SİYASET 24 Şubat 2021
29,2b OKUNMA     584 PAYLAŞIM

Makyavelizme Farklı Taraftan Bakan Bir Görüş Bildirisi

Niccolò Machiavelli'nin Prens kitabındaki hayat görüşünün halk tarafından yanlış anlaşıldığını düşünen bir Sözlük yazarının bakış açısını size iletiyor ve son sözü yine size bırakıyoruz.
The Usual Suspects

buraya youtuber gibi, bir kitaptan okuyup “machiavelli şöyle biriydi, düşünceleri bunlardı, ne kadar doğru söylemiş, bakın siz de bunu hayatınızda uygulayın” gibi şeyler söylemeye gelmedim.

makyavelizm diye "satılan" görüşleri eğer olduğu şekliyle ele alacak olursak; yani "abi acımasız olacaksın, düşmanı ezip geçeceksin, yönetmeyi bileceksin abi" gibi söylemlerin tarafından bakarsak, yani "başarıya giden her yol mübahtır, önemli olan sonuçtur abi" gibi yani filan eğer:

1. niccolo machiavelli bu minvaldeki yöntemlerini ya da diskurunu diyelim, yöneticiler için yazmıştır. kendisi zaten söyler bunu "eğer sıradan halktan biriyseniz bunlar pek de işinize yaramaz" diye. yani kasaba gittin, "ustam bana oradan dana döş kıyma çeksene 2 kilo" dedin diyelim, kasap da "hocam son 2 kilo vardı onu da şu beyefendiye çekiyorum" dedi diyelim, "hayııırrrr, bana çekilecek o kıyma, ben kaybedemem" filan derseniz başınıza neler gelir çok da konuşmaya gerek yok. gidip başka kasaptan alın yanı kıymanızı.

2. evet bunun günlük, sıradan hayatın içindeki insanlar için de faydası vardır nispeten ama çok da büyük bir değişiklik yapmaz hayatlarında minvalinde devam eder. fakat eğer kendisini çok büyük gören bir beyaz yakalı iseniz ve bir grubun süpervizörü filansanız kendi kendinize bir fantezi dünyası kurup burada makyavelist pozlar kesebilirsiniz. bunun da alıcısı olacaktır eminim. zaten bu tür bir kesime hitap etmiyorum.

şimdi işin asıl okuma tarafına gelelim biz, özellikle bu machiavellism tarafında

niccolo machiavelli bir cumhuriyet yanlısı, döneminin liberali filan bir adam. bakın daha orta çağ karanlığından yeni çıkmış bir avrupa'dan bahsediyoruz. kilisenin endüljans filan satıp para kazandığı, avrupa'nın cahiliye döneminin hemen peşi sıra gelen bir dönemden bahsediyoruz yani. machiavelli bir seküler, avrupa kara cahil ve deli dinci o sıralar. bakın tekrar ediyorum bu adam seküler ve cumhuriyet rejiminin en iyi yönetim şekli olduğunu düşünüyor. bunlar bir şey ifade etmesi lazım değil mi? bu gibi bir insan öyle "güçlü olacan abi" tarzında öğüt verir mi? zaten kitabı the prince, hiciv kitabı denebilecek bir kitap.

machiavelli aslında bu öğretilerinde bir tür ifşa yapıyor. o dönemde "oğlum bu krallar, prensler filan hepsi keko lan, uyanın aloo, düşürün bunları tahtlarından, kendi kendimizi yönetmeliyiz, cumhuriyet kurmalıyız, bunların hükümdarlığı altında yaşamanın anlamı yok" diye yazamadığı için, bu yönetici tayfasının taktiklerini ifşalamak suretiyle aslında yapılan her şeyin bir tür algı yönetimi, bir tür tiyatro olduğunu söyler. adım adım anlatır. güçlerinin aslında sentetik olduğunu söyler. hatta bir monarşi yönetimin nasıl devrileceğinin de direkt olarak yöntemini söyler:

"eğer prens nefret edilen bir konuma düşerse halk kızar ve onu indirir" der. yani diyor ki, prens size hoş görünmek zorunda ama biraz da korkutmak zorunda fakat üzerinize çok gidemez. gittiği zaman tarihte de görülmüştür ki halk ezer geçer. farz edin ki böyle bir durum oldu, ezin geçin, yerine siz kendiniz geçin, cumhuriyet kuralım der.

fakat bunu bizim 21. yüzyıl'ın ortasında yaşayan, elinde hızlı internet bağlantısı, evinde elektrik, sıcak su vs her türlü lüks bulunan bir insan çıkıp iki tane hanımdan ret yedi diye burada "mahyevel olacan ya, hem kızlar böyle seviyor" noktasına geliyor.

bunun bir başka tarafı da yine aslında çok az bilgi sahibi olmaları. es kaza bir yerde aristo nedenselliği okuyor, çok mantıklı geliyor ve "abi bak şimdi, her şey 4 sebepten olur, formal neden, sufi neden, nihai ne.." ya bu 2500 sene önce düşünülmüş bir şey. ondan önce socrates'i platon'u, daha da öncesinde thales'inden pythagoras'ına bir sürü adam var. biri iki tane freud sözü görür, "abi kadınların yarısı histerik bir kere alttan alıcan" der, ne bileyim lacan okur "abi bilinçaltı bizi asıl yöneten" der. sanki bunu daha önce platon dememiş gibi ya da parmenides vs. zaten bu olay aşağı yukarı 50 yılda bir söylenir ve birisi hep o dönemin meşhur filozofu olur. bunu en son söyleyen de daniel kahneman o da gitti nobel aldı. burada asıl sorun, her alttan gelen yeni nesil hep baştan eğitime ihtiyaç duyduğu için genel çerçevede olay first fifty kiss olayına dönüyor. yani eğer ben de aynı şeyi farklı bir yerden tutturup biraz deney biraz gözlem ile 30 yıl sonra biraz daha farklı bir diskura oturtup anlatırsam nobel alabilirim yani.


yazıyı kapatırken

lineer bir şey yok, kolay bir şey yok; mesela sürtünmesiz ortam diye bir şey yok, sadece bir kişinin düşüncesinin süper olması diye bir şey yok, bir kitap okuyunca hayatınız değişmeyecek, bir anda bir dönüm noktası olmayacak... hayat gemi gibidir, öyle zart diye dönmez. çok istediğiniz bir okuldan kabul alabilirsiniz, bu sizin hayatınız o an değiştiği anlamına gelmez, daha öncesinde yavaş yavaş kendinizi bu fikre alıştırmaya (ben o okula girmeliyim) başlamışsınızdır, çalışmaya başlamışsınızdır, azim ve gayret göstermişsinizdir, vs. fakat öyle bir anda kimse stanford'dan kabul almıyor. kimsenin işyeri bir anda milyon dolar ciro yapmıyor, kimsenin yatırımı bir anda öyle 10 kat olmuyor. eğer olduysa yatırımınız bir anda 10 kat, o lanet parayı çıkarın oradan ve harcayın. bakın gerçekten yapın bunu, eğer bir anda 10 kat yaptıysanız paranızı, o parayı harcayın, yoksa çok yakındır birinin onu sizden gelip alması. bir anda hayatınızın aşkı da öyle karşınıza çıkmayacak, bir anda olmayacak hiçbir şey. ya da kırılma noktası, bükülme hattı, eğrilme düzlemi filan diye bir şey yok. yavaş yavaş yapmak var. her gün tuğla koymak var. bunun için nasıl motivasyon sağlarım diye soruyorsanız bilin ki yanlış şeyler ile uğraşıyorsunuz.

yani kısacası ne sadece makyavelist olun, ne freudian, ne lacanian, ne platoncu, ne aristotalesçi, ne pythagorasçı, ne öcü ne bucu... hepsinin iyi yanları var, hepsini öğrenin, hepsinin o iyi yanlarını alın. atlı kovalamıyor, hemen haftaya almak zorunda değilsiniz bu iyiliklerin hepsini, yavaş yavaş alın işte. 5 sene sonra da bambaşka bir insan olun, 5 sene içinde diyebilin ki "ya ben önceki halimin bir ömür boyu yaşayacağı şeyi bu 5 senede yaşadım bile" bunu diyebilin ki hayatınız kötü gidince bile korkmayın, çünkü yaşadığınız şey zaten önceki halinizin 5 ömür fazlası. burada demek istediğim şeyi hissedebildiniz diye düşünüyorum. ukalalık değil vurgu yapmaya çalışıyorum. bunu yaptığınız zaman işte korkular sıfırlanıyor...