George Orwell'e 1984'ü Yazarken İlham Verdiği Tahmin Edilen Şeyler

Aslında Orwell'in 1949'da yayınlanan klasiğinde, kendisinin kişisel tecrübeleri de bayağı bir rol oynuyordu.
George Orwell'e 1984'ü Yazarken İlham Verdiği Tahmin Edilen Şeyler

george orwell’in kabusu 1984 romanını nasıl şekillendirmiş olabilir?

george orwell’in denizle travmatik bir ilişki yaşadığı bilinir. 1947 yılının ağustos ayında, 1984 (1949 yayımlandı) romanını iskoçya’daki hebridler’de yer alan jura adası’nda yazarken, küçük oğlu ve iki yeğeniyle birlikte bir balık tutma gezisine çıkmıştı.

gelgit saatlerini yanlış okuyan orwell, dönüş yolunda tekneyi farkında olmadan sert dalgaların içine sürdü. jura ile scarba adaları arasındaki ünlü corryvreckan girdabının kenarına kadar sürüklendiler. tekne alabora oldu ve orwell ile çocuklar denize savruldu.

bu durum ölümden dönülen bir andı, orwell, aynı akşam günlüğüne bunu karakteristik bir soğukkanlılıkla şöyle not etmişti: “bugünkü dönüş yolculuğunda girdaba kapıldık ve neredeyse boğuluyorduk.” görünüşe göre bu olayı sakin karşılamış olsa da bu tepkisi bir travma tepkisi olabilir: böylesi bir kopukluk, ölümle burun buruna gelindikten sonra hayatta kalmayı mümkün kılar.

bin dokuz yüz seksen dört adlı romanın corryvreckan olayı tarafından etkilenip etkilenmediğini kesin olarak bilmiyoruz. ama şu açık ki, bu roman suyun korkutucu gücüyle derin bir şekilde yüzleşmiş bir adam tarafından yazılmış.

1984, genellikle boğularak ölme korkusuyla ilişkilendirilmez. yine de batık gemilere, boğulan insanlara ve okyanusun yutma dehşetine dair göndermelerle doludur. boğulma korkusu, totaliter bir devlet olan, adına uygun biçimde okyanusya olarak adlandırılan rejimde, tüm sisteme karşı duranların gönderildiği işkence odası olan oda 101’de karşılarına çıkan bir işkence biçimidir.

romanın başlarındaki bir bölümde, bir helikopter mülteci dolu bir gemiye saldırır, denize düşen mülteciler bombalanır. romanın kahramanı winston smith’in, kayıp annesi ve kız kardeşini “batan bir geminin içinde, kararan suyun ardından ona bakarlarken” gördüğü bir kâbusu tekrar tekrar görmektedir.

onların “her geçen dakika daha derine batışını” görmek, winston’ı çocukluğundaki doruk noktasındaki bir ana götürür: annesinin elinden çikolatayı aldığı ve belki de kız kardeşini açlığa mahkûm ettiği o ana. bu suyun altındaki mezarlar, winston’ın suçluluk duygusu içinde boğulduğunu ima eder.

Orwell'in kaza yaşadığı yer, Corrywreckan.

bin dokuz yüz seksen dört’te hissedilen belirsizlik duygusunun, ilginç bir tarihsel kaynağı daha olabilir

orwell, 1940 tarihli ‘ülkem, doğru ya da yanlış’ başlıklı denemesinde, ergenliğe adım attığı yıllarda birinci dünya savaşı’na dair zalimlik hikâyeleri okuduğunu hatırladığını yazar.

orwell aynı denemede, “bütün savaşta onu en çok etkileyen şeyin, 1912’de titanik’in batması olduğunu” söyler. orwell’i titanik faciasında en çok sarsan ise, geminin batışı sırasında aniden baş kısmının yukarı kalkıp batması ve arkada kalan insanların 300 fit fazla bir yükseklikten derin suya düşmesi olmuştur.

bu görüntüyü asla unutmadı. benzer bir sahne, 1936 tarihli ‘keep the aspidistra flying’ adlı romanında da yer alır, burada batan bir yolcu gemisi fikri, modern medeniyetin çöküşünü çağrıştırır. tıpkı titanik faciasının, 1912’de gerçekleşmiş olması nedeniyle, edward dönemi sanayi sektörüne duyulan güvenin sonunu simgelemesi gibi.

orwell’in birçok başka eserinde de batan gemilere ve boğulan insanlara atıflar, önemli anlarda sıkça karşımıza çıkar. peki, titanik faciasının tam etkisi bin dokuz yüz seksen dört romanında hissediliyor muydu?

batan gemiler, orwell’in anlatım araçlarından biriydi. bin dokuz yüz seksen dörtte su teması kısmen yer almıştır, bazı sahnelerde ve rüyalarda su ve batma imgeleri görülse de bu temalar romanda belirgin veya sürekli değildir. en çarpıcı bölümlerde ise, çaresizce boğulan ya da ölümle yüzleşen insanların imgeleri ön plana çıkar.

winston’ın annesi ve kız kardeşiyle ilgili travmatik anılarında ise, gemi içinde mahsur kalan yolcuların derinlere sürüklendiği düşüncesi yaşar. rüyalarının kurgusunda onlar hâlâ batan bir geminin salonundadırlar.

bin dokuz yüz seksen dört ’ün doğrudan titanik faciasıyla “ilgili” olduğunu kanıtlamanın yolu yok, ancak romanda ve aslında orwell’in genel eserlerinde, bu konuyu geçiştirmemize izin vermeyecek kadar çok cazip ipucu bulunuyor.

suda boğulma korkusunu hatırlamak, bizi orwell’in korkularına olduğu kadar winston’ın korkularına da götürür. böylece okurlar, yetişkin adamın içinde çocukluğuna dair anıları ve hatta 20. yüzyılın en ünlü kabuslarından birini yaratan yazarı tanıma fırsatı bulurlar.

george orwell'in hayatını detaylı okumak isteyenler için: george orwell