Bir Kadının Yazabileceği En Acı Şarkılardan Olan Jolene'in Sosyolojik Analizi
jolene, insanlık tarihi boyunca yazılmış en gerçek şarkıdır
aslında bu şarkının yazıldığı yıllar ile günümüz arasında bir kıyaslama yapılsa bana kalırsa sosyoloji doktorası verilir. buralara değinmeyeceğim fakat.
şarkının sözleri sanırım bir kadın tarafından söylenmesi en zor sözlerdir. çünkü insanın yaratılış koduna aykırı gelecek, varoluş problemleri yaratacak derecede ağır bir kabul içerir. bir kadın var, anlatıldığı üzere erkek arkadaşına gerçekten aşık. çok seviyor. bir de jolene denen bir kadın var. jolene tam olarak şöyle bir kadın:
your beauty is beyond compare
with flaming locks of auburn hair
with ivory skin and eyes of emerald green
your smile is like a breath of spring
your voice is soft like summer rain
tabii ki bir kadının tasvirini bir başka kadın yapınca daha bir başka oluyor. en azından bir erkeğin testosteronu yüzünden gerçekte olanı 500 ile çarpmıyor. ya da olayı g*te memeye indirgemiyor. bu hayatta vaktini biraz işten güçten, kariyerden vs. ayırabilip hayatı biraz yaşamayı denemiş insanların bilebileceği üzere, auburn denen (kesinlikle kızıl değil), bakır kırmızı, kestane kabuğu kahverengi ve biraz da turuncu rengin karıştığı anlatması imkansız bir renk saçlı ve kombinasyonu aşırı zor olan emerald green denen bir renk. emerald zümrüt demek fakat, bunları anlatmak çok zor. doğada saf halde görmek lazım. doğada bu mineralleri saf halinde görmek, insanı büyülüyor, gerçekten içine çekiliyorsunuz. hele ki bu bir (erkek için) kadının gözüyse (romantiklik kasmıyorum, basbayağı vahşi güdüler ile konuşuyorum) değil gezegeni evreni yok edersiniz. devam ediyor tasvir. fildişi bir ten sahibiymiş bu kadın. sanki yetmiyormuş gibi... gülüşü de bir nefes bahar gibi ve sesi de yaz yağmuru gibiymiş. bu şarkı ingilizce yazıldığı için burada bahsedilen malzemeleri de iyi tanımak gerekiyor. ivory derken aslında kaba fildişi değil, fildişinin canlı mine tabakasını söylüyorlar. taşlaşmış kaymak gibi bir şey. ve bu kadın bu tasvirin sonunda diyor ki:
and i cannot compete with you, jolene (seninle kıyaslanamam jolene)
bu arada bu kadının aşağı yukarı şöyle bir güzelliğe sahip olduğunu düşünüyorum. tabii ki bunu günümüzün makyaj pornosu batağı düşkünleri beğenmeyecektir belki fakat şarkının postmodernizmin bu kadar da cadı kazanına dönüşmediği zamanda yazıldığını unutmamak lazım.
muhtemel jolene şu olsun
hadi bugünün beğenilerine göre de bu olsun
bu kabulün ne demek olduğunu her kadın anlar. en iyi de kadınlar anlar. yazının sonunda bu şarkı ile olan bir anımı da anlatacağım. ne kadar güçlü olduğunu anlayın diye. biraz da bu dünya nasıl çalışıyor onu anlamak için. incentive kavramını çok iyi anlamak gerekiyor.
Incentive: Teşvik veya tahrik edici, özendirici şey.
şimdi bir kadın başka bir kadından güzel olabilir. bu dünya böyledir. o kadın ötekine bok atabilir. o kadar da güzel değil diyebilir. gerçekten güzelşe güzel olduğunu kabul edebilir. kendisi de güzelse öteki kadının güzelliğiyle ilgilenebilir bile. güzellik sadece erkekleri etkileyen bir şey değil. aesthetics denen felsefenin bir alanı bile var. mesela matematikte, daha önceden de demiştim, paul dirac, matematiksel ifadelerin güzel olmaları gerektiğini savunur. yeterince güzel değilse o denklem, yeterince iyi değildir der. yea matematikte güzellik nasıl olur? denmesin lütfen. böyle bir güzellik var:
bu güzellik de şöyle oluyor: sin ve cosine fonksiyonlarını maclaurin series ile açtığınızda, bir de e^x fonksiyonunu yine maclaurin ile açtığınızda arada bir ilişki varmış gibi hissediyorsunuz. maclaurin ile açılmış e^x fonksiyonunda "x" yerine "ix" koyduğunuzda ve şeride reel ve imajıner tarafları kendi arasında topladığınızda, reel toplam için cosine fonksiyonunun maclaurin ile açılmış halini imajıner toplam için de sin fonksiyonunun maclaurin ile açılmış halini görüyorsunuz. bu iki sonsuza uzayan toplamı artık e^ix=cosine(x)+isin(x) haline getirebiliyoruz. işte büyü burada ortaya çıkıyor. x yerine pi koyunca bu sefer sin(pi) sıfır olduğundan yok oluyor. cosine(pi) de 1 olduğu için denklem e^ix=1 haline geliyor. biraz daha fancy görünsün diye de e^ix -1=0 yazınca bu güzellik çıkıyor ortaya. düşünsenize, matematikteki bütün transandental sayılar, e sayısı, finansçılar için çok önemlidir, i denen garip şey, bunu da computational mechanics çalışanlar çok iyi bilir, fracture mechanics ve fluidciler, pi sayısı zaten hepimizin bildiği nedense, bir çemberin çevresinin çapına oranı hep bu garip sayı çıkar, bir de number theory'nin yoktan var edilmiş iki kabulü 1 ve 0. matematikteki tüm garip sayıların, evet bunların hepsi birer sayı, büyüleyici bir şekilde bir araya gelip bir denklem oluşturduğu, evrende acaba neleri tanımladığını bilemediğimiz acayip güzel ve garip bir şey. işte matematiksel güzellik budur. dolayısıyla, felsefenin estetik ile uğraşmasının sebebi vardır. güzellik bu evrende var olan bir şey. güzel bir insandan nasıl etkilenmeyelim? jolene de işte böyle bir güzelmiş. bu güzelliğin karşısında çaresiz kalan kadın jolene'e ne diyor bakın:
he talks about you in his sleep
and there's nothing i can do to keep
from crying when he calls your name
jolene
çaresizliği hissetiniz mi? sevgilisi jolene'nin adını sayıklıyor gece, normal bir kadın, o adamı yumruklayarak uyandırır ve der ki "kim o adını sayıkladığın *r*spu?", buradaki kadın ise jolene kimdir nedir bir kendisi bakmış önce. çünkü o kadar aşık ki adama da konduramıyor, sonra bir bakıyor, jolene yukarıda anlattığı gibi onunla güzellikte yarışmasının imkanı olmadığı bir kadın. adam da gece uykusunda jolene'nin adını sayıkladıkça, "ağlayıp durmaktan başka yapacak bir şeyim yok" jolene diyor. yakarmaya devam ediyor.
and i can easily understand
how you could easily take my man
but you don't know what he means to me
jolene
ve yenilginin itirafı geliyor böylece.
you could have your choice of men
but i could never love again
he's the only one for me
jolene
i had to have this talk with you
my happiness depends on you
and whatever you decide to do
jolene
jolene, jolene, jolene, jolene
i'm begging of you please don't take my man
jolene, jolene, jolene, jolene
please don't take him even though you can
jolene, jolene
diye de devam ediyor.
bu yazının amaçlarından biri yaşamın kuralı ya da kurallarına dair
bunun da temeli incentive. insan bazı durumları anlamak için kendisine ait tanımlar yapabiliyor. bazen de başkasına ait tanımları başka anlamlarda kullanabiliyor. benim burada yaptığım bu tanımlama da aslında game theory'den geliyor ve ortaklar ile yaptığımız toplantılarda sık sık kullanıyorum. hatta geçenlerde ortaklardan biri "senin nash dengesi dediğin şeyden bahsediyorum" dedi. o anki mutluluğum o kadar büyüktü ki. benim nash dengesi dediğim şey aslında yeni incentive alanı oluşturan değişkenin denkleme girmesi. şimdi bunu böyle uzun uzun mu diyeyim her defasında. nash dengesi diyip geçiyordum. anlaşılmak, bu dünyada yaşanacak en güzel şeylerden biri. bir diğeri de haklı çıkmak. haklı çıkmanın haz magnitudu çok daha büyük.
nedir bu incentive? bunun jolene ile ne alakası var? mesela zaten kendisine sırılsıklam aşık bir kadın varsa bir erkeğin elinde eğer bunu genellersek çok daha iyi sonuç verir, istatistik lokalde sapıtabilir, o erkek başka kadına gider. gider derken, temelli gitmek değil, aldatmaya en meyilli olduğu an o andır. kadınlar hakkında konuşmayayım linç yemek istemiyorum çünkü. kötü bir şey diyeceğimden değil, duygusal bir milletiz. bunların birer constitutive law olduğunu filan anlatmak zor. analitik çözümleme yapmak lazım, bu sefer de başka kulp takılıyor. biraz da hap olarak vermek istediğimden böyle anlatıyorum. hayatta işte o incentive etkisi yaratacak değişkenlerin neler olabileceğini anlamak size geleceği görme imkanı verir. çünkü olacak bellidir. yani kendisine sırılsıklam aşık bir kadına sahip erkek için "bu sevgilisini aldatır" demek neredeyse artık bir kestirim bile değildir. bu bir ara kesin olacaktır. bunun için de diğer correlated actionsları beklemek gerekiyor. nedir bunlar? ya artık neyse işte, yeni parfüm filan alınmışsa daha da kuşkulanmak lazım işte.
yukarıda söz vermiştim bir anımı anlatacağım bu şarkı ile diye
üniversitede ise yeni başlamıştım, tam 10 sene önce. o zamanlar daha bebeyim yani. 2-2.5 senelik bir kız arkadaşım var, fakat son zamanlarda soğumaya başlamıştım. çok güzel bir kızla tanıştım, biraz konuştuk filan. konuşurken aklıma geldi, "ya dedim, şu an kız arkadaşım olsa, sana jolene şarkısını söylerdi" dedim. "o neymiş ya?" dedi. merak etti açtı dinledi, verdiği cevap ne oldu biliyor musunuz? "sen ama çok bel altı yapıyorsun!", ben de "o ne demekmiş?" dedim. "sen bana" dedi, "hemcinsimi yenme şansını teklif ediyorsun" dedi. "bu bel altı vurmak oluyor" dedi. işte "incentive nasıl yaratılır?"a bir örnek bu da. daima çalışır. pick up taktiği filan değil bu. evrenin kuralı. yeter ki durum gerçek olsun. yani sevgiliniz yokken bunu derseniz, işe yaramaz. çünkü gerçek değil. ama bir kadına başka bir kadını yenme fırsatı sunduğunuzda buna karşı gelebilecek bir kadın yok. hele ki gerçekten güzel bir sevgiliniz varsa aşağı yukarı sizinle ilgilenmeyen kadınlar dahil her kadının ilgisini çekersiniz. bu, işte incentive'dir. bunu sosyal medya dolandırıcıları da tecrübesiz erkekleri kandırmak için redpill ürününü uydurmuştur. bu da böyle bir not olarak kalsın. redpillci tayfa islamik burç yorumu yapan, kuantum falı bakanlardan çok da farklı değildir. size bilimsel temelli şeyler sunamazlar, başka amaçlarla yapılmış bilimsel çalışmaları eğip bükerek "aha işte burada yazıyor" der. fakat redpill'in haklı olduğu yerler vardır fakat bu kadınlarla ilgili değildir. "insan" ile ilgilidir. ben yukarıda örneği bu yazının konusu gereği ve yaşadığım hikayenin böyle oluşundan dolayı kadın üzerinden verdim. ileri araştırma yapacaklar için, game theory, nash equilibrium, incentive ve epistemolojik kopuşlu heterodoks iktisat konularını aratırmalarını öneriyorum. (ben dalga geçtikçe akp'li deniyor, geçen gün de biri genç partili demiş, arkadaşım yolladı, sesli güldük, yani gerçekten arkadaşın mizahını beğenip güldük.)
son olarak da favori şarkımdır, kadim dostum bilir, madonna'nın sözleriyle bitireyim:
i can't keep on waiting for you
i know that you're still hesitating
don't cry for me
cause i'll find my way
you'll wake up one day
but it'll be too late
incentiveler işte böyle derler parıldadıkları insanlara. o yüzden çok beklememenizi öneririm. "tick tick tock, it's a quarter to two, daha uyuyacağız yani" derler, incentiveler.