Özümseyerek Okuması Oldukça Zahmetli Olan Ulysses'e Başlayacaklara Tavsiyeler
bildiğiniz üzere, ulysses’in ikinci çevirisi, 2012 yılında armağan ekici tarafından tamamlanarak norgunk yayınevince basıldı. yani, hemen hemen, kitabın tam olarak ilk çevrildiği 90’lı yıllardan günümüze kadar, ulysses, türkiye’de yky'nin yayımladığı nevzat erkmen çevirisiyle tanınıyordu. bu bakımdan, nevzat erkmen çevirisinin türk okurunun joyce algısında büyük bir etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
kendimden ve gözlemlediğim başka birçok insandan yola çıkarak diyebilirim ki, nevzat erkmen çevirisi, ingilizcesi aslında romanı orijinalinden biraz zorlanarak da olsa okuyabilecek seviyede olanları bile çekinceye sürüklüyor. sebebi şu: ana dili türkçe olan insanlar olarak, kitapçıda, kütüphanede birçoğumuz ulysses’le ilk defa türkçe olarak karşılaşıyoruz. ve kitabın zor okunur olduğunu, birazcık göz atınca hemen fark edebiliyoruz. bu durumda, ingilizcesi yeterli düzeyde olan biri bile, “bunun türkçesi bile anlaşılmıyor, orijinalini nasıl okuyayım ki” diyerek metinle arasına ister istemez bir mesafe koyuyor. fakat kazın ayağı öyle değil. olur da orijinaline de bir göz atmaya karar verirseniz, çok daha tuhaf bir şeyle karşılaşmanız mümkün. erkmen çevirisini okumaya yeni başladığımda, bir yandan orijinaline bakmak istedim, ve çevirisinde anlamadığım birçok bölümü, orijinalinden okuyunca anladığımı fark ettim.
böyle tuhaf bir durum neden oluşmuş olabilir acaba?
ulysses’in nevzat erkmen versiyonunun kötü olduğunu iddia etmiyorum, hatta metinde tamamen erkmen’in yaratıcılığıyla ortaya çıkmış birçok ilginç ve son derece eğlenceli sözcük birleşimleri, zekice bir oyunculukla çevrilmiş/uyarlanmış oldukça zor anlatımlar mevcut. fakat yine de bir noktada orijinal metinden koptuğunu, biraz farklı bir düzleme oturduğunu düşünmeden edemiyorum.
örneğin, ingiliz dilinin evrimsel gelişiminin tam olarak homojen olmayan bir tarihsel sıralamayla, paragraf paragraf değişen parodilerle anlatıldığı 14. bölümde, oxen of the sun’da, bu farklılaşma rahatlıkla görülebilir. ingilizce, zaman içinde türkçe kadar değişime uğramış bir dil değil. dolayısıyla kitabın orijinalinde, bu bölümde parodileri yapılan 500'lerden 1900’lere değin yazılmış türlü türlü ingilizce metin, asgari düzeyde değişiklik içerdiği için, fazla zorlanmaksızın okunabiliyor. fakat bunun türkçenin tarihsel gelişimine uygulandığını düşünelim. aynı okuma kolaylığı mümkün olur muydu sizce? nevzat erkmen tam olarak bunu yapmış elbette, ingilizcenin tarihini, türkçenin tarihine dönüştürmüş. bunun sonucunda ortaya çıkmış bir parçayı paylaşmak istiyorum:
(gotik roman parodisi)
"kangımızın tüyleri diken olmadı idü kim! bir destinde kelt edebiyatı ilen memlû bir dosya, diğerinde ise poison işaretli küçük bir şişe var idü. haines onlara doğru hayaletvari bir sırıtış ilen bakadursun hepsinin çehresinde taaccüb, dehşet ve istikrah okunmakda idü."
"which of us did not feel his flesh creep? he had a portfolio full of celtic literature in one hand, in the other a phial marked poison. surprise, horror, loathing were depicted on all faces while he eyed them with a ghastly grin."
ingilizcenin tarihini türkçenin tarihine uyarlamak dışında ne yapılabilirdi bilmiyorum, belki de bir zorunluluktu, fakat bu yaklaşımın okumayı oldukça zorlaştırdığı aşikar. o yüzden ben bu noktada diyorum ki: korkmayın ve orijinalinden okuyun. bir deneyin en azından.
16. bölümde ise joyce, gazeteci üslubunu taklit ediyor. yine erkmen, sanırım, bu bölümü çevirirken, üslubu cumhuriyetin ilk dönemindeki gazeteci üslubuna benzetmeye çalışmış. 1920'lerin gazeteleri incelendiğinde benzer bir dille karşılaşmak mümkün:
"uzun senelerden beridir mr. bloom derunî malâmattan münceren bu fikri şeddeli bir lâf ü güzaf olarak bertaraf etmeye epey mütemayil idi zira, zahidâne o vuslatın arzu edilip edilmemesi muallakta iken, boğazın karşı tarafındaki müttefiklerinin, şayet onlar düşündüğünden çok daha keşkekaleyhisselâm değil idiyseler, kendi kuvvetlerini faş edeceklerine ketmedecekler idi."
"from inside information extending over a series of years mr bloom was rather inclined to poohpooh the suggestion as egregious balderdash for, pending that consummation devoutly to be or not to be wished for, he was fully cognisant of the fact that their neighbours across the channel, unless they were much bigger fools than he took them for, rather concealed their strength than the opposite."
esasen kitabın tümüne baktığımızda, bu okuma zorluğunun 14. ve 16. bölümle sınırlı kalmadığını, neredeyse her bölüme yayıldığını fark edebiliriz. erkmen’in, parodi olmayan kısımlarda bile en basit kelimelerin dahi osmanlıcasını tercih etmiş olması, osmanlıca olmayan kısımlarda da, hiç aşina olmadığımız bir saf türkçeyle karşılaşıyor olmamız, romanın okunabilirliğini ciddi anlamda azaltıyor. mesela, “break my spirit”i, “tinimi sındırın” diye çevirmiş. "fool"u, "keşkekaleyhisselam", "mirror within a mirror"ı "ayine ayine içre"... bunun gibi yüzlerce örnek bulunabilir. anlayacağınız, günümüzde hiçbir kullanımı olmayan, günlük ve güncel yazınsal kullanımın dışında birçok kelimeyle karşılaşıyoruz. dolayısıyla, ben bu çeviriye baktığımda, karşımda ulysses'i değil, farklı bir zaman diliminden fırlamış, karmakarışık, eğilip bükülmüş, ulysses'i andıran, fakat tutuk bir metin görüyorum.
biraz ağır bir yargı olabilir belki, fakat ben erkmen’in okuru pek de fazla düşünmediğini (çeviriyi öyle çok erken bir tarihte değil, 90'lı yıllarda yapmış olduğunu düşünecek olursak), bu denli zor bir eseri çevirme görevini üstlenmiş olmanın getirdiği otoritenin, kitabın bulmacamsı, oyuncu yapısının ve halihazırda var olan “zor okunurluk” damgasının büyüsüne kapılarak, bu özellikleri çeviri sürecinde öne çıkarmak suretiyle birazcık karikatürize ettiğini düşünüyorum. "en nihayetinde bir çeviri bu, başka ne olacaktı?" diyebilirsiniz, fakat göze biraz fazla batıyor sanki. önsözde yazdıklarına bakarsak, kendini ne kadar kaptırmış olduğu görülebilir de aslında:
“o tanımsız labirentte acımasız devlerle kapıştım, fettan deniz kızlarıyla oynaştım, dublin insanlarıyla ne oyunlar oynadım, sokaklarıyla yoldaş oldum, joyce'un ulusesini dinledim de dinledim, bir mr. bloom olup çıktım.”
joyce’un absürt sözcük birleşimleri konusundaki cambazlığına öykünerek, aslında orijinalinde iki sözcükten oluşan bazı öbekleri tek sözcüğe indirgemiş olması da üstüne tüy dikiyor. bütün bunları söylememiş olmayı dilerdim, fakat o tutukluğun içine girip de gerçekten son derece güncellik dışı, gereksizce farklılaştırılmış, okunamayacak bir dilin içinde debelenmeye çalışırken, insan çok daha fazlasını söylüyor içinden.
erkmen'den bağımsız olarak bahsedeceğim bir diğer husus da şu
çok yerde kafiyelerle ritmik bir şekilde akan kelime birleşimleri ve sıralamalar, çeviride doğal olarak ya kayboluyor ya da fazlaca değişiyor. birkaç örnek: creamy dreamy ---> kaymaklı rüyalar, ickylickysticky ---> şapırşekerlişupur, lickitup ---> höpürdeterekyalanan, jiggedy jingle jaunty jaunty ---> gıygıdı şıngır seyr ü seyran. demem o ki, gerek bu gibi sebeplerden, gerekse parodisel kısımlardaki versiyonlaştırma sorunları yüzünden, imkânınız varsa, lütfen korkmadan orijinalini okumaya çalışın.
buraya kadar anlattığım şeylerden sonra, entry'yi nihayete erdirmek üzre, iki önerim olacak
1. ingilizceniz varsa, tereddüt etmeden, korkmadan, kitabın orijinaline yönelin.
2. ingilizcenizi yeterli bulmuyorsanız eğer, armağan ekici çevirisini okuyun. çok daha yalın bir dille, farklı bir anlayışla gerçekleştirilmiş bir çeviriyle karşılaşacağınızdan eminim. (kitabı alıp incelemedim, özellikle de parodilerin olduğu kısımlarda nasıl bir dili tercih ettiğini bilmiyorum, lakin okuduğum kısımlardan hareketle, çok daha yalın olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. yakın zamanda inceleyip bir editleme yapacağım.) erkmen çevirisiyle arasında epeyce fiyat farkı var, evet, fakat erkmen'in size kaybettireceği zaman içerisinde o paranın kat kat fazlasını çıkarabilirsiniz.
armağan ekici ise, erkmen'in çevirisine oldukça ılımlı yaklaşmış, şunları demiş
"iki çeviri arasında bariz farklar var. özellikle deyimler, irlandaca deyişler, zamanın gazetelerinde kullanılan klişe sözler daha doğru olsun diye epey uğraştım. tabii artık google books'ta, jstor'da aranan bir referansın çok kolaylıkla bulunabildiği, yine google'un eski gazete arşivlerini yüklemiş olduğu bir dönemdeyiz; bu yüzden bu konularda araştırma yapmak çok daha kolay. ayrıca, erkmen ile aramızdaki kuşak farkı, özellikle argo kullanımında çok açıkça görülüyor. o kuşağın daha radikal öztürkçeciliği de görülüyor: ‘işaret etmek’ yerine ‘imlemek’ gibi örnekleri var bunun... erkmen'in çevirisi kelime haznesi açısından çok daha renkli ve cesur bir çeviri. ben joyce'un standart ingilizceyle arasındaki mesafeyi korumaya, gündelik konuşma dilini gündelik konuşma diliyle, gazete dilini gazete diliyle karşılamaya çalıştım. ayrıntılarda pek çok itirazım olmasına rağmen erkmen çevirisinin kitabın ana temalarını ve sembolizmini iyi aktarmış, geçerli bir çeviri olduğunu düşünüyorum. meraklısı için ikisini yan yana okumak da ilginç olacak..."
son olarak, kitaptaki göndermeleri anlayabilmek için bir sözlük gereksinimi olduğu aşikar. eğer olduğu gibi okumaya kalkarsanız, muhtemelen pek çok önemli detayı kaçıracaksınız. türkçede yine nevzat erkmen'in hazırladığı bir ulysses sözlüğü var. ekici çevirisiyle erkmen sözlüğünü birleştirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama, ingilizceniz yoksa onunla yetinmek veyahut kitabı dümdüz okumak zorundasınız. ingilizceniz varsa, don gifford'ın "ulysses annotated"ını tavsiye ederim, içinde bölümlerin geçtiği mekanların haritası da mevcut. pdf formatında internette bulunabiliyor. bir de wikibooks'ta şöyle bir kitap mevcut.