaylar birikir benden söylemesi).

kartvizit işini hallettiyseniz (yanınızda sürekli beş on adet taşıyın) bunları her fırsatta dağıtma alışkanlığını da edinin. amerikalılar ve japonlar adlarını söyledikleri anda çoktan avuç içinize kartlarını bırakmış olurlar. şaka yapmıyorum, her toplantıda olan olay şudur: hi, my name is mr brown *şlak* here is my card. hi, my name is mr. brown *şlak* here is my card.

bu kadar hoyrat olmak istemiyorsanız genelde konuşma/toplantı sonunda da kart vermek idealdir ama bazen buna fırsat olmaz ya da unutulur o yüzden en uygunu tezcanlı gibi kartı uzatmaktır. size kartını veren birisine kendi kartınızı uzatamıyorsanız zaten gözlerindeki bakıştan puan kaybettiğinizi anlarsınız. kimse oturup sizin adınızı, telefon numaranızı karaladığınız kağıttan okuyup da o kağıdı saklamaz.

aldığınız kartvizitleri sağlam bir kartvizitlik (ya da o zımbırtılara ne deniyorsa) içinde saklayın. hatta benim gibi sakar ve unutkan bir denyo iseniz düzenli olarak taratıp saklamak da mantıklıdır.

ilk aşamadan sonra insanların "oha herif herkese kartını dağıttı, tam bir apaçiymiş" bakışlarına da alışmış bir şekilde işin daha zor kısmına gelebiliriz. karşınızdaki insanla iletişim.

yanlış anlaşılma olmasın, small talk ya da havadan sudan muhabbet kadar beni çileden çıkaran bir şey yoktur. geyiğin arkadaşlarla yapılanını severim, daha beş dakikadır tanıdığım adamlarla olanını değil. yine de kendinizden tiksinmeden beş on dakika muhabbet çevirmek şart. ideal konuşma başlıkları:

"hemşerim memleket nere?"

çoğu insan geldikleri/yaşadıkları yerleri anlatmayı sever. ha kuzey dakota mı, oradan adam çıkmaz yav ehi ehi şeklinde sığırlıklar etmediğinizi sürece güzel bir konu başlığıdır. özellikle türkiye dahilinde illere göre stereotip belirleme sevdalısı çok olduğundan "her ilimiz cennettir, nokta" yaklaşımını tercih edeceksiniz. "toprağım" geyiğine girmek riskli olmakla beraber türkiyede işe yarayabileceği gibi genelde berbat bir yalaka gibi gözükmenize de yol açabilir. biz ordan çok kız alırız derseniz zaten donald trump işi gücü bırakıp sizi odunlamaya gelecektir endişeniz olmasın.

mesleksel zırvalar

özellikle teknik işlerde (miyendizlik vs.) çalışanlar teknik konularda konuşmayı severler. yaşça büyük olanların anıları genelde eğlenceli hatta çoğu zaman öğretici olabilir ama çok ağır geyiğe sarma riski de bununla beraber gelir. genel geçer kural, konuşulan konu ne olursa olsun sıkıldığını asla belli etmemektir. işte bu aşamada evet biraz yüzsüz olmak gerekebilir çünkü bazı insanlar aman birisi gelse de hayat hikayemi anlatsam diye kıpır kıpır beklemektedir (benimle özel mesajdan yazışma şanssızlığına erişmiş insanlar buna şahitlik edebilir).

yine olumsuz ifadelerde hele ukalıktan kaçınıyoruz elbette. buradaki amaç kısa sürede onlarca kez fırsat çıksa bile boruyu döşemeye direnmek. işte bu yüzden kendinizden soğuyabilirsiniz ama siz de çok bir halt değilsiniz bu yüzden kapayın çenenizi ve başınızı sallamaya devam edin. geçmişte yaptığınız hatalar ya da eski şirketinize laf sokmalar ne kadar cazip gelse de kaçınacağınız şeyler.


buraya kadar sağ geldiğinize göre gerçek delikanlının harman olduğu kısma geldik: iş yemekleri ve aktiviteler!

kurumsal bir firmada çalıştıysanız bilirsiniz. ne motivasyon yemeği biter ne doğumgünleri. tanımadığınız, sevmediğiniz ve sizi sevmeyen bir sürü insanla beraber ucuz içki, bayat yemekler ve dedikodu ile dolu bir gece sizi beklemekte. daha geçen hafta sülalesine ulu orta sövdüğünüzü müdür yardımcısı ya da kim fotokopi çekecek diye sinir harbine girdiğiniz iş arkadaşınız, klavyesine kedi koysanız daha başarılı yazışmalar yapabilecek ik'cı, şirket dışından atanmış ve herkesin kin beslediği yeni müdür ve bunlar haricinde tanımadığınız bir sürü insan.

genel müdüre (ya da işte sizin adınızı bilen en yetkili insan) selam vermek şart, erkenden bunu yapıp aradan çıkarın. iş konuşmak isterse amiriniz falan özet geçin ama isteksiz de gözükmeyin. türkiyede amirliğin/müdürlüğün şanı herkesin sabah akşam iş düşündüğünü sanmaktır bu yüzden kızmayın kendilerine.

iş arkadaşlarınıza selam verin, konuşun. sevdiğiniz insanlar varsa dedikodu harici geyiğe vurun vs. bir süre sonra tanımadığınız insanlarla tanışma kısmına geçebilirsiniz. başka departmanlar ya da başka şirketlerden gelen misafirlerin yanında tanıdık görürseniz sinsice, çakal gibi yanaşıp allahın selamıyla dalın.

burada bir parantez açıp "tanışma etiği"ne değinmek isterim. gayet basit: elinizi uzatın ve omuriliğinizi zedelemeden şu cümleyi tekrarlayın: merhaba, ad-soyad memnun oldum. salinger'ın ne dediği umurumda değil, karşı tarafın elini güçlü bir şekilde sıkın. eski patronu tarafından "kız gibi el sıkmak" konusunda defalarca haşlanıp sonra mengene gibi girişince "hah, aferim" almış bir şirketzedeyim ben de o yüzden amerikan mandacısı gibi bakmayı kesin bana.

bu aşamadan sonra genelde muhabbette istenip istenmediğinizi hissedersiniz. istenmediğinizi hissettiyseniz zorlamayın, en ideal taktik geri çekilme "ben içecek bir şeyler alacağım, siz de ister misiniz?" ile başlar. daha önce de dediğim gibi, halihazırda "efendi" bir babayiğitseniz zaten bu hareketler size doğal gelecektir. eğer muhabbet sararsa yabancı şahsiyetle havadan sudan konuşun ama henüz kartı çıkarıp vermelik bir durum söz konusu değil. bahsi geçen kişiyi artık tanıyorsunuz, o da sizi tanıyor. ilk seferden french kiss e girecek haliniz yok olm sabır lan.

bir gecede tanışılacak yabancı sayısını 3 ile sınırlı tutabilirsiniz, fazlası "kıpır kıpır oldu, ipne gibin" şeklinde gözükebilir. kartınız var di mi lan bak isteyen olursa "ben sizi çaldıriim ehiri ehiri" demeyin.


toplantı, seminer, eğitim ya da hayatımı power point sunumu izleyerek harcadım

kendi yerel freakshowlarınız yetmiyormuş gibi bir de başka şehirlerden hatta ülkelerden gelen manyaklarla bir otele tıkılıp geldiğinizden daha aptal çıkacağınız seminerler işi büyütmek için idealdir. burada freestayla çalışacaksanızın kuzucuklarım. güleryüz, aslan pençesi kıvamında tokalaşma ve x-men'deki gambit gibi kartvizit saçma sistemiyle işinize devam edin.

erken başlayın: okuduğunuz okuldan bütün benliğiniz ile nefret ediyor olabilirsiniz ama genelde hocaların çoğunluğunun iş/akademik bağlantıları kuvvetlidir (ki kendileri de bu sayede kadro vs almşlardır genelde). gidip sizi 1 puan ile sene tekrarlatan hocaya kalp şeklinde çikolata yaptırın demiyorum ama sevdiğiniz hocalarla bağlarınızı koparmayın, aynı şehirdeyseniz ya da o şehre uğrarsanız bi uğrayıp selam verin. açıkcası bunu büyük bir zevkle yapıyorum çünkü hocalar konusunda çok şanslı bir okuldan mezunum. hiç değilse yarın bir gün master'a carta curta girecekken tavsiye mektubu isteyecek yüzünüz olur.

tüm bu olaylar sırasında ciddiyim ekstra bir efor sarfetmenizi gerektirecek hiçbir şey yok. bazı insanlar doğuştan arızadır ve bağlasan durmaz (sonra vay efendim niye terfi alamadım diye ağlayanlar bunlardan çıkar) ama kurumsal hayat zaten bazı konularda tavizlerin daha başta verildiği yerlerdir. özet geçmek gerekirse adam olun, efendi olun biraz da dinlemeyi bilin lan yok bana uymaz diyorsa bilemem.

bu demek değil ki her insan evladını pamuklara sarın ya da inanmadığınız iltifatlarda bulunun. biraz kontrol ve biraz da insanları yumruklama hissinin bastırılması yeter (sonra gidin karate falan yapın o stres adamda hal bırakmaz).


"peki sonuç?" diyeceksiniz

networking ciddi anlamda mucizeler yaratabilen bir kavramdır. milyonlarca insan tanımak kimseyi ibm ceo'su yapmaz, sadece ibm ceo'su olacak adamsanız bunun gerçekleşme şansını arttırır. iyi networking sayesinde işsizlik korkusu yaşamazsınız (bu işi iyi kıvıranlar daha önceki işlerinden ayrıldıkları anda yeni iş sahibi olabilirler), bir ihtiyaç durumunda arayabileceğiniz insanlar olur (ki bu iki yönlüdür, arandığımda başkalarına yardımcı olabilmekten zevk alan bir manyağım kime ne?), kariyeriniz göreceli olarak (siz de boş değilseniz) güzel güzel ilerler. sonuçta şirketin ortağının yeğeninin sahip olduğu torpille baş etmeniz zaten mümkün değil. kendi işinizi yürütüyorsanız networking on misli daha önemlidir. kimin kimi tanıyabileceğini ve o kimlerin size ne güzellikler yapabileceğini asla bilemezsiniz.

ha sonuçta kaybedeceğiniz cidden hiçbir şey yok. nikahınıza almayacağınıza göre çok derdini çilesini çekmenize de gerek yok ama faydasını fazlasıyla göreceğiniz bir kavram networking. boş geçmeyin derim ya da siz bilirsiniz, kariyer.net ilanlarına bakıp "ulan kim giriyor bu işlere anlamıyorum" diye düşünmek de sizin elinizde.

Bu içerik de ilginizi çekebilir