Batı Toplumları Türklere Neden Barbar Yakıştırması Yapıyordu?
tarihi açıdan ele alalım bu konuyu
türk fetih ve savaş taktiği, esir ve ganimet kuralları hususunda batılı kaynakların kimi gözlemleri yanıltıcı ve abartmalıdır. türk savaş taktiği iki aşamalıdır: birinci aşamada “akıncı” dediğimiz öncü birlikler düşmanın savunma hattını ve lojistik kaynaklarını yok etmenin yanısıra, halkı dehşete düşürüp (psikolojik savaş) tutsak alma amacıyla hızla düşman toprağına girer, yakar yıkar ve döner (günümüzdeki savaşlarla bir kıyaslayalım bakalım, herhangi bir benzerlik var mı?). işte bu savaş taktiğinin yalnız birinci aşaması, hristiyan ve batı kaynaklarınca esas alınmıştır. oysa ikinci aşamada, sultan veya beylerbeyi komutasındaki büyük ordu, disiplin içinde arkadan yürür. bu kısım genellikle gözardı edilmiş, türklere “yağmacı, barbar” yaftası vurulmuştur.
orta çağ düşünüş tarzı itibarıyla savaş sebepleri, cihat veya haçlı anlayışıdır. çeşitli dönemlerin papaları tarafından osmanlı devleti’ne karşı 14 tane haçlı seferi planlanmış ve bildiğimiz gibi bir kısmı düzenlenmiştir. bu kadar propaganda neticesinde dönemin batısının geniş vizyonlu bir şark kültürü anlayışı/yorumu olması elbette beklenemezdi. ne var ki türklerin bu dönemki batılı görüşündeki gibi “barbar, vahşi, acımasız” olmadıkları, osmanlı tarafından uygulanan islamın savaş kuralları incelendiğinde görülebilir. savaşta ele geçen “kafirlere”, kadın, çocuk ve yaşlılara nasıl muamele edileceği dini kurallara bağlanmıştır. esire ilkin islam teklif olunur. kabul edilirse malları ve canlarına dokunulmaz, çünkü islama sonradan geçenlerin malları haram kabul edilir. bakalım 14. yüzyılda yazılmış bir fıkıh (islam hukuku) kitabı ne diyor: “gaziler, kafir memleketine girdiğinde ilkin islama davet edeler, kabul etmezlerse, ancak o zaman savaş yapalar, kafiri esir etmeye gücü yetmezse öldüre, karılarını ihtiyarları öldürmeyeler, kafir savaşçılardan biri çok yaralı ise öldürmek gerekmez…” aynı zamanda esirleri azad etme bir toplum işi sayılırdı, bir cariye efendisinden çocuk sahibi olursa topluma kabul edilirdi. osmanlı devleti fetihlerde istimalet ve aman prensipleri sayesinde yerli hristiyan halkları barışa ve uzlaşmaya ikna edebilmiştir: önce düşmana üç kez teslim olma teklif edilir. kabul görürse kendilerine can ve mal güvenliği garanti edilir. birçok fetih bu yolla gerçekleşmiştir.
okulun tarih dergisinde yazdığım bir yazıdan bölümler paylaştım. dilerseniz özlem kumrular'ın "avrupa'da türk düşmanlığının kökeni: türk korkusu" kitabını okuyarak konu hakkında kapsamlı bilgi edinebilirsiniz. kendisinin hazırladığı "batı'da türk imgesi" adlı bir kitap da mevcuttur. zaten yazımda kullandığım başlıca kaynaklar bunlardı. özlem hanım olur ki buraları okuyorsa emeği için teşekkür etmek isterim.
Bu kelimenin kaynağı nedir?
heredot'a göre barbar kelimesi eski yunancada yabancı manasında kullanılan bir kelimeydi, ve eski yunanlılar kendi dışındaki milletleri babar olarak tanımlardı. daha sonraları (heredot'un yaşadığı dönemler olabilir kaynak: #tarih) vahşi, g*t kadar yerde durmadan savaşıp birbirini yiyen insan anlamına kaymıştır. bu yüzden heredot kendi ulusunu da barbar olarak nitelendirir. türklere bakacak olursak tarih boyunca durmadan başka uluslarla savaşan, aynı zamanda kendi içinde de savaşıp birbirini yemiş bir millettir. barbar olarak değerlendirilmesi doğaldır, çünkü aslına bakılırsa bütün milletler barbardır. kaynak
Tarihte kimler için kullanıldı?
barbar kelimesi tarihte romalılar tarafından esasen cermen kabileleri (bugünkü almanlar) ve galyalılar (bugünkü fransızlar) için kullanılmıştır. literatürde de bu şekilde geçmektedir. kaynak
batıyı tek bir ulus ve kültür gibi görmeyi ve türklerin barbar görülme nedenlerine cevap verebilmek için kendimizi zorlamayı bırakmak gerekir. zira batılılar da birbirlerini kendi aralarında barbar olarak tanımlamış tarih boyu. kendinden olmayanı ve savaşılanı aşağılık ve barbar olarak görmek bir insanlık mirası maalesef.
Yunanca barbaros terimi İngilizce barbarian da dahil olmak üzere "barbar" anlamına gelen birçok kelimenin etimolojik kaynağıydı. İlk defa 16. yüzyıl İngilizcesinde kayıtlara geçmiştir.
Alternatif bir görüşle bitirelim
barbar türk, memnuniyetle kabul ettiğim bir tanımlamadır.
barbar, medeniyet çarklarının dışında kalmayı becerip tü kaka edilen kavimlerin adıdır.. medeniyet, kapsayamadığı, tahakkümü altına alamadığı, kontrol edemediği, anlayamadığı için "vahşi, karanlık, kötü" manaları yüklemiştir barbar kelimesinin manaları içine... ki bu manalar özünde büyük yanılgıdır.
barbar kavimler kadar hayatı kavramış, dünyayla barışık ve gerektiği gibi yaşayan pek az medeniyet vardır. aslında neden yumuşatıyorum ki? medeniyet barbarlıkla aynı paralel düzlemde yürüyemeyecek kadar aşağı bir varlıktır: serttir, hantaldır, yavaştır, refleksleri zayıftır. barbarlığın uyum sağlama yeteneklerinden uzaktır. o yüzden de dünyayı kendine göre değiştirmeye kalkar. barbar ise uyum sağlar, parçası olur, içinde erir... medeniyete direnir barbar, korkmaması medeniyeti şaşırtır. çünkü kendi çelikten kollarına bakıp bakıp kibrinden ölür medeniyet... aşağılık barbarların bu korkusuzluğu ve özünde nesine güvenerek bu çelikten kollara karşı durduğu medeniyet için bir muammadır.
hasılı... barbar olmak iyidir. aşağı yukarı birkaç asırdır içeriden ve dışarıdan bizi öğüten medeniyetin çarkları arasında aslımızı unutmuşuz gibi gelse de barbar kanımız hala kaynamakta. ama çok hantallaştık, göbek bağladık, ağırlaştık, tepkilerimiz zayıfladı: medeni olduk. olsun varsın... tüm bu medeni yaşama rağmen hala o güzel zamanlardan kalma adetler yaşamın içinde gizli...
dikkatle bakarsak görürüz bu şimdi saymayacağım güzellikleri... gözleriniz açık olsun ve lütfen keşfedin ve tadını çıkarın. göbeğinize, yaşam tarzınıza bakıp üzülmeyin. barbar kanı hala damarlarınızda... ve zor anlarda çıkar böylesi kabiliyetler, tecrübeyle sabittir. encamında, o son anda bir kıvılcıma bakıyor her şey... yeter ki aslınızı unutmayın.