Bon Jovi'nin Efsane Albümü Slippery When Wet'in Kısa Film Tadındaki Ortaya Çıkış Öyküsü

Bon Jovi'nin 1986 tarihli çok satan, çok dinlenen o albümü öyle kolay kolay yayınlandı diyemeyiz...
Bon Jovi'nin Efsane Albümü Slippery When Wet'in Kısa Film Tadındaki Ortaya Çıkış Öyküsü

bon jovi'nin 1986 çıkışlı üçüncü stüdyo albümü slippery when wet, adeta 80'ler glam/hair metal furyasının nirvanası sayılabilecek bir eser. 18 ağustos 1986’da mercury records etiketiyle (kuzey amerika için), uluslararasıda ise vertigo records’tan çıkıyor. prodüktör koltuğunda o dönemin sihirli dokunuşlarından bruce fairbairn oturuyor. albümün kayıtları ocak-temmuz 1986 arasında vancouver’daki little mountain sound studios’ta yapılmış.

"you give love a bad name", "livin’ on a prayer" ve "wanted dead or alive" gibi bon jovi'nin olmazsa olmaz şarkıları bu albümde. öyle ki albüm, billboard hot 100'da ilk 10’a giren 3 hit barındıran ilk glam metal albümü olma unvanını da cebe atıyor. albümün promosyonu için grubun slippery when wet tour adıyla çıktığı turne, temmuz 1986’dan ekim 1987’ye kadar tam gaz sürüyor.

çıktığı gibi ticari anlamda ortalığı dağıtan albüm, billboard 200 listesinde 8 hafta zirvede kalıyor. 1987’nin en çok satan albümü olarak billboard tarafından taçlandırılıyor. bugün hala bon jovi’nin en çok satan albümü konumunda ve riaa’dan tam 15x platinum sertifikası almış durumda. bu da onu abd tarihinin en çok satan 100 albümü arasına sokuyor.

genel kanı şu: slippery when wet, heavy metal’i radyoda çalınabilir hale getiren, glam metal’i geniş kitlelerle tanıştıran albüm. sprey jöle, deri pantolon ve bayrak desenli bandanaların ses karşılığı.


bon jovi'nin slippery when wet öncesi silkinişi

1985 çıkışlı 7800° fahrenheit, fena gitmese de "yıldızlar kulübü"ne bilet kesmeye yetmemişti. bon jovi, üçüncü albümde rotayı net biçimde ana akıma kırdı. ilk iki albümdeki daha sert sound bir kenara bırakıldı, daha radyofonik, daha akılda kalıcı işler peşine düşüldü.

bu sefer işin mutfağında güçlü isimler vardı. desmond child devreye girdi, grup tam 30 şarkı yazdı ve bunları new jersey ile new york’ta yaşayan gençlere dinletti. albüm sıralaması bile bu gençlerin fikirlerine göre şekillendirildi, o derece kitlenin nabzı tutuldu.

prodüktörlük koltuğuna bruce fairbairn oturtuldu, miksaj için de bob rock alındı. fairbairn’in daha önce black 'n blue için yaptığı without love albümünü dinleyen jon bon jovi, ses kalitesine bayılıp "ben bu adamla çalışacağım" diyerek direksiyonun başına onu geçirdi.

slippery when wet’in mutfağı

albümün omurgasını klasik ikili jon bon jovi ve richie sambora yazdı ama işin rengine desmond child’ın dokunuşları da damga vurdu. özellikle "you give love a bad name", "livin' on a prayer", "without love" ve "i'd die for you" şarkıları üçlünün ortak ürünü. bu arada “wild in the streets” sadece jon’a ait. desmond child ile ilk defa bu albümde çalışıldı. nerede mi? sambora’nın annesinin new jersey'deki bodrum katında.

jon bon jovi’nin anlattığına göre fikir başlangıçta bambaşkaymış: bryan adams’ın tina turner’la yaptığı gibi bir düet planlamışlar. “ben tina turner ayarında birine şarkı yazayım, sonra birlikte söyleyelim” demiş ama sonra a&r ekibi desmond child'ı öneriyor ve olay oraya evriliyor. jon bu iş birliği için şöyle diyor: “ne olduğumuzu değiştirmeye çalışmadı, sadece elimizdeki potansiyeli biraz daha sıkmamıza yardım etti.”

bu arada efsanevi “livin’ on a prayer” az kalsın albümde yer almayacakmış. jon, şarkının yeterince iyi olmadığını düşünüyormuş. sambora’nın ısrarıyla şarkı ikinci kez kaydediliyor ve işte o versiyon albüme giriyor. sonrası zaten tarih. ilk kayıt ise yıllar sonra 100,000,000 bon jovi fans can’t be wrong box-set'inde gizli parça olarak çıkıyor.

albüm sürecinde yazılan ama sonradan dışarda kalan “edge of a broken heart” adlı bir parça daha var. jon bon jovi sonradan “bu şarkı kesinlikle slippery’e ait olmalıydı. daha serinkanlı kafalar galip gelseydi albümde olurdu. resmi özrümü iletiyorum” demiş. şarkı disorderlies (1987) filminde kullanıldı, sonra “livin’ on a prayer” single’ının b yüzü olarak, cross road’un 2 cd’lik versiyonunda ve yukarıda adı geçen box set’te yer aldı. ilginçtir, hiç sahnede çalınmadı ama fanların gözbebeği oldu.

bir de “love is a social disease” var. jon’a göre aerosmith bu parçaya göz koymuş ama jon “onlara vermeyeceğiz çünkü bize daha çok yakışıyor” diyerek işi kapatmış. gerçekten de şarkı tam bir bon jovi alaturkalığıyla albüme cuk oturmuş.

sabunlu striptiz, sansür ve çöp poşeti

albümün ismi ilk başta bambaşkaydı. hatta bir ara wanted dead or alive ismini taşıyacak gibiydi. grup üyeleri kovboy kıyafetleriyle poz bile vermişti ama o fotoğraflar sadece aynı isimli single’ın kapağı olarak kullanıldı. ana albüme gelmedi.

peki bu ikonik albüm neden slippery when wet adını aldı? cevap: vancouver’daki meşhur striptiz kulübü the no.5 orange. richie sambora şöyle anlatıyor: “tavana bağlı bir direkten aşağı doğru bir kadın indi. her şeyini çıkardı. sonra duşun altına girip sabunlanmaya başladı... dilimiz tutuldu. ‘her gün buradayız artık’ dedik. albüm boyunca bizi enerjik tutan şey oydu. o zamanlar testosteronumuz tavan yapıyordu.”

albüm kapağına gelirsek; final versiyonunda siyah bir çöp poşeti üzerine suyla yazılmış "slippery when wet" yazısı var. sambora bile son hali için “basit ve pek etkileyici değil” diyor. oysa orijinal kapakta ıslak sarı tişörtlü, göğüsleri belirgin bir kadın olacaktı ama albüm çıkışa günler kala bu fikir çöpe atıldı. sebep mi? plak şirketi “bu kapak büyük zincir mağazalarda satılmaz, amerika’da yasak yeriz” diye panik yaptı. jon bon jovi ise fotoğrafın etrafındaki parlak pembe bordürü beğenmedi. sonuç olarak hızlıca alternatif bir kapak lazım oldu ve işte o meşhur “çöp poşeti” devreye girdi. ancak japonya’da albümün birçok baskısında orijinal (ıslak tişörtlü) kapak yer aldı. yani sansür japonya’ya uğramadı, amerikalı market zincirlerine ise laf anlatılamadı.


billboard istilası, gençliği fetih, eleştirmenlerle papazlık

slippery when wet çıktığı gibi ortalığı yaktı geçti. 1986-87 arasında bon jovi’nin elinden çıkan üç dev hit arka arkaya listeleri salladı: “you give love a bad name” ve “livin’ on a prayer” direkt 1 numaraya oturdu, “wanted dead or alive” ise 7 numarada zirveyi zorladı. albüm, grubun abd'deki ilk billboard 200 birinciliğini getirdi ve tam 38 hafta top 5’te kaldı. bu süre içinde 8 hafta boyunca da zirvede yer aldı.

1987'de amerika'nın en çok satan albümü oldu, riaa diamond sertifikasını kaptı ve satışlar 15 milyona dayandı. ingiltere’de 3x platinum, kanada’da diamond, avustralya’da 6x platinum; yani her kıtada taş gibi sattı.

eleştirilere gelince işler biraz karışık

the village voice’tan robert christgau, 1987’de şöyle yazdı: “evet, yedi milyon genç yanılıyor olabilir ama bu satışlar bir tür belgesel gibi. gençlik isyanının ne kadar pazarlanabilir olduğunu kanıtlıyor ama zaten bu boşlukta kim gençliğin tehlikeli olduğunu sanıyordu ki? vatanseverlik mi satsalardı? ayrıca gerçekten 'livin' on a prayer’a karşı bağışıklığın var mı?” ama rolling stone cephesinde tokat daha sertti. jimmy guterman, 1990’da gruba gömdükçe gömdü: “jon bon jovi ve tayfası her duygusal ifadeyi yüzeysel klişelere indirgiyor - ya dinleyicinin bundan fazlasını anlayamayacağını düşündükleri için ya da kendileri gerçekten o kadar yüzeysel oldukları için. slippery when wet, quiet riot’un dördüncü nesil, flu bir fotokopisi gibi.” ama ne olursa olsun, albüm rock and roll hall of fame’in “definitive 200 albums” listesinde 44. sırada yer alarak adını tarihe yazdırdı. eleştirmenler ne derse desin, insanlar sevdi kardeşim.