EDEBİYAT 16 Ekim 2020
15,9b OKUNMA     593 PAYLAŞIM

Victor Hugo'nun Entelektüel Hünerini Görebileceğiniz Müthiş Klasik: Notre Dame'ın Kamburu

16 Mart 1831'de yayınlanan ve kısaltılmış çevirilerle okuduğumuz edisyonların aksine orijinalinde 940 sayfa olan kitabın tanıtım ve incelemesi.

notre-dame de paris, victor hugo tarafından 1831 yılında neşredilen, notre dame temelli bir değişim, dönüşüm, tekamül hikayesini anlatan muazzam bir fransız edebiyatı klâsik eseridir. 1833 senesinde ingilizce baskısı yayınlanmış ve frederic shoberl tarafından çevrilmiştir. orijinali 940 sayfa ve toplam 3 ciltten oluşmaktadır. 1829 senesinde yazmaya başladığı bu kitabı 2 yıl içerisinde tamamlamış ve yayınlamıştır. öncelikle ben bu kitabı türkiye iş bankası kültür yayınları'nın "hasan âli yücel klasikler dizisi" baskısından, volkan yalçıntoklu çevirisiyle okudum. fena bir baskı değil ama bazı yerlerde korkunç imla ve yazım hataları bulunmaktadır. yine de hepsine rağmen kaliteli bir baskı olduğunu söyleyebilirim eğer almak isteyenler varsa diye. ben de naçizane bu kitabın ufak bir analizini yapmak istedim.

kitapla alakalı, daha doğrusu kitabın yazarıyla alakalı dikkatimi çeken bir şeyi paylaşmak istiyorum önce

victor hugo'nun gerçekten ne kadar kültürlü ve entelektüel bir insan olduğunu gördükçe hayretler ettim. elbet benim şu ana kadar okumadığım yazarlar arasında da çok büyük dehalar, kültürlü ve bilgili insanlar vardır; ancak zamanında önder olduğu edebi haklar, bern konvansiyonu, telif hakları gibi konularla birlikte gerçekten zamanının çok çok ötesinde bir öngörü, vizyon, perspektif ve bilgiye sahip bir insanmış victor hugo. kitapta okurken bazen öyle bir örnek veriyor, öyle bir teşbih yapıyor, öyle bir mukayese yapıyor ki hem batı edebiyatını iyi bildiğini görüyorsunuz, hem doğu ve uzak doğu edebiyatını iyi bildiğini görüyorsunuz. hem islâm felsefesi ve islâm edebiyatı üzerine dokundurmalar yapabiliyor, hem hristiyanlık ve yahudilik üzerine dokundurmalar yapabiliyor. hem savaş tarihini, hem sanat tarihini anlatırken, bir anda paris'in bilmemkaçıncı yüzyıldaki sokaklarının detaylarına girdikten sonra yunan mimarisi ile helenistik dönemi, oradan ad büyük iskender'i ve aristoteles'i anlatabiliyor. bilimsel yöntemleri, bilimin getirdiklerini anlatabiliyor.

gerçekten çok kültürlü, muhakeme ve mukayese yeteneği fevkâlâde gelişmiş, anlatımını biraz sohbet ediyor havasıyla yapan, akıcı bir üslup sahibi, bilgili, olayları 3-4 farklı koldan anlatıp sonra 50-60 sayfa önce bahsettiği bir konuya dönmeyi ya da en azından atıf yapmayı seven bir yazardır kendisi. hani derler ya roman okumak insana ne katar, diye; tabii bu kitaplar "roman" statüsünü aşıp artık birer klâsik esere dönüştüler ama yine de hikaye ve anlatı bazında kabul edersek bu kitabın içinden mimari, müzik, tarih, sanat, din, bilim ve felsefe konusunda muazzam edinimler yapabilirsiniz.

tabii hep bilim, felsefe, mimari değil; yaşam, fakirlik, ast-üst ilişkisi, toplumsal hiyerarşi, aşk, ihtiras, platonik sevgi, karamsarlık gibi gerçek ve toplumun önemli bir kısmını kapsayan duygu-durum mevzularında da çok önemli fikirler ve senaryolar okuyabiliyorsunuz.

Uyarı: Buradan sonrası kitaba dair spoiler içerir.

quasimodo, yaşamın ona getirdiği hüzün ve bahtsızlık ile birlikte doğuştan bazı fiziksel anomalilerle dünyaya gelmiş, bu yüzden de dönemin cahil fransa tebaası tarafından dışlanmış bir karakterdir. yüzü eğri, bir gözü kör, dişleri yamuk, alnı yassı, sağır ve korkutucu bir görüntüye sahip olsa bile içinde iyi, aşık olabilen, saf kalan bir taraf bulunmaktadır. kendisine sahip çıktığı için, rahibin yaptığı neredeyse her şeye göz yummaktadır ve burada da sadakat duygusu gerçekten çok iyi bir biçimde işlenmiştir.

bunun yanı sıra aslında bir "kadın" mevzusu işleri buraya kadar sürüncemede getirmiştir

quasimodo, esmeralda'ya aşıktır ama hiç şansı yoktur ve bunu kendisi de bilmektedir. pierre gringore da esmeralda ile birlikte olmak istemiş ama çok fazla da üstünde durmamış, daha çok o durumun getirdiği trajediden nemalanarak yazarlığına ilham çıkartmaya çalışan bir şairdir. esas ana iki rakip claude frollo ve yüzbaşı phoebus'dur. aslında bunlara rakip denemez çünkü claude, esmeralda'yı severken, esmeralda da phoebus'u sevmektedir.

normalde klasik eserlerin önemli bir kısmında çok etkileyici, güzel, hoş veya ağlatmak amacıyla finaller yazılmaz çünkü bu kitaplar birer klâsik yapıttır. amacı bir hikaye gibi heyecanlandırmak, üzmek, keyiflendirmek, güldürmekten ziyade bir sorunu eleştirmek, toplumsal tahlil yapmak, hicvetmektir. ancak bu kitabın sonu gerçekten muazzamdı. esmeralda ve quasimodo'nun cesetlerini bir arada bulmaları, quasimodo'nun o'na sarılmış olması, sırf o kız için kendisini koruyan rahibe karşı gelip o'nu öldürdükten sonra gidip esmeralda'ya sarılması ve birisi o'na dokunduğunda toz olup uçup yok olması hoş bir finaldi. esmeralda'nın annesiyle birlikte olan sahnesi de çok hoştu bu arada o'nu da eklemiş olayım. kavuşma, yıllarca kin güttüğü kişiyi bir anda hayatının merkezine koyma ve herkesten daha çok sevme gibi bir olay harikaydı.

claude frollo ise bir istek, arzu ve bilgeliği temsil etmektedir benim gözümde

bilim dışında herhangi bir durum veya konu ile meşgul olmak istemeyen, dışarıdaki hayattan kopup sadece odasında oturup kitap okuyan, gerekli işleri bitirir bitirmez kendisini kitapların arasına atan bir insandır. daha sonrasında ise, normalde kendisine yasak olan, bir şeyi yapar ve şehvetin, arzunun, tutkunun kollarına düşerek esmeralda ile birlikte olmak ister.

genel olarak ise bir dönüşüm anlatılmaktadır. dendiği gibi fransız devrimi'ni orta çağ'a yedirmiş ve krallık düzenini eleştirmiş, insanların batıl fikirlerini eleştirmiş, kilisenin etkisini bir parça eleştirmiş ama en çok da köhnemiş, duyarsızlaşmış, çirkinleşmiş kentleşmeye, toplumsal yapıya hicvetmiş bir eserdir.

Spoiler'ın sonu.

muhakkak okuyunuz, gerçekten ufuk açıcı ve hoş bir kitaptır.