MÜZİK 15 Kasım 2022
6,9b OKUNMA     447 PAYLAŞIM

Megadeth'in En Yeni Albümü The Sick, the Dying... and the Dead!'in İncelemesi

Megadeth'in son albümünü, grubun frontman'i Dave Mustaine'in sözleriyle harmanlayarak inceliyoruz.

the sick the dying... and the dead... 2022 tarihli megadeth albümünü şarkı şarkı incelemek, bunu yaparken de bir yandan da megadave'in şarkılar hakkında söylediklerini buraya aktarmak istedim.

1) the sick, the dying... and the dead!

bu parça ile megadeth tarihinde ilk kez albüme ismini veren şarkı, şarkı listesinde kendine ilk sırada yer bulmuş oluyor. dave mustaine’in bu albüm için tek başına yazdığı iki şarkıdan biri olan the sick; veba tarafından yok edilmiş bir şehrin atmosferini bize klasik mustaine rifleri ile heavy/thrash bir şekilde sunuyor. açılışı yapan hüzünlü kilise çanı ve “ölülerinizi getirin” bağırışı çarpıcı bir giriş sağlamış.

şarkının covid-19 esinlenmesi ile yazıldığı görülebilir. ancak mustaine bunu reddediyor ve şarkının covid ile ilgili değil, kara veba (black death) ile ilgili olduğunu söylüyor. şarkı ring around the rosy isimli çocuk tekerlemesinden esinlenmiş. mustaine anaokuldaki çocukların veba dönemindeki doktorlar ve ölü yakma törenleri ile ilgili şarkı söylemesini oldukça komik buluyormuş.

şarkı albümün en iyilerinden değil ama alışıldık mustaine rifleri, havalı “yeah yeah” leri ve ıron maiden’a kayan bölümleri ile güzel bir açılış yapıyor.

2) life in hell

dirk verbeuren’in yazımına katıldığı iki şarkıdan biri olan life in hell albümün yüksek tempolu şarkılarından. megadeth’e katılımıyla heyecanlandıran, benim en iyi soilwork’den bildiğim dirk bu şarkının ana rifini yazmış. akıcı bir parça ama çok akılda kalıcı değil. mustaine’in 2000’ler boyunca yazdığı nakaratları andıran, pek çarpıcı olmayan bir nakarata sahip. ama üzerine kurulu olduğu hızlı rif parçayı sürükleyici ve dinlenilir kılıyor.

şarkı, ne yaparsa yapsın yanına kalacağını düşünen, takıntılı bencil ve biraz da havalı bir karakter hakkında. “sadece bir aptal senin yaptığını yapar / yalan söylersin, çalarsın ve herkesi kandırırsın / en aşağılık eyleminde yakalandığında / diplomatik dokunulmazlık için mahkemeye yalvarırsın..” diyor dave o kişiye…

3) night stalkers

night stalkers ilk iki şarkıya göre daha yırtıcı bir rifle başlıyor. insanlar genelde "çok karışık", "çorba gibi" vs demişler ama ben çok sevdim. 61 yaşındaki mustaine’in bu yırtıcı rifle oluşturulmuş tempo üzerine şarkı sözlerini yetiştirme çabası takdire şayan. belki birazcık kısaltılsa çok daha muhteşem olabilirmiş ama bu haliyle bile ben sıkılmadan dinliyorum. yine insanların pek hoşlanmadığı ice-t’li bölümü de gerek body count’u gerek t’nin solo kariyerini takip eden birisi olarak sempatik buldum. ki 2017 tarihli body count albümünün açılış parçası civil war’a hem sesiyle hem de muhteşem bir soloyla katkı yapan mustaine’in bir iade-i ziyaret istemesi beklediğim birşeydi. (bunlar nerden tanışıyor derseniz; 1991 dave mustaine’e bu yıl dinlediğin en iyi 5 albümü say demişler; o da 5 kez ice-t’nin original ganster albümünün ismini vermiş, ice-t de bunu duyunca çok duygulanmış, gideyim de bu motherfucker* ile tanışayım demiş. o gün bugündür bir arkadaşlıkları var)

bunun dışında şarkıyı gereksiz uzattığı düşünülen, ice-t vokali sonrası gelen akustik kısım ve steve digiorgio’nun bas partisyonu filan bence harika ayrıntılar. (ellefson’ın atılmasından sonra onun bas bölümleri silinmiş ve albümdeki basları digiorgio kaydetmiş)

şarkı helikopter pilotlarından oluşan, karanlık çöktüğünde çeşitli kurtarma veya yoketme görevlerine çıkan özel bir tim hakkında. ıce-t’nin bir zamanlar özel harekat paraşütçüsü olması da katılacağı şarkıının bu olmasında rol oynamış. mustaine ice-t hakkında da “çok uzun süredir arkadaşız; istediğim kadar yakın değiliz ama iyi arkadaşız” demiş.

4) dogs of chernobyl

albümün en çok iz bırakan, en çok sevdiğim şarkılarından. yavaş tempolu gitar ve davullarla ezici şekilde ilerleyen şarkı bir noktadan sonra hızlanan davul ve bas partisyonları üzerine sert bir rifle patlıyor ve belki de albümün en dikkat çekici şarkısı haline geliyor. her saniyesi samimi, ruh dolu, karanlık ve ayrıca güzel de bir nakarata sahip. 2022’de mustaine’in hala bu yaratıcılık seviyesinde dolaşması hayranlık uyandırıcı. akustik girişinden sert kapanışına dolu dolu bir megadeth şarkısı.

şarkının sözleri ise isminin yarattığı beklentinin aksine malum olay ile ilgili değil. mustaine’in bir çok şarkısında yaptığı üzere çernobil burada sadece bir metafor ve şarkının asıl teması terk edilmeyle biten bir aşk hikayesi. mustaine’in deyişiyle bir başka çarpık aşk şarkısı. basitçe “beni çernobil’deki köpekler gibi niye bıraktın gittin, eridim gittim burada” diyor şarkıda kişi terk eden kadına.

mustaine ukrayna’daki olaylar devam ederken çernobil göndermeli bir şarkı yapmış olmasını kendince çok uygun bulmamış aslında. ama zaten şarkıyı olaylardan çok önce yazmış ve zamanlama sadece tesadüfmüş. talihsiz durumdaki insanlardan faydalanmaya filan çalışmıyormuş. “ben öyle bir insan mıyım?” diyormuş mustaine böyle düşünenlere…

5) sacrifice

sacrifice kelimesinin birebir anlamı "bir şeyi kutsal kılıyorum"dur. kökeni latincedir. ingilizceye sacred (kutsal) olarak geçmiş "sacer" kelimesi ile "facio" (yapıyorum, kılıyorum) kelimelerinin birleşmesinden oluşur. bir şeyi tanrının ellerine teslim etmek ve artık insanlar tarafından kullanılamayacak hale getirmek anlamına gelir. megadeth’in sacrifice’ı ise kara büyü hakkında. mustaine’in biyografisinden de okuduğumuz üzere mustaine gençliğinde kara büyü vs gibi şeylerle ilgilenmiş, büyünün gerçek olduğunu düşünen insanlarla takılmış. artık bu günleriyle gurur duymuyor ama "bir şeye yeterince inanırsanız, zihninizde onun gerçek olduğuna sizi inandıracak bir güç vardır" diyor kendisi.

müzikal anlamda ise şarkı albümün teknik yanı ağır basan ama vokal konusunda sınıfta kalan şarkılarından. enstrümantal anlamda dolu dolu aslında ama vokal melodileri konusunda yapılan tercihler ve yine sönük nakarat şarkıyı albümün diğer güzellikleri arasında geri plana itiyor. girişi de bir şeye inanılmaz benziyor ama şu an hatırlayamadım. (yazının sonuna doğru hatırladım; testamentlow)

6) junkie

junkie, mustaine’in bu albüm için tek başına yazdığı ikinci şarkı. (diğerlerinin hepsini kiko ile yazmış, iki şarkıda da dirk imzası var) girişi biraz korkutucu aslında; bir pop hiti deneyecekmişçesine ilginç bir girişi var, gitarların gelmesiyle rahatlatıyor. özellikle sonuna doğru güzel gitar hareketleri barındırsa da super collider ayarında, sıradan ve üzerine pek bir şey yazamayacağım şarkı.

konusu bağımlılıklarla ilgili. kendisi de eski bir bağımlı olan mustaine yıllarca karşılaştığı bağımlılardan esinlenerek şarkının konseptini oluşturmuş. daha çok bağımlı olunan şey sizden uzaklaştığında yaşadığınız acı ile ilgili şarkı.

7) psychopathy

şarkı değil de bir interlude psychopathy. dave mustaine’in konuk olarak katıldığı body count şarkısında olduğu gibi dave konuşarak birşeyler anlatıyor bizlere. anlattığı şeyler; psikopati ve bunun gibi tanıların öğrenme ya da davranış sorunları olan insanlar için giderek daha yaygın hale gelmesiyle ilgili.

psychopathy ve takip eden killing time aslında rust in peace… polaris gibi iki bölümlü tek şarkı olacakmış ama sonradan ikiye bölmüşler. çok da iz bırakmayan ama fena değil bir interlude şarkısı.

8) killing time

bir önceki interlude’u takip eden bu şarkıyı the system has failed’ın şarkılarına benzettim. en sevdiğim grubu sorsanız megadeth diyeceğim muhtemelen, bu yüzden de bu şarkılardan, megadeth’in yeni albümünü keşfetmekten de büyük keyif alıyorum aslında; ama bu şarkı için objektif olmaya çalıştığımda çok da iz bırakmayan, güzel ama kolay unutulur bir şarkı diyebiliyorum en fazla.

konu olarak ise şarkı herşeye sahipken herşeyini kaybetmiş bir kişi hakkında. mustaine’e göre life in hell – psycopathy ve killing time birbirini konu bakımından tamamlayan, aynı kişi üzerine kurulduğu düşünülebilecek şarkılar. özetle; life in hell'deki herşeye sahip, bencil, kendine fazla güvenen birisi zaman içinde bir junkie’ye dönüyor, yaptığı şeyleri örtbas etmeye çalıştıkça da daha beter hale geliyor. killing time da bu daha beter hali anlatıyor.

9) soldier on

bu şarkı da dinler dinlemez united abomination hissi verdi bana ki çok sevdiğim bir albüm değildir. klasik 2000’ler sonrası “idare eder” megadeth’i… albümde en çok gıcık olduğum şarkı bu aslında çünkü belli bölümleri megadeth'in 2000'lerde yaptığı başka bir şarkıya inanılmaz benziyor ama şarkı hangisiydi bir türlü hatırlamıyorum. dilimin ucuna geliyor her dinleyişimde; lan bu ne copy paste olmuş diyorum. ama ismini yazamıyorum. bir gün hatırlayınca yazarım. (özellikle marching of the war.. diye giren kısım)

sözler de artık alışıldık mustaine metaforları ile dolu. yani şarkı tabii ki askerlikle değil ilişkilerle ilgili. özetle bir ilişkiden uzaklaşırken cesur olmanız gerektiğinden bahsediyor şarkı. bir ilişkinin içindeyseniz ve bir şeyler yanlış gidiyorsa basın gidin diyor dave.

10) celebutante

albümde üst üste 2000 sonrası megadeth hissi veren şarkılarla karşılaşırken, bu şarkıyla birlikte birden taaaa ilk albüme dönen riflerle ile karşılaşıp şaşırıyoruz. daha nostaljik, daha eski dönemleri anımsatan rifleri, 2000’ler megadeth anlayışıyla başarılı şekilde birleştiren celebutante albümün öne çıkan şarkılarından. şarkı sıralamasındaki yeri nedeniyle gözden kaçmaya müsait bir şarkı olsa da single olarak yayınlanmamış şarkılar arasında dogs of chernobyl ile birlikte parıldıyor.

celebutante bir ünlüye yakın olduğu için ünlenen kişi demekmiş bu arada. mustaine ahlaksızca ün peşinde koşan insanları eleştiriyormuş bu şarkıda. eskiden yıldızlar, ünlüler vs daha gururluydu bu yeni nesil çok bozdu filan diyor mustaine bu konuda. (tam olarak bu kelimeleri kullanmasa da...)

11) mission to mars

2000’lerin megs albümlerinin çoğunu ziyaret ettik sanırım, bu şarkı da maalesef en kötü megs albümü olduğunu düşündüğüm super collider çağrışımları içeriyor. giriş kısmı başarılı olan bu şarkıyı albümün eğlenceli ama filler şarkısı olarak görüyorum. ortalara doğru hareketlendiğinde bile en fazla super collider içerisindeki dancing in the rain kadar etkileyici olabiliyor. sözler de “and i wanna, i wanna be an astronaut i wanna, i wanna, wanna" filan olunca albümün etkisiz elemanı oluyor şarkı benim için.

mustaine’e göre ise mission to mars temelde peace sells part two imiş. (?) mikrofon kendisinde: "bu şarkıyı nasıl eğlenceli hale getirebileceğimi düşünüyordum ve müzik bana o kadar ürkütücü geldi ki, bunu yapmanın havalı bir yolunun dünya'dan kaçıp mars'a gitmemiz ve hepimizin mars'ta başladığını ve bir uzay gemisiyle dünya'ya kaçtığımızı keşfetmemiz olabileceğini düşündüm. dünya'da başlayıp mars'a gitmedik. mars'ta başladık, dünya'ya gittik, sonra mars'a geri döndük."

12) we’ll be back

albümün en büyük hiti ise en sonda. gerçi sona kalmalık bir durumu olmadı, albümden ilk yayınlanan parça buydu zaten ve beni çok heyecanlandırmıştı. gerçi 2000’lerin megadeth’inden ilk kez duymuyorduk (endgame) bu yırtıcı rifleri ama olsun. sanki bu sefer daha da etkili çarptı… şarkı benim için albümün en tamam, en olmuş, en taş parçası. gerek ilk kısmındaki good mourning black friday hissi, gerek nakarattaki 2000’ler megadeth’inin klasik nakarat anlayışının başarılı bir uygulaması, gerekse de modern ve megadeth’e çok yakışan kapanışı ile parça bir megadeth best of’unda rahatlıkla kendisine yer bulabilir. şarkı o kadar güçlü ki albümün geri kalanının bu şarkının ihtişamına yaklaşamadığını söyleyebilirim. bugün nasıl peace sells’i filan onca yıla rağmen hala büyük bir heyecanla dinliyorsam bu şarkıyı da çok uzun süre benzer hislerle dinleyeceğimden neredeyse eminim. mustaine de zaten bu şarkıyı megadeth’den şüphe edenlere cevap olarak yazdığını söylüyor.

şarkı şarkı yorumlarım bu şekilde

özetle 2000'ler sonrası megadeth'in bazen vasat bazen iyi zamanlarından esintiler taşıyan, arada sırada 80'lerin megadeth'ini de hissettirecek hamlelerle ağza bal çalan ama bunu sınırlı yapan, yine çok sınırlı yenilik deneyen, çoğunlukla grubun eski dönemlerinden esintiler sunan bir albüm. kiko albüm boyunca muhteşem ve dystopia’da da olduğu gibi megadeth’e kendi özgü dokunuşunu yaparak grubu taze kılıyor. vasat şarkıları bile ufak dokunuşlarıyla ve sololarıyla dinlenmesi ilginç bir hale getirmiş. dirk verbeuren ise normalde inanılmaz bir davulcu iken bu albümde çok öne çıkmıyor. biraz kendini tutmuş ya da mustaine tarafından kısıtlanmış gibi bir performansı var, belki de grubun soundunu çok değiştirmemek adına normalde yapabileceklerinden uzak duruyor. kendine bırakılan dar alanda görevini layıkıyla yerine getiriyor. (david ellefson da rahat dursaydı buraya "heyt be koca çınar" filan bir şeyler yazardık ama onun yerine digiorgio'nun baslarını dinliyoruz. digiorgio da boru değil sonuçta, keşke megadeth'e tamamen katılsaydı ama onun yerini de james lomenzo aldı.)

daha önce megadeth albümlerini en sevdiğimden en az sevdiğime doğru sıralamıştım

bu albümü de sanırım aşağıda görebileceğiniz sıralamada dystopia’nın altına ya da üstüne koyarım.


bir megadeth hastası olarak albümün beni boynu bükük bırakmadığını, super collider gibi üzülerek değil, dystopia gibi sevinerek alacağım bir albüm olduğunu söyleyebilirim. ha albüm çok mu süper? hayır. ama öylesine yapılmadığı, gerçekten uğraşıldığını ve güçlü bir ruh barındırdığını vasat şarkılarda bile hissediyorum. ayrıca seneye 40. yaşını kutlayacak bir müzik grubunun sevenlerini hala gülümsetmesi çok özel bir durum. bu da albümü benim için değerli kılıyor.

megadeth çoktan anılarımızda yaşayacak bir grup yaşına geldi, hatta geçti bile. ama anılarımızdaki sapasağlam yerini korumakla yetinmiyor hala we'll be back, dogs, celebutante gibi güzellikler sunarak bize yeni anılar yaratıyor.

çok yaşa megadeth. çok yaşa megadave.