İLİŞKİLER 26 Temmuz 2019
52,4b OKUNMA     671 PAYLAŞIM

Tarihten Günümüze, Sınıfsal Farklardan Yola Çıkarak Yapılan Etkili Bir Aşk Eleştirisi

Mitolojilerden başlayarak günümüze uzanan, aşka farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak bir yazı.


aşk mitsel dönemde, tanrıların arasında cereyan ediyordu

şehvete, sade bir erotizme ve toprağın bereketine gönderme yapıyordu. erillik ve dişillik bunun simgeleriydi. tek tanrılı dinler evresinde ilaha duyulan aşka; orta çağ'ın şövalyeleri ile saraylı leydileri arasında bir yasak aşka, 17.-18. yy civarında yüceltilmiş aşka, victoria döneminde ise kamusal alanda dizginlenip evlerde patlayan bastırılmış aşka dönüştü. 20. yy sonrasında ise bir "cinsel özgürlük" safhasına geçildi. aşk, cinsel pazarda satışı yapılan ve daima ikamesi olan bir mübadele aracına dönüştü.

güzelleme yapıp konuyu bulandırmanın manası yok. en hayvâni, şehevi duygudan kökünü alır aşk. tarihteki ilk tecavüz sümer mitolojisinde geçen, bir bahçıvanın tanrıça inanna'ya tecavüzüdür. burada aşk yok dersek, meseleyi yanlış anlarız. aşk vardır, fakat tek taraflıdır. bir bahçıvan parçasının, üst sınıf mensubu kadını arzulamış olması "yasak"tır. zaten tanrıça da uykusundan uyandığı vakit öfkesinden deliye döner ve bu kendini bilmez paryayı aramaya koyulur. 

Bir İnanna temsili.

sınıflı toplum, kimin kime arzu duyabileceğini daima sınıflandırmıştır

yabancılaşma olgusu ise, birincisi toplumun farklı kesimleri arasındaki aşkı, ikincisi de cinsiyetler arası yakın ilişkiyi büyük ölçüde yasaklamış, evlilik kurumunun içine hapsetmiştir. evlilik, insanın toplumsal alandaki yabancılaşmasının mikro alanda tezahür eden dalga desenidir.

sınıflı/yabancılaşmış toplum ortadan kalktığı vakit, aşk da bir hologram misali toplumsal ilişkilerden silinmeye başlar. bastırılmış ve yasaklanmış olanın ifadesi, yerini cinselliğin bir değişim aracı olmaktan kurtulduğu özgür cinselliğe bırakır. cinselliğin tam manasıyla özgürleşmesiyle, insan da bilinçaltını sürekli meşgul eden hastalıklı düşüncelerden, şeytanlarından arınır.

kadınlara sorarsanız, size "aşk lazım" diyeceklerdir. kadının aşkı algılayış biçimi, cinsellik, güven ve bağlılık süreçlerinin iç içe geçtiği sarmal bir yapı oluşturur. erkekler bu sarmal yapıyı anlamakta zorlanır, çünkü onların bilincini belirleyen maddi koşullar tümüyle farklıdır. iktidar erkeğe ait olduğu için*; erkek için kadın bir tarla, aşk ise o tarlanın düzenli aralıklarla sürülmesi anlamına gelir. tarlaya başkalarının girmesi yasak olduğu gibi, çiftçi-tarla arasındaki süren-sürülen hiyerarşik ilişkisinin bozulması da yasaktır.

aşk tehlikelidir, çünkü en ahmak adam dahi aşk üretebilir (tehlikeli olan şeyin kontrol altında tutulması gerekir). hiçbir kalifiye, yetenek, bilgi veya emek gerektirmez. bedenin hareket ve arzuları bilinçten bağımsız işler. aksine, eğitim ve kalifiye aşk yapma becerisini engeller. akla fazlaca yatırım yapmış insanlarda görülen ortak nokta, aşk yapma konusundaki tutukluklarıdır. zihin öylesine kompleks çalışır ki, otokontrol bedenin serbest salınımlarına izin vermez.

Taxi Driver (1976)

aşk, uygarlık için tehlikelidir çünkü sınıflı toplumun kompartmanlara ayrılmış yapısını, ve bu kompartmanlaşmayı üreten ve dönüştüren aklın meşruiyetini tehdit eder. fakat aşk aynı zamanda gereklidir de. zira geleneksel evlilik bağlarını yitirmiş modern toplumda, insanları evliliğe götürebilecek yegâne katalizördür aşk. bu iki nedenden dolayı modern kapitalizm, bir yandan sürekli aşk üretir fakat aşk üretim süreci içerisinde onun sınırlarını da belirlemiş olur. her sınır ise bir yasaktır. kısaca disiplin toplumlarında aşk, hem üretilen, hem de yasaklanandır.

bu toplumlardan denetim toplumlarına geçişle birlikte, iktidarın yukarıdan aşağıya inen kütle yapısı da dağılmaya başlar; iktidar kendini süreçlerin içinde, sürekli yeni olan ve bireyin rızasını alan olarak gösterir. kaba geometrik yapılar yerlerini modülasyonlara bırakır ki, bunların sayısı da sonsuza yakınsar. bir tüketim ve ateizm çağı olan geç kapital, postmodern dönem, aşkın -disiplin toplumu kadınlarının anladığı şekliyle- aslında sevgiyle (güven ve bağlılık) iç içe geçmiş anlamını sönümlendirip, aşkı da daima ikamesi olan bir emtia düzeyine indirip yeni olan ve değişebilende arar. gündelik aşk, gündelik tüketimle iç içe girerken, insan yaşamının ideallerden temizlenmesi; onu sürekli aynı günü yaşamaya mahkum eder. değişen tek şey, ortak bir şebeke içinde -ki ben buna sonul habitus diyorum- gerçekleşen güncelleme hareketleri ve bireyin bağlandığı farklı modülasyonlardır. 

Blue Valentine (2011)

aşk disiplin toplumlarının bataryası iken, içinde bulunulan denetim toplumlarında yeni kapitalist kültürün yayıcısıdır

öyle ki, bu yeni kültür ve sonul habitustan soyutlanmış bir aşk düşünülemez. ilginç olan nokta ise şudur; aşk gökyüzünden yeryüzüne indirilmiş, fakat ona atfedilen anlam azalacağı yerde kat be kat yoğunlaştırılmıştır.** küresel pazar hareketleri, emek süreçlerinin otomasyonla yer değiştirmesi ve esnek üretim, tüketimin merkezi alandan sürekli modülasyonun yaşandığı sürekli tüketim anlayışına geçmesi; tüm bu süreçlere bağlanan bireyci arzu, yani id ve aşk; günümüz tarihselliğinin kalbi haline gelmiştir.

90 sonrası kuşağı artık ev, araba almak, kendini 30 sene tek bir işyerine bağlamak istemiyor. aksine mobility içinde bulunmak, dünyayı gezmek, yemek yemek ve sevişmek istiyor. bu nesil, araçsal akla ve tekno-bilim'e taparken, aşka (tensel hazza) ise çok önem veriyor. kamusal alanın çöküşüyle, geriye sadece temsil alanları kaldı. temsili demokrasi altında politik alandan da kopmuş olan günümüz bireyi ise, kendi yaşamı içine gömülmüş durumda. bu 90 sonrası kuşağı da bu anlayışın bir antitezi olmayıp, aslında gelişen kapitalizmle birlikte son noktasına varmasıdır.

aşk geçmişte tanrılar ve soylular içindi, günümüzde ise köleler içindir.

* kadının ekonomik alana girişiyle bu dikotomik iktidar ilişkisi de dönüşüme uğramıştır.
** konuyla alakalı ileri bilgi almak için, schopenhauer'ın aşkın metafiziği eserine bakılabilir.

İnsanın Canını Yakan Soğukkanlı Tespitler ve Doğadan Aydınlatıcı Örneklerle: Aşkın Metafiziği

Erkekler Neden Kadın Bacağından Etkilenir?