Hindistan'da 4 Gün Geçiren Birinin Gözüne İlk Bakışta Çarpan Enteresan Şeyler

Hindistan'ın belli başlı özelliklerini bizzat gidip gören birinden dinleyin.
Hindistan'da 4 Gün Geçiren Birinin Gözüne İlk Bakışta Çarpan Enteresan Şeyler
iStock

taj mahal

hindistan'a sadece bu harikulade yapıyı görmek için gidebilirsiniz. bir erkeğin eşi için yapabileceği en üst nokta budur, net. çıtayı çok yükseltmiş zamanında. sadece taj mahal'i görmek için bile hindistan'a gidilebilir.


agra fort

taj mahal'e oldukça yakın saray. dışarıdan güzel görünüyor ama içini dolaşmaya vaktimiz kalmadı.


koku

new delhi indira gandhi havaalanına indiğiniz anda maruz kaldığınız koku ilk başlarda nefes almanıza engel oluyor ama neyse ki sonrasında alışıyorsunuz nefes almamaya. orada geçen 4 günde ciğerlerimi geliştirdim ve suyun altında daha fazla nefesimi tutabilme yetisi kazandım.
havaalanı şehrin oldukça dışında olmasına rağmen koku oralarda dahi var. havası çok çok nemli olmasından kaynaklı olsa gerek, koku resmen her şeye ve her yere sinmiş. bu kadar çok kokmasının sebebi de insanların yolları ve kaldırımları wc olarak kullanması. nereye baksanız yol kenarında tuvaletini yapan insanları görüyorsunuz. son gün yadırgamayı bırakmıştık. hatta taj mahal'den new delhi'ye dönerken tesis sıkıntısı sebebiyle biz de ortama ayak uydurup otoban kenarını sulamıştık.

ağır kokunun bir diğer sebebi de hintlilerin devamlı baharatlı yemesi ve sıcak hava sebebiyle de terleyip bu baharatın terle atılması ve de ter kokusuyla birleşen baharat kokusunun burun direklerini sızlatacak kadar keskin olması.


din

hindistan'da en çok ne karışık diye sorsalar din kavramı derim. hindistan halkı en çok hinduizm, islam, budizm ve hristiyanlık dinlerine mensup. ama bunun dışında ziyaret ettiğimiz fabrikalarda bir tabloya, bir kılıca, yanan ateşe tapan freelancer takılan insanlar da gördük. budist tapınağı görünce girelim bir görelim dedik ama üzerimizdeki bütün deri eşyalardan kurtulmamız gerektiğini söylediler ve tapınağın girişindeki suya çıplak ayaklarımızla basmamız istendi. mantar kaynağı suya basmak yerine tapınağı dışarıdan izlemeyi tercih etmiştik. tapınak gerçekten de dışarıdan çok sıra dışıydı. dışarıdan bol bol fotoğraf çektik ama biz fotoğraf çekmeye dalmışken etrafımızı çeviren 20 kadar tek tip kıyafet giymiş budist arkadaşımız çok da hoşgörülü değildi. fotoğraf makinelerimizin vücudumuzun birer parçası olmasına gerek kalmadan ortamı terk ettik.


ganj nehri

ganj nehrine giderken yanımızdan, kasasında büyükçe metal bir kutu taşıyan bir kamyonet geçti. sonrasında nehre vardık ve panayır yeri gibi bir yerle karşılaştık. bir inek ve çırılçıplak soyunmuş bir amca beraber yıkanıyorlar. inançlarına göre de ganj nehrinde yıkanınca günahlarından arınıyorlarmış. biraz ileride duman dumana giden bir yer vardı. merak ettik gidip baktık, meğer az önce yanımızdan geçen metal kutuda ceset varmış ve cesedi yakıyorlarmış. biz de her meraklı türk gibi oturduk izledik. en son gördüğüm cesedin eli koptu aşağı düştü ve bir köpek aldı götürdü. ondan sonrası bende flu.

nehir resmen kahverengi akıyor. daha doğrusu çok kirli suyu. nehre girip hastalık kapmamak imkansız sanırım. en son nehrin kenarından ayrılırken bizi gezdiren şoförümüz, "ben de bi girip çıkayım abiler" bakışı attı, "tamam bekliyoruz" demeye kalmadan attı kendini suya. adamlar meğersem antrenmanlıymış. arabada yedek kıyafet havlu falan taşıyormuş.


kadınlar

4 gün boyunca bir tane bile güzel kadın görmedim. geleneksel kıyafetleri olsa gerek bütün kadınların göbekleri açıkta. herhalde doğum yaptıkları ve bebek taşıdıkları karınlarını göstermeyi uygun buluyorlar.


yiyecek

a'dan z'ye her şey baharatlı. ilk gece bizi götürdükleri mekanda mönüye baktığımızda ekmek dahil her şeyde baharat olduğunu gördük. her şeye o kadar çok acı katıyorlar ki, ayıp olmasın diye birer kaşık/çatal aldığım yiyecekleri bile ateş yutmuş gibi yedim. çorba, pilav, yemek hiç farketmez; her şeyleri aşırı baharatlı. basur sıkıntısı olan hindistan'da aç kalır. haklarını yemeyeyim, pasta ve tatlıları mükemmeldi. zaten onlarla hayatta kaldım diyebilirim.


trafik

trafik kuralı diye bir olay yok. kamyon, otobüs gibi büyük araçların arkasında "gündüzleri korna çal, geceleri selektör yap" yazıyor. toplu taşıma araçları ve yük taşıyan araçlar seyyar lunapark gibi. üzerinde ne renk istersen var. tek gidiş tek geliş yollarda farklı bir durum var. mesela bir araba sağlamaya çıktı (hindistan'da trafik soldan akıyor) karşı istikametten gelen bir minibüs ya da otobüs/kamyon da sağlamaya çıktı, araba kaçacak yer bulmak zorunda. yazılı olmayan kural şu; karşıdan gelen araç senden büyükse yol vermek zorundasın. yol boyunca birkaç yerde otobüs-kamyon ya da kamyon-kamyon kafa kafaya girmiş kazalar gördük. hangimiz daha büyük diye karar veremedikleri için kimse kenara kaçmamış; sonuç da kaza olmuş.