Hollanda'yı İlk Defa Ziyaret Eden Birinin 96 Saatlik Gözlemleri
hollanda... beklediğimden küçük ve sakin ülke. bu yazı, burayı ilk defa ziyaret eden birinin 96 saatlik gözlemlerini içerecektir, yereller ve daha çok gezmişler alınmasın lütfen.
öncelikle başkent amsterdam çok güzel, mimarisinin tat kaçırdığı tek bir sokağa bile denk gelmedim. fakat şehrin hangi konumu olduğu fark etmeksizin (batı-doğu amsterdam'dan şehir merkezi olan centraal bölgesine hepsini gezdim) yerlerde çok sayıda çöp gördüm, böyle bir durumu hollanda'dan beklemiyordum. aynı şekilde çok sayıda göçmenle karşılaştım, muhtemelen ülke nüfusça çok kalabalık olmadığından az sayıda göçmen bile bu yüzden yüzdesel olarak yoğun geliyor göze. amsterdam'da kaldığım g hotel experience isimli oteli işletenler de sanırım yabancıydı, resepsiyonda arap ve türklerden başka bir millet görmedim. genellikle otelimin sokağındaki bir sandviççide klasik bir amsterdam kafesi konseptinde tatlı yemekler yedim, fakat burayı da bir asyalı işletiyordu. oldukça güler yüzlü çalışanları ve sakin bir atmosferi vardı. ismi de bread pitt.
aynı şekilde amsterdam west bölgesinde florya restaurant adında bir türk restaurant'ına açık büfe kahvaltıya gittim, çalışanlar kibar ve nazik olsalar da mekan peçeli ve çarşaflı arap doluydu, anladığım kadarıyla bu bölge oldukça kozmopolit bir yermiş.
şehirden çıkınca karayoluyla en büyük 4. şehir olan utrecht'e ulaşmak belki 20 belki 30 dakika sürüyor, rotterdam deseniz aşağı yukarı aynı mesafede, dolayısıyla gerçekten ufak bir ülkede olduğunuzu biraz farklı yerler görmek isteyince kolayca farkedebiliyorsunuz. benim önerim, kasım ayında gezmiş biri olarak, eğer yürümekten çok korkmayan biri iseniz bu ülkeyi ilgilendiğiniz şehirlere bölerek her şehri yürüyerek tecrübe etmeniz, gezip görmenizden yana. amsterdam zaten küçük olduğundan ben şehir merkezi dışındaki otelimden yarım saat, taş çatlasın 40 dakikada en merkezi noktaya ulaşmış oluyordum ve her sokakta bakmaya doyamadığım şehirleşmeye tanık oldum. bir kez bile toplu taşıma kullanmak istemedim bu yüzden, ama bilgi amaçlı paylaşayım, günlük biletler olduğu kadar türkiye'den getirdiğiniz temassız olan garanti bankasının kartlarını toplu taşımalarında kullanabiliyorsunuz.
insan gerçekten ulaşacağı yere ulaşmak istemiyor bazen, hele benim gibiyseniz aman dikkat her gün 30 bin adım atıp bacaklarınızın size sövmesine sebep olabilirsiniz. bence özellikle jordaan bölgesi üşenmeden her sokağına girip kaybolmalık bir alan, zaten öğrendiğim kadarıyla en sevilen alanıymış amsterdam'ın.
hollanda bana çok pahalı gelmedi
euro harcadığımızı bir kere göz önüne alırsak hiçbir şey yapamazsınız zaten 32 ile çarpmaktan, bu yüzden yeme-içme anlamında ben gezdiğim sayılı avrupa ülkesinden daha makul buldum. aşağı yukarı bir fastfood restaurantında kişi başı 12 euro gibi bir ücrete doyar, maksimum 3-4 euroya da kahvenizi içersiniz. primark'ından zara'sına çoğu giyim mağazasında parça başı 15 euro'dan başlıyor, ürüne göre 40-50 euro'ya kadar çıkabiliyor.
ülke genel olarak huzurlu yapısını tabii ki halkına borçlu, insanların acelesi yok ve fazlasıyla sakinler. kaldırımda yürürken kafanızı çevirirseniz tüm daireleri akşam saati ışık açık şekilde perdesiz/panjursuz görebilirsiniz, ama siz yine de bakmayın tabii. yürüyen insan sayısı az çünkü genelde bisiklet tercih ediyorlar, zaten her adım başı bisiklet. eğer yürüyen biri görürseniz o muhtemelen amsterdam'da lokallerden biri değildir, ben genelde tek başıma yürüyen oluyordum yollarda. sokaklarınsa yaya-bisiklet-araba yolu olacak şekilde her ama her caddede nizami şekilde dizayn edilmiş olması beni bir şehir planlama manyağı olarak inanılmaz tatmin etti.
yerel halkın hollandalı olanları hiç soğuk gelmediler
dediğim gibi ben 4 günlük bir seyahatin sonunda bu yorumu yapıyorum fakat, çok koşturmacalı hayat olmamasından ötürü hepsinin akşam 6'dan itibaren evinde chill moduna geçtiğini gördüğümü söyleyebilirim. bunun dışında akşam bir saatten sonra sokakta ya türkler oluyor ya da spor salonuna gidenler.
işin en güzel yanı, siz bir yere seyahat edip insanları gözlemlerken başka hayatlarla empati kurabiliyor, kıyas yapabiliyor olma lüksüne sahip oluyorsunuz. ben bisikletinin ön koltuğuna çocuğunu oturtup arkasında eve giden bir annenin kızını eğlendirmek için hem pedal çevirip hem de şarkı söyleyerek ağaçlı yollar arasından bir akşamüstü geçişini izlerken çok imrendim sözlük. çünkü hayat gerçekten karmaşık veya zor değil, bunu zorlaştıran bizleriz. gözlemlediğim atmosferde büyüyen ve gelişen bir çocuğun aslında hayata ne kadar farklı pencelerden bakabileceğini düşündüm, mental açıdan aslında büyüdüğümüz çevrenin bizi nasıl da 3-0 geride başlattığını, neden yaşıtlarımız hollandalıların bizden 20 yaş genç gösterdiğini o an anladım.
anlayacağınız, ülke güzel, anneannemin zamanında gezdikleriyle duyardım hep hollanda'yı anılarında, cennet gibi bir fanusa konmuş ve huzurlu derdi anneannem. çok haklı kadınmış, aynı gezegenin üzerinde farklı dünyaları nasıl yaşadığımızı hatırlattı bana bu birkaç günlük tur. herkesin gezip kendisine bir pencere açması gerek bana kalırsa bu yüzden.