MİMARİ 11 Aralık 2018
61,1b OKUNMA     724 PAYLAŞIM

Ütopik Bir Şehir Yapılandırma Planı Olan Fransız Mimar: Le Corbusier

İsviçre asıllı Fransız mimar Le Corbusier (Charles-Edouard Jeanneret) hakkında bilinmesi gerekenler.


Le Corbusier kimdir?

asıl adı charles-edouard jeanneret olan, 1887-1965 yılları arasında yaşamış isviçre asıllı fransız mimar ve kent tasarımcısıdır le corbusier.

frank lloyd wright ile birlikte ülkem insanının en çok bildiği ve diline doladığı kişiliktir.

Le Corbusier ve şehir planlaması

31 yaşında fransa’ya göç etmiş, resim, edebiyat eleştirmenliği, mobilya tasarımı, ve planlama alanlarında etkili bir mimardır le corbusier. ben daha çok planlama alanına olan katkısından bahsedeyim.

le corbusier, paris'e geldiğinde kentte kaotik bir ortam hakim tabi bu durum karşısında le corbusier planlamaya el atıyor ve planlamayı normal, sıradan insanların eline bırakmamak gerektiğini söylüyor. yaptığı planlarda da zaten plancıyı otorite kabul ediyor. kentleri planlarken öncelikle trafiği, ulaşımı ve yolları esas alıyor.resimdeki kübizm akımından etkileniyor. insanların temel ihtiyaçları vardır, bireysel farklılıklara gerek yoktur diyor. planlarında dik açılar ve fonksiyonellik ön plana çıkıyor. rasyonel olmasına gerek diyor yani herkesin ihtiyacı aynıysa o şekilde yapılması gereklidir diyor.

Sainte Marie de La Tourette Manastırı (Fransa)

paris planında paris’in kent merkezini yıkıyor, yerine 210 metre yüksekliğe sahip 18 tane gökdelen öneriyor. sokak işlevini öldürüyor. sokaklar kamusal alanlardır ve iletişimin sağlandığı yerlerin başında gelir ancak le corbusier bu planıyla sokakların kamusallığını öldürüyor ve sokakları araçlara terk ediyor.tabii bu durum karşısında paris’in önde gelenleri dehşete düşüyor ve le corbusier barbardır diyor. bu gökdelenlerin özelliği ise tasarımlarının aynı olması, evlerin eşyalarının aynı olması, özelleşmiş hiçbir şeylerinin olmaması.

Villa Savoye (Fransa)

paris’e önerdiği bu plan kabul edilmeyince çağdaş kent planı öneriyor. bu planda ise kent merkezinde yatay ya da dikey yüksek binalar olsun, elit kesim, sanatçılar burada yaşasın kent merkezi çalışma merkezi haline gelsin diyor ve %5’i binalara, %95’i ise boş alana ayırıyor. ama ulaşım olayına o kadar takıyor ki binaların altıda boş olsun oraları da yol yapalım diyor. kent merkezinin dışına ise geri kalan kesimin yaşayacağı %15’i binalardan, %85’i boş alanlardan oluşan bir yaşama alanı öneriyor.

Pavillon Le Corbusier (İsviçre'de bir müze)

tabii bu planda uygulanmıyor. toplumsal sınıf ayrımı yaptığı gerekçesiyle eleştiriliyor. daha sonra merkezi planlama anlayışı ortaya çıkıyor. le corbusier de ortak alanların olduğu, yüksek katlı, toplu yemek yenilen, toplu çamaşır yıkama alanları olan, toplumsal sınıf ayrımı olmayan yeni bir plan öneriyor.

Ronchamp Şapeli (Fransa)

o sıralarda hindistan yeni bir kent oluşturmak istiyor ve bu kent emperyalizmden kurtulmanın simgesi olsun diyor. le corbusier ve birkaç mimar, plancı bu kente gelerek burada bir plan yapıyor. bu kent, le corbusier’in ünlü şandigar kenti. ancak şandigar’daki yatay ve dikey binalar o kentin kimliğine uymuyor ve bu nedenle kentin hemen dışında gecekondulaşmalar ortaya çıkıyor.

Pencap ve Haryana Yüksek Mahkemesi

brezilya o dönemde yeni bir başkent oluşturmak istiyor ve brazil kentini başkent olarak planlasın diye le corbusier’e bırakıyor. ancak brezilya’da da aynı şey oluyor ve buraya gelen bakanlıklar bir müddet sonra eski başkente geri dönüyor. şandigar ve brazil kentleri modernizmin 2 kenti olarak kabul ediliyor.

2. dünya savaşı ile 1980'ler arasında yapılan sosyal konutlarda da le corbusier etkisi görülüyor. ancak suç oranlarının bu konut alanlarında artması sebebiyle bu konutlar yıkılıyor.

Meclis Sarayı (Chandigarh)


üstünkörü anlatmak gerekirse le corbusier'nin ütopik bir şehir yapılandırma planı vardı:

binalar büyük sütunlarla yerin birçok metre üstüne inşa edilir, binalara ulaşım asansörlerle gerçekleşir. binaların altında kalan kısma yeşil yeşil parklar yapılır ya da olan doğal güzellikler elde tutulur. böylece yerin güzelliği ve ferahlığı sağlanmış olup, doya doya doğada gezip tozabiliriz. 


ayrıca binaların çatıları açık olacağından (bu zaten kendisinin getirdiği yeniliklerden biridir), çatılara yine yeşil ortamlar, gerektiğinde okul (havadar), havuz (güneşli), tenis kortu gibi şeyler kurulması en iyi seçim olacaktır. araba trafiği yer altından yapılıp(gerekli havalandırma sistemi ile), yüzeye çıkmak yine asansörlerle gerçekleşecektir.

bu ütopik planlamadan da anlaşılacağı gibi le corbusier, asansörü büyük bir teknik ilerleme olarak görmüş ve bunu en ileri düzeyde(fonksiyonel) kullanmak istemişti.


bir de le corbusier'nin aslında mimarlık eğitimi almadığını, isviçre'de bir saatçide (meydan saatleri olsa gerek) aldığı formasyonla buralara gelmiş bir şahıs olduğunu da söylemeden olmaz. yani resmi olarak mimar olmadan asrın en büyük mimarı olmayı başarmış bir insan, alaylı mimar, fikir adamı.

Le Corbusier ve İstanbul

le corbusier, cumhuriyetin ilk yıllarında istanbul planı yarışmaları ve henri prost'un kısmi uygulanan planından önce, teklifinin verildiği ilk mimardır. 

atatürk'e "aman istanbula'a dokumayın benim hayalimdeki bahçe-şehir'in ilhamını ben ordan aldım." mahiyetinde bir mektup yazınca şutlanmıştır. 1950'lerde bir röportajda bahsi geçen mektubun hayatının hatası olduğunu, ne büyük bir işi kaçırdığı sonradan anladığını itiraf etmiştir.

urbanisme'de istanbul'un neden muhteşem olduğunu anlatır: sokak tarafından kentsel, özel tarafından doğal ve evcil. öte yandan, uygulama bakımından istanbul ucuz kurtulmuş denilebilir.

La Sagrada Familia'yı Bitiremeden Ölen Dahi Mimar: Antoni Gaudi