Immanuel Kant'ın Genel Felsefe ve Düşüncelerinin Nitelikli Özeti
kant yeni çağ felsefesi'nin en önemli filozoflarındandır kuşkusuz, ve şu üç eseriyle çağına ve sonraki çağlara damgasını vuranlardandır: felsefe sisteminin ana hatlarını tespit ettiği salt aklın eleştirisi - sisteminin uygulamaya nasıl aktarılacağının anahtarını vermeye çalıştığı pratik aklın eleştirisi - salt aklın eleştirisinin devamı olan yargı gücünün eleştirisi.
fizik - metafizik
ahlakı temellendirme niyetinde olan kant'ın kafasında beliren sorular birçoktur. ahlak insana özgü bir olaysa, o halde "insan hangi gücüyle ahlakı inşa eder?" "bu güç nerededir, yoksa doğada mıdır?" amacı doğayı anlatmak olmamasına rağmen doğaya bakan kant'a göre; "fiziği kim yapmaktadır?" "insan mı?" "niye?" "nasıl?" gibi sorular insanın zihninde belirir. doğanın kendisini resmetmek fiziktir onca, fiziğin sınırlarını fizikte kalarak belirlemek mümkün değildir. bunun yolu metafiziğin sınırlarını belirlemekten geçer. fiziği doğuran metafizik aslında fizikten gelişmiştir. metafizik bu haliyle fiziği kucaklayan ve onu bize açan bir işlemdir.
bilgi - tasavvur - tasavvur gücü - sezgi
kant'a göre; bütün bilgiler tecrübeden kaynaklanır, ancak tecrübe bilginin oluşturulmasında yetmez. bir bilgi, hangi yoldan , hangi türde nesnelere giderse gitsin, bunlara dolaysızca bağlanması, her çeşit düşünmenin, bunu nesnelere ulaştırmanın aracı olarak ele alması tasavvur gücü (anschanung) sayesindedir. tasavvur ise, gördüklerimizin, yaşadıklarımızın zihnimizde bırakmış olduğu resimler olup, maddi bir arkaplan üzerine çıkamamış olan şekillenmedir. madde dışı olan, insanın zihnindeki, o insana ait olan resimdir. tasavvurlar, dünyaya geldiğimiz andan beri, bize sürekli taaruz halindedirler.
duyu verilerinin işlenmiş hali olan izlenimler, zihnimizde tasavvuru oluşturur. tasavvurların oluşumuyla, onların kökünü unutmuşuzdur.
anschanung, dünyaya geldiğimizden, bulunduğumuz yaşa değin, edinmiş olduğumuz tecrübelerin tortusu, kalıntısıdır. tasavvur gücü olmadan, insan olmanın da mümkünatı yoktur. arka planı, kökeni yokmuş gibi gelen, ancak aslında var olan bir fikrin, anlayışın, düşünüşün bizde apansız uyanması, sezgi demektir. sezgi, tasavvur gücünden çıkar.
duyu – zaman / mekan – izlenim - idrak
duyu verisiyle birlikte izlenim başgösterir. izlenimin meydana geldiği yer zihnin kendisidir. zaman-mekanın denetiminde ve gözetiminde, zihinde izlenimler şekillenirler. zaman ve mekan dünyada yoktur, bende vardır. zaman -mekan anlayışını bende duyu verileriyle uyanır. duyu verileriyle zamana ve mekana ulaşabiliyorsam, o halde bu iki kavramın yaratıcısı benim. mekan nesnelerin yan yanalığı, zaman ise olayların art ardalığıdır. zaman-mekan anlayışlarımız farklıdır, özneldir, görelidir. zihinde, zaman-mekan kalıplarına göre duyu verilerini tanzim etmemle birlikte izlenim ortaya çıkar. izlenimler, ilkin tasavvur yüklüdürler, izlenimleri yavaş yavaş tasavvurdan kavramlara dönüştürmek de insanın işidir. kavramların kaynağı o halde akıldır denebilir, zira akıl kavramları üretir, kavramlar izlenimlerle dolarak düşünce haline gelir. izlenimlerle dolan kavramın işlevi idraktır. işte bu yapı bütünüyle dimağdır. (bir zamanlar, seneler önce, henüz o zamanlar ferdi tayfur yeni yeni susamış ve çeşmeye varmıştı, başıma bela olmuştu bu dimağ terimi. öyle değil mi begüm?)
tekrar tasavvur gücüne dönersek; ilk ve en önemli kavramımız olduğunun altını çizmemiz gerekir. ancak tasavvur gücü, bütünüyle nesnelerin bize verdiği ölçüde olabilir. hatta nesnelerin bize verilmesi de yetmez, düşünmemizin, bilgi üretmemizin kaynağı nesnelerdir, var olanlardır. kant'a göre; nesneyle, şeylerle karşılaşmak, şeylerin verisine sahip olmak düşünmenin zorunlu nedenidir. kant'ın duyumlama için kullandığı terim empfindennung olup, duyumlama fizyolojik bir olaydır.
örneğin ayağımızdaki küçük serçe parmağımızı masanın bacağına vurduğumuzda, "canımız acır" duyu verisinin birinci derecedeki ifadesidir. duyu verisinin üstüne düşünerek ise, bende bir görüntü oluşur, işte o görüntüye biz izlenim diyoruz. ilk izlenime dayalı bilgi, temel bir bilgidir, yani malumat. duyu verisine bir biçim kazandırıyorum. izlenim ikinci basamaktır. duyumlarma olmadan izlenim olmaz. izlenimden itibaren basamak basamak, bilgi dağında yükselirim. (hay tabirine kurban olayım senin.)
kant'a tam manasıyla dalabilmek için (size ters bir laf ettiğinde falan, kafa göz dalmak gibi, allah ne verdiyse...) refleksif düşünme'nin olan üstüne değil, düşünmenin üstüne düşünme olduğunu bilmeliyiz. bu düşünmeyi deneyle sınarım. burada iki şeye ihtiyacım vardır: a/ kendi yaşadıklarıma b/ başkalarının yaşadıklarına. kant'a göre; her şey ama her şey tecrübeden başlar, ama her şey tecrübe değildir. tecrübe bize bir şeyin şöyle ya da böyle olduğunu gösterir ancak neden başka türlü olmadığını göstermez. salt aklın eleştirisi'nde kant şöyle diyor: "bütün bilgilerimizin tecrübe ile başladığı kuşku götürmez. çünkü bilme yetisi ancak ve ancak nesnelerle faaliyete geçebilir. ancak tecrübe ile başlangıcın, bu bilgilerin tümünün tecrübeden doğduğu manasına gelmez... tecrübeden, duyu izlenimlerinden bağımsız bilgiler vardır. bu bilgiler a priori'dirler. ve bu haliyle empirik bilgiden ayrılırlar."
bu açıdan bakıldığında kant'ın iki cepheyle birden savaştığını görürüz
1. tecrübenin önemini yok sayan akılcılığa. (teoman duralı hocam akılcı tabirini beğenmez, akli'yi kullanır. rasyonalistleri anlayınız bu akılcı tabirinden.
2. "her şey tecrübedir" diyen deneyciliğe.
kant'ın ısrarla odaklandığı nokta dimağdır. kant, düşünce ile duyguyu birbirinden ayırır. düşünmenin sınırlarını çizmeye çalışır. bu kişiye mahsus değildir, ancak duygular kişiye mahsustur. düşünmelerin biçimlenişi felsefedir, duyguların biçimlenişi şiirdir. düşünmenin de kaynağında duyular vardır. duyuların izlenime dönüşme süreci estetiktir.
anlam verme, mihenk taşıdır ve bu tecrübeyle başlar. tecrübenin değerlendirilmesi ile devam eder. tecrübeden elde ettiklerimizin değerlendirilmesiyle anlam ortaya çıkar.
değerlendirmenin iki ayağı vardır
1. duyu verisi
2. düşünmenin işleyişi
nesneleri, bize verildiği ölçüde anlamlandırırız. ancak nesnelerin bize verilmesi de yetmez, onları alacak bir yetimizin olması gerekir. bizi etkileme tarzlarına göre; nesnelere ilişkin, bizdeki tasavvurları edinme yetisine duyarlılık denir. nesneler bize duyu verisi yoluyla değil, duyarlılık yoluyla verilir.
bilgi öğretisi
kant insan'ı göz önünde tutarak, insanda bilginin nasıl oluştuğunu bulmaya çalışıyor, bunun haritasını çıkarıyor. bu haliyle metafizik, kant'ta varlık öğretisi olmaktan bilgi öğretisi olmaya yöneliyor. descartes/@jimi the kewl yazımda da söylediğim gibi; descartes, 'varlığa yönelen insan'ın kim olduğunu sorguluyordu. kant ise 'varlığa yönelen insan'ın bilgiye ulaşımı üzerinde duruyor. başta da belirttiğim gibi; insan tümüyle ahlak varlığıdır. bu yüzden bilgi üretme işlemlerimiz diğer canlılardan farklıdır. bu farklılık insanı, evrende biricik kılar. insanın ahlak varlığı olmasının sebebi de işte budur.
sorgulayan kuşkucu descartes 'la birlikte, varlığa yönelen insanın bilgiye ulaşımını inceleyen, bu konuda kafa yoran kant üzerine girmiş olduğum bu entiriyle birlikte; kendimce yeni çağ felsefesiyle ilgili şimdilik katkımı tamamlamış oluyorum. ha ilerde tekrar bu çağa dönebilirim, dönmeyedebilirim bunu zaman gösterecek... (üç noktanın içi boş gizem havasına doyduğu an)