Düğünlerde Gelinin Beline Takılan Kırmızı Kurdele, Gerçekten Bekaretle mi Alakalı?

Kırmızı kurdele mitini artık bir açıklığa kavuşturalım.
Düğünlerde Gelinin Beline Takılan Kırmızı Kurdele, Gerçekten Bekaretle mi Alakalı?

türk düğün gelenekleri içerisinde geline kırmızı kuşak bağlanması, orta asya'dan günümüze taşınan sembolik bir geçiş ritüelidir. modern dönemde bu kuşağın “bekâret” göstergesi olarak yorumlanması, geleneğin tarihsel, sosyolojik ve sembolik bağlamından koparılmasıyla ortaya çıkmış, modern türk toplumunun ürünü olan yüzeysel bir yorumdur.

orta asya'daki eski türk toplumlarında kırmızı renk, koruyuculuk ve uğur simgesi olarak kullanılmıştır. “türklerde kırmızı renk, kötülüklerden korunma, uğur getirme, doğurganlık ve bereketle ilişkilidir” der emel esin (türk kozmolojisine giriş). aynı görüşü pekiştiren prof. dr. günay günaydın, kuşağın sadece kadınlara değil, asker uğurlamalarında da bağlandığını belirtir ve şöyle yazar: “bekâretle ilişkilendirme, geleneksel türk kültürüne değil, son yüzyıldaki ahlâkî yorumlara dayanmaktadır” (türk düğünlerinde sembolizm).

kuşağın bağlanması, aslında bir törenin parçasıdır. antropolojik olarak bir topluluğa aidiyetin sembolik biçimde sona erip yeni bir topluluğa geçişin başladığı ritüel anıdır. prof. dr. ayşe duvarcı, bu konuyu doğrudan şu şekilde açıklar: “gelin kuşağı, kızın babasının eviyle olan bağına son verilmesini, onun artık başka bir soyun parçası hâline gelmesini temsil eder. bu kuşağın bekâreti simgelediği yönündeki düşünceler tamamen anakroniktir.” (duvarcı – anadolu'daki geçiş ritüelleri üzerine).

kırmızı kuşak, türk kültüründe yalnızca gelinlere bağlanmamıştır. kırkı çıkan çocuklara, yeni işe başlayanlara, hatta yeni ev alınca bile kırmızı kurdele bağlama gelenekleri anadolu'nun birçok bölgesinde görülür. saim sakaoğlu, “kırmızı kurdele anadolu halk inancında, kötülükten koruyan tılsımsal bir işlev üstlenir” diyerek bu sembolün cinsellik ya da ahlâkî temsilden ziyade inanç ve koruma içerikli olduğunu vurgular (sakaoğlu – anadolu halk inançları).

diğer taraftan, orhun yazıtları'nda ya da eski türk destanlarında düğün ve evlenme sahneleri anlatılırken kuşak ya da kırmızıya dair herhangi bir bekâret vurgusu yer almaz. tam tersine, alp er tunga destanı, dede korkut hikâyeleri ve manas destanı gibi temel metinlerde evlilik, soyun devamı ve toplum düzeninin bir parçası olarak tanımlanır. hiçbirinde cinsel bekâretin, fiziksel bir “kanıt” olarak sergilendiğine dair bir anlatı bulunmaz. bu da kırmızı kuşağın bekâretle özdeşleştirilmesinin sonradan uydurulmuş bir sosyal yargı olduğunu kanıtlar.

toparlamak gerekirse

gelin kuşağı, türk halk kültüründe “bekâretin sembolü” değil, “geçişin”, “uğurun”, “koruyucu gücün” ve “ata evinden ayrılışın” sembolüdür. bekâret simgesi olarak görülmesi, modern dönemin ahlâkî kodlarıyla geleneğin yeniden yorumlanmasından ibarettir. bu da türk kültürüne yapılmış ideolojik bir eklemedir; gelenek değil, gelenek sanılan modern bir yanılsamadır.