HAYVANLAR 4 Aralık 2017
181b OKUNMA     1300 PAYLAŞIM

Köpeklerin Ölmesine Böceklerinkinden Daha Çok Üzülmemizi Açıklayan Kavram: Türcülük

Kimilerine göre kötü, kimilerine göre ise insanoğlunun en doğal duygularından biri türcülük. Arkadaş ortamında konusu açılsa sabaha dek konuşulabilir, öyle de tartışmaya açıktır. Biz de bu konuyu Ekşi Şeyler'de masaya yatırmak istedik. Bu sebeple her iki görüşü de size yorumsuz aktarıyoruz. Karar sizin...
İllüstrasyon: Pawel Kuczynski


İlk görüş

dünyanın en doğal duygusu.

bir kere "türcü değilim" diyen insan kendini otomatik olarak doğadan koparıp diğer türlerin üzerine koyar. yani türcü değilim diye bir şey yok. ya o şekilde türcüsün ya bu şekilde türcüsün.

bugün ikiyüzlülükle eleştirilen hayvan severlerin ekstra sevdiği kedi, köpek gibi hayvanlara bakarsanız büyük oranda insana bağımlı durumdadır. köpek mesela, doğada kendi halinde bulunan bir canlı bile değil. 30.000 yıl önce evcilleştirdik ve karşılıklı bir bağlılık geliştirdik. bunlar insanları görünce kaçmazlar, tehlike durumları hariç saldırmazlar (özel olarak saldırmak üzere yetiştirilenler hariç). aramızda karşılıklı bir güven ilişkisi var. bu ilişki on binlerce yıllık insanlık tarihinin en önemli kazanımlarından biri ve insanım diyen herkes buna saygı duymak zorunda.

Cosmos: A Space Time Odyssey / Nat Geo

işte bu yüzden danayı lezzetle yerken kedi-köpek yiyen asyalı görünce sinirleniriz. çünkü o kedi-köpekle bizim anlaşmamız var. şimdi sen onun üzerine bıçakla gittiğinde hayvan dönüp "biz böyle mi anlaşmıştık aq çocuğu, insan olmuşsun adam olamamışsın, sözünü tutsana gavat" dese verecek hiçbir cevabımız yok.

peki benim börtü böcükle aramda bir anlaşma var mı? kedi-köpekte olduğu gibi, rousseau'cu bir toplum sözleşmesi geliştirmiş miyiz? hayır. ben hamam böceğine "yemek yediğim çatal bıçağın üzerinde gezinme, mutfağıma ayakkabınla girme" demiş miyim? sivri sineğe "afrikadan aldığın ölümcül hastalığı bana bulaştırma" demiş miyim? kara sineğe "önce bokun üzerine konup sonra benim bebeğime verdiğim yiyeceğin üzerine konma" demiş miyim? hayır. böcekle, yılanla, çıyanla aramda hiçbir anlaşma yok. tamamen hobbes'cu doğa durumu, savaş hali. doğa durumunda etik olmadığı için etiğe aykırı davranış da yok. o sinek benim kanımı emdiği zaman nasıl bunu etik dışı bulmuyorsam, ben de o sineği yakaladığım yerde kulaklarından tutar geçmişini siker atarım, kimse de bana bir şey diyemez.

biz hayvanız arkadaşlar. ister düşünen hayvan deyin, ister sosyal hayvan deyin, ister hayvan oğlu hayvan deyin ama sonuçta hayvanız. diğer canlılardan faydalanırız. doğadaki birçok canlı türü arasında olduğu gibi simbiyoz, mutualizm benzeri ilişkiler kurarız. 

ben şimdi salak mıyım da gidip şu orospu çocuğuyla tamamen aleyhime olan unilateral bir anlaşma yapayım. 


ben neden şu tipini siktiğime "gel benim anamı sik ama ben sana dokunmayacağım çünkü türcü değilim:))))" diyeyim?


şu börtü böceği bi bizim gökdeniz seviyor, o da norman bates gibi adam zaten.

bu yediğimiz hayvan türleri için de geçerli. benim herhangi bir hayvana benzin döküp yakmamı engelleyen şey ne? benim geliştirdiğim etik. hayvan beni öldürdüğü zaman bu son derece normal karşılanıyor. bir hayvan çocuğa saldırınca kimse hayvanı suçlamıyor. ormanda bir yılan beni sokup öldürebilir ve bunda yanlış olan hiçbir şey olmaz. kimse hayvanı suçlayamaz. peki ben napıyorum, seni koruyan bir etik geliştiriyorum. aramızdaki anlaşmayı bozan insan varsa (henüz cezalar yeterli olmasa da) maddi manevi bir şekilde cezalandırıyorum. e o halde ben de senin yeri geldi mi etinden yeri geldi mi sütünden faydalanırım.

bu insan kibri de değil. bugünkü insan 200.000 yıllık bir tür ve biz egemenliği yeni yeni ele almışız. ulan besin zincirinden yeni çıkmışız. bu hayvanlar zamanında bizim canımıza ot tıkadı. sen benim atalarıma uyurken boşluğa düşme refleksi verecek kadar travma yaşatmışsan, ben hala bunun etkilerini yaşıyorsam, hayvan olarak sen de sütten çıkma ak kaşık değilsin. "ama senin beynin var" vesaire şeyler bahane değil. beynim varsa sana mı var aq, sen de evrimleşseydin. benden hızlı koşan hayvanlar bana saldırmak için kovalarken avans veriyor mu? o zaman beyin de benim beynim arkadaşım, neden evrimsel avantajımı kendim için dezavantaja çevireyim, keriz miyim? sabah akşam avlanacağına iki kitap okuyup kendini geliştirseydin. sorreh.

İkinci görüş

türcülük, insanın sahip olduğu bir ön yargıdan başka bir şey olmaksızın, insan türünün diğer türlerden daha üstün olduğunu var sayar. bu bilinçli bir söylem olmak zorunda değildir. insanlığın içine işlemiştir, her bir ediminde dışa vurulur. bu anlayış açıkça, insanın, insan hayatının ve insan haklarının diğer türlerden, hayatlarından ve haklarından daha önemli olduğunu ilan eder. bu durum doğal, hatta evrimsel bir dürtü olarak görülebilecek olsa da, eğer herhangi bir ahlaktan bahsedeceksek, türcülük ilk olarak kurtulunması gereken tutumdur. çünkü diğer türlü üzerine çalışılan her türlü ahlak, belli bir biyolojik türün öncelikleri ve dert edindiği rastlantısal noktalar etrafında şekillenen ve mevzubahis türün ilgilerini koruma altına almaktan başka bir işe yaramayan normatif önermeler bütünü olmaya mahkum kalır. ki ahlak, bir insanın belli bir zümrenin ayrıcalığı için çalışmasını isteyebileceği son şeydir.

tarih boyunca neredeyse bütün ahlak sistemleri insanı merkeze almıştır. 20'nci yüzyılla birlikte çevre etiği ve hayvan hakları gibi konular sıklıkla çalışılmaya başlasa da, binlerce yıllık oturmuş tavrın değişmesi, teorik olarak kabul edildiği takdirde bile, pek mümkün değildir.

türcülüğün temel problemi, hiçbir rasyonel temele dayanmamasıdır. barındırdığı ön yargılar açısından cinsiyetçilik ya da ırkçılıktan hiçbir farkı yoktur. bugün insanların büyük bir kısmı cinsiyetçiliğin ve ırkçılığın tam anlamıyla manasız olduğunu anlamış olsalar dahi, olası bir kızgınlık, bir parlama anında kafalarının içine işlemiş, çünkü içinde yetiştikleri, cinsiyetçi, milliyetçi ve ırkçı düşüncelerle karşı karşıya kalabiliyorlar. türcülük, bir şekilde bırakılan bir ön yargılar grubu olduğu takdirde dahi, bu durumu kişiye fazlasıyla yaşatacak kadar sorgusuz bir şekilde kabul edilmiştir. türcülük, açıkça, pek doğaldır. insan tabi ki insanı, ailesini, arkadaşlarını diğerlerinin önünde, özellikle de bir zürafanın, bir yılanın ya da bir güvercinin değerinin üzerinde görecektir. bunların altındaki temel motivasyon insanın işine yarayan ve kendisini daha iyi hissettiren şeylere olan yatkınlığıdır.

türcülük bu gibi primitif noktalarda büyük problemlere yol açacak bir yerde, zaten, değildir. ama günümüz et /tavuk/balık ve hayvan yan ürünleri endüstrisinin bu hale bu kadar tepkisiz, yüzsüzce ve utanmazca gelmesinin altında yatan türcülük, insanlığın en büyük ahlaki problemidir. türcülüğe yönelik bu gözü kapalılık, daha önce de belirtildiği gibi, diğer bütün ayrımcı ahlaki tutumlara sebep veren yegane ögedir. beslenme için diğer hayvanları öldürmek belli bir şeydir, onları öldürmek için üretmek ve öldürüldüklerinde maksimum verimi verebilsinler diye yaşatmak başka bir şey.

kobe eti denen, herkesin peşinde koştuğu 150 gramlık porsiyonu 200 dolar civarında olan nanenin elde edildiği hayvanlar şöyle yetiştiriliyor. kitlesel tavuk üretimine girmeye hiç gerek yok. bu ve benzeri video'ları izlerken rahatsız hissetmeyebilirsiniz. zaten türcülüğün bu derece egemen olduğu bir zaman ve kültürde bir şey hissetmemeniz normal. ama burada önemli olan bir şey hissetmeniz değil, bu ve bunun gibi durumların hiçbir ahlaki açıklamasının, hiçbir mantıklı zemininin olmadığını görebilmeniz. ancak bu takdirde türcülükten, türcülük sayesinde dünyaya ve ekosistemlere verdiğimiz zarardan dönülmeye başlanabilir, gerçek bir altruizm'e ve her bir canlı tür için daha kaliteli hayatlara ulaşılabilir.

tabi burada ahlaktan bahsettiğimiz her an karşımıza çıkan, çizgiyi nereye çekeceğimiz sorusu ortaya çıkıyor. hayvan ürünleri endüstrisi ne noktada var olmaya devam etmeli, diğer türleri kendi türümüzden farksız gördüğümüz zaman onlara olan sorumluluklarımızın sınırını nerede çizmeli? bu gibi sorular içerik dahilinde, o anki dinamikler gözetilerek cevaplanmak durumda tabi ki.

zaten hele durun. eğer sonsuza yakınsamıyorsa, daha o noktaya ulaşmaya bir hayli var.

Yorum sizin...