EDEBİYAT 16 Kasım 2018
50,7b OKUNMA     601 PAYLAŞIM

Size Güzel Bir Dünya Vadetmeyen, Epey Acıklı Kitaplar

Okurken insanın gözyaşlarına hakim olamadığı, birbirinden acıklı kitaplar.
Şeker Portakalı

şeker portakalı - josé mauro de vasconcelos

küçüktüm. benzer bir hikayem olduğu için şeker portakalı'na çok ağlamıştım. zeze'yi içimde hissetmiş, ona sarılıp hüngür hüngür ağlamak istemiştim. çünkü zeze'nin acısı çok açıktaydı, ulaşması ve kavraması çok kolaydı. bu yüzden bu kitaba herkes ağlamış.

yaban muzu - josé mauro de vasconcelos

derken jose mauro de vasconcelos'un başka bir kitabı olan yaban muzunu okudum. artık yaşım daha büyüktü. 22 idi. vefaya ağladım, vazgeçmeye ağladım.
 

dönüşüm - franz kafka

hemen ardından franz kafka'nın dönüşümünü okudum. dışlanmaya ağladım.

sıdıka - atilla atalay

23 iken atilla atalay'ın sıdıka kitabına ağladım. kitap sanıldığı gibi sadece sıdıka'dan kesitler sunmaz, arka kısımda öpücük balığı ve fabriga gibi başka hikayeler de vardı. işte bu iki hikaye beni çok ağlattı. birinde sevip, sevilip bir boku beceremeyip ayrılmaya ağladım, diğerinde aileden giden bir çınara.

alemdağ'da var bir yılan - sait faik abasıyanık

24 oldum. bir cümlesi sebebiyle yolum sait faik abasıyanık'la kesişti. ilk olarak yazdığı son kitap olan alemdağ'da var bir yılan'ı okudum. kendim gibi, hemcinsini seven bir adamın çaresizliğini okudum. bir rüya formunda, belki de kendi hastalığı sebebiyle gerçekten gördüğü, bir hesaplaşma okudum. homofobik arkadaşlar anlayamaz ama yıllarca içten içe saklanarak, hiçbir duygusunu yaşayamayarak, sevdiğinin elini dahi tutamadan ölüp gidecek olan hasta yatağındaki yazarın, önce alemdağ'da var bir yılan ve çarşıya inemem gibi öykülerle topluma sitem ettiği, en son yılan uykusu öyküsü ile toplumu affettiğini okudum. içinden geldiği için değil, küs gitmemek için kendini kandırıp, son anda toplum tarafından kabul gördüğüne inanmak isteyip böylece ölen, hikayede uykuya dalan, yazarın benimle olan paralel duygularına ağladım. çok ağladım. çünkü ben kendi çapımda dik durabilirken, bir daha asla hayata gelemeyecek ve içindeki devasa sevgiyi paylaşamayacak yazara ağladım. o yıl bütün bir abasıyanık külliyatını okudum. bazen gülümsedim, çoğunlukla irkildim ve üzüldüm.

küçük prens - antoine de saint-exupery

25 yaşımda ise antoine de saint-exupery'nin küçük prensini okudum. her yaşta farklı bir mesaj gösteren, ilk bakışta çocuk kitabı denip geçilebilecek bir kitap. çok sevdiği bir "şeyden" kaçmaya, evine dönmek için bileğine altın bir bilezik takması gereken saf ve tertemiz bir çocuğa ağladım. sanırım en çok ona ağladım.

fareler ve insanlar - john steinbeck

dostluğu en iyi anlatan yapıtlardan biridir. ama maalesef bu naif kısa romanda bile cinsel uyarı hisseden yobazlar varmış ki bir ara ülkemizde yasaklanmıştı. film uyarlaması da gayet başarılı.

gazap üzümleri - john steinbeck

yine bir john steinbeck romanı. zaten kendisi lisedeyken en sevdiğim birkaç yazardan biriydi. gazap üzümleri adlı romanı ise bence başyapıtı. romanın finalindeki o efsane sahnede ağlamayanın, daha önce hiç ağladın mı gibi sorulara maruz kaldığı söyleniyor.

batı cephesinde yeni bir şey yok - erich maria remarque

tolstoy'un savaş ve barış'ı dahil hiçbir savaş romanı bu derece dramatik olamaz. olmamalı da. sonra sayfalar ıslanıyor okurken. kitap mı okuyoruz, soğan mı doğruyoruz belli olmuyor. siz en iyisi, bu romanı okurken yanınızda soğan ve bıçak bulundurun. hani olur da odanıza biri gelirse bahaneniz olur.

masallar - hans christian andersen

pek kimse de bu andersen masallarından bahsetmemiş. oysa çirkin ördek yavrusu, kibritçi kız ve küçük deniz kızı gibi masalları okurken nasıl da ağladığımı hatırlıyorum. bilindiği üzere, aslında masal yapısı itibariyle eğlendirici bir türdür. ama bu andersen masalları için geçerli değildir. din, dil, cins, yaş farketmeksizin ağlatır.

mutlu prens - oscar wilde

oscar wilde'in bu masalı biraz andersenvari drama. eğlendirmek gibi bir derdi yok. hatta aksine çocukları ağlatırken büyükleri düşündüren bir yapısı var. daha doğrusu farklı yaşlarda farklı okumalara açık bir kitap. wilde'ın tıpkı dorian gray'in portresi'nde olduğu gibi hristiyanlarca en büyük günah kabul edilen kibir üstünde dururken, kendisinin hiçbir şeyi beğenmeyen estet olması nasıl bir ikilemin ürünüdür bilinmez. belki de kendisini anlatıyordur her seferinde. ki ben de zaten kendisinin bu hiçbir şeyden memnun olmayan yanını seviyorum.

goriot baba - balzac

romanın baş kahramanının yaşadığı oteli tasvirlerle dolu ilk 15 - 20 sayfada sıkıntıdan ya da sinirden ağlamazsanız, sonraki sayfalarda bir babanın dramına gerçekten de ağlayacağınız garanti. balzac'ın başyapıtı sayılan bu roman aynı zamanda realizmin zirvelerinden sayılır.

beyaz gemi - cengiz aytmatov

özellikle son sayfaları ağlatır adamı, defalarca okutur. beklemenin hayal kurmanın çaresizliğin kelimelere bürünmüş hali var..

kürk mantolu madonna - sabahattin ali

diyeyim de oturup siz de orada bir ağlayın. nerede ağladın peki diye sual ederseniz; bir resmimiz bile yok, çehreni unuttum veryansını çok dokundu.

the kite runner - khaled hosseini

kitap okurken hiç salya sümük ağlamamıştım, bu kitabı okuyana kadar. filmi de çıkmıştı ama yürek acısı yapar diye korktuğum için izlemedim.

martı - richard bach

boğazımda düğümlenen hıçkırık olmuştu. şimdi okusam ne olur bilemem. dedim ya, küçüktüm.

karamazov kardeşler - dostoyevski

kitaptaki olaylara değil, bir insan evladı nasıl böyle bir kitap yazar diye ağladım. şaka değil tamamen gerçek.

masumiyet müzesi - orhan pamuk

son cümlesinde ölüyormuş gibiydim. saat sabahın 5'i. yurtta kalıyorum o ara. ağlamayıp ne yapacam sanki?

kumral ada mavi tuna - buket uzuner

ilk kez aşık olmuşum. terk edilmişim ilk kez. bir de çok aşığım tabii. kolumu kesseler o kadar acımaz. ağlanır yani.

Notos Dergisinin MEB'in 100 Temel Eser Listesine Alternatif Olarak Hazırladığı Kitap Listesi