SİNEMA 26 Ocak 2021
47b OKUNMA     1153 PAYLAŞIM

İstanbullu Bir Rum Olarak Doğup, Hollywood Efsanesi Olarak Ölen Yönetmen: Elia Kazan

Kayserili, halıcı bir Rum ailenin İstanbul'da doğan çocuğunun Marlon Brando'yu sinemaya kazandıracağını ve Marilyn Monroe ile aşk yaşayan bir yönetmen olacağını kim bilebilirdi? İşte Elia Kazan'ın hayatı... Kimdir, filmleri nedir, hayatı nasıldır diyenler için gelsin.

marilyn monroe'nun ex aşkı, yılmaz güney'in hayranı, sean penn'in baş düşmanı, zülfü livaneli'nin aktörü , yaşar kemal'in dostu ve marlon brando'nun ustası... eliza kazan.

evet, dünyanın belki de en alakasız bu altı insanını tek bir ortakta birleştirebilecek kadar sansasyonlu bir hayata sahip inanılmaz bir yönetmen.

hazırlasınız elia kazan'ın masalsı hayatının bir özetine başlıyorum

kayseri kökenli, ticaretle -aslında halıcılıkla- uğraşan rum bir ailenin olarak, 'kazancıoğlu' soyadıyla istanbul'da doğdu. elia henüz dört yaşındayken ailesi ile new york'a, harlem'deki yunan mahallesine göç etti.

babası new york sokaklarında fes ile dolaşacak kadar kültürüne bağlı bir adamken, annesi tam tersine oğlunun amerikan kültürü ile asimile olmasını isteyen bir hanımdı. tabi ki annesinin isteği üzerine williams collage'a girdi. bu okulu bitirdikten sonra, yale üniversitesi drama okuluna devam etti ve dönemin radikal sol görüşlü tiyatro topluluğu group theatre'a katıldı. tam bu dönem aktif olarak siyasetle uğraştı, sol fraksiyonların hepsini denedi, fakat bu süreç bir buçuk yılın ardından kapandı. artık aktif olarak siyasetle uğraşmadı ama sıkı bir komünist olmaya devam etti.

1940'ta broadway'de tiyatro yönetmenliğine başladı ve hayatının bu döneminde arthur miller, tennessee williams gibi efsanevi yazarlarla sıkı fıkı oldu. hatta bir rivayete göre, marilyn monroe ile arthur miller'dan önce kısa ve şiddetli bir ilişki yaşadı. broadway'de başarısını ispatladıktan sonra hemen hollywood'a temiz bir geçiş yapıp, 1949 yılında gentleman's agreement filmi ile en iyi film oscarını kazandı ve hemen peşine 1951 yılında a street car named desire ile marlon brando'nun kariyerine müthiş bir ivme verdi -ki bu ivme brando ölene kadar sürer.

1950'lere geldiğimizde komünist geçmişi ile başı belaya girdi ve hayatı tamamen değişti.
soğuk savaş döneminde abd temsilciler meclisi tarafından bir kurul toplandı. bu kurula amerikan karşıtı faaliyetleri izleme komitesi (huac) adı verildi. bu kurulun amacı, joseph mccarthy öncülüğünde anti-komünist bir propaganda yürütüp, bütün önde gelen aydınları sorgulamak ve yargılamaktır. ve nihayetinde soğuk savaşın sonuna dek sürecek meşhur cadı avı bu süreç ile başladı.

bu konu ile daha detaylı bilgi isteyenler için, kan ve para'nın yazdığı müthiş yazıyı tavsiye ederim.


cadı avı sırasında sorgulanan elia kazan, başlarda dirense de daha sonra pes edip komiteye önce sekiz tane, daha sonra bir çok meşhur komünistin ismini verdi. bir rivayete göre 20th century fox sözleşmesini yenilememekle tehdit edip, baskı yapınca isimleri öttüğü söylenir. bilemeyiz. sekiz komünisti fişleyen elia kazan, kendini 'komite zaten bu isimleri biliyordu, ben formalite icabı verdim abi' tarzında bir savunmaya geçmiş fakat işin gerçeği, bu fişlemeler ile bazılarının kariyerlerini yıkıp, yerle bir etmiştir. bu isimler arasında group theatre'den arkadaşları clifford odets, j. edward bromberg, lewis leverett, morris carnovsky, phoebe brand, tony kraber, ted wellman ve paula miller gibi isimler vardı. bir çok aktör, yapımcı, yönetmen ve senaristin kariyerini ve belki hayatını sonsuza kadar bitiren bu olay sonrası bütün oklar elia kazan'ı işaret etti ve yönetmen ölümüne dek sürecek bir linç kampanyasının merkezine oturmuş oldu.

ilerleyen yakın günlerde, orson welles kendisine "elia kazan bir haindir, bütün arkadaşlarını new york'ta daha yüksek maaş ile çalışmak için mccarty'e sattı ve ödül olarak on the waterfront'u kazandı" mealinde bir cümle ile eleştirmiştir:

Orson Welles, Elia Kazan hakkında


arthur miller da, cadı kazanı oyununu yazıp sahneleyerek eski dostunu ağır bir dille eleştirip, mahkum etmiştir.

fakat elia kazan, daha sonraları yaptığı açıklamalar ile yaptığından hiç pişman görünmeyen bir tavır takındı. arkadaşlarını fişlemesinden dolayı pişman olmayan bir hava ile asla özür dilemedi. hatta kendisine bir gazetecinin sorduğu "bu kadar genç görünmenizi neye borçlusunuz?" sorusuna, "düşmanlarıma" cevabını vererek sürekli komüniteye meydan okur bir tavır takındı.

ilginç şekilde kariyerinde sanatsal olarak bir zarar görmedi ve büyük filmler çekmeye devam edip, brando'nun başrolünde oynadığı on the waterfront filmi ile en iyi yönetmen oscar'ını kazandı.

kazandığı an


ardından james dean'in başrolünde oynadığı east of eden ile cannes, altın küre gibi büyük ödüllere oynadı ve yine kazandı. o dönem kazan'a karşıt grup bunu 'ispiyonculuğun nimetlerinden en iyi şekilde yararlanmak' olarak açıklasa da oldukça fazla bir izleyiciye ulaşan bu filmler, eleştirmenler tarafından sanatsal olarak olumlu karşılandı.

1976 yılında, robert de niro ve jack nicholson gibi isimleri kadrosunda barındıran son filmi the last tycoon'u çekene kadar, arada çektiği baby doll, viva zapata, america america (anadolu'dan abd'ye göçen iki arkadaşın hikayesi) the visitors gibi filmler ile birçok ödül ve takdir kazandı ve nihayetinde inzivaya ayrıldı.

artık özüne dönüşü ve dünya sinemasını desteklemeye kararlı kazan, sık sık türkiye'yi ziyaret edip, türk edebiyat ve sinemasını çokça destekledi ve reklamını yaptı. hatta 1983'te hayranı olduğunu söylediği yılmaz güney'in duvar filmi setini ziyaret etti ve geriye, yılmaz güney ile kırık türkçesiyle sohbet ettiği eğlenceli bir an bıraktı.

elia kazan'ın yılmaz güney ziyareti


1997 yılında zülfü livaneli'nin hazırlayıp sunduğu aklın yolu programına konuk olup, yaşar kemal ile dostluğu, istanbul ve türkiye sevgisi hakkında samimi açıklamalarda bulundu. elia kazan'ın tüm samimiyeti ile sohbet edip, kısa bi hayat dersi verdiği bu program youtube üzerinden izlenebilir. hatta zülfü livaneli daha sonra elia ile yolculuk kitabını kaleme alarak, okuyucuyu elia ile başbaşa bir yolculuğu çıkardı.

aklın yolu elia kazan


1999 yılına geldiğimizde akademi, yaşam boyu başarı oscar'ını elia kazan'a vermeye karar verdi

hollywood'da çalışan meslektaşları arasında böylesine kötü şöhrete sahip bir yönetmene bu ödülün layık görülmesi epey sansasyon yarattı. ödül töreninin yapılacağı gece, yaklaşık beş yüz kişilik bir grup ellerinde pankartlar ile akademiyi protesto etti. fakat kararından vazgeçmeyen akademi, robert de niro ve martin scorsese'nin elleriyle ödülü elia kazan'a teslim eti. normalde seyircinin ayakta alkışladığı bu ödül devir teslimi esnasında salonun bir kısmı ayağa kalkarken, speilberg, jim carrey, laura dern gibi aktör/aktristler ayağa kalkmadan oturarak alkışladı ve hatta nick nolte, ed harris,ian mckellen gibi bazı aktörler hiç alkışlamayarak ve somurtkan bir ifade tepkisini koydu. ve böylece oscar tarihinin en garip ödül seremonilerinden biri gerçekleşmiş oldu. ödül töreninden sonra, fişlenen komünistlerden leo penn'in oğlu sean penn de elia kazan'ı asla affetmeyeceğini söylediği sert bir açıklamada bulundu.

elia kazan, oscar'ı kabul ediyor


bu törenden sonra tamamen sessizliğe büründü dört yıl sonra, 28 eylül 2003'te manhattan'daki dairesinde doksan dört yaşında vefat etti.

elia kazan geriye sansasyon dolu ama bir o kadar görkemli bir hayat, birçok düşman ve unutulması imkansız filmler bıraktı.