Interrail Yaparken Özellikle Dikkat Etmeniz Gereken Hususlar
öncelikle nasıl bir interrail istediğinize karar verin
nerde yatıp nerde kalkacağım belli olsun, eşşek gibi gezesim var uykumu iyi alayım, günde 2 kez yıkanmalıyım, benim için yurt dışının en önemli tarafı yediğim yemek, her gece çıkayım ve sabah uyandığımda kendimi tanımadığım hemcinslerimle aynı odada bulmayayım, sokakta sabahlayasım yok ya da ne bileyim ortak banyo bana uymaz falan gibi dertleriniz varsa gayet basit hazırlanın, yanınıza çadırdı uyku tulumuydu yük etmeyin, belli yerler haricinde hostel ya da camping olayına girmeyin. kendilerine 800-900 euro civarı taktığımız için bulunma paranoyasıyla şu an adını belirtmek istemediğim ucuz otel zincirlerinden birine kapağı atın ve 2 kişilik odaya 3, bilemedin 4 kişi girerek kaçak konaklamak suretiyle deli gibi tasarruf edin. kesinlikle aynı paraya, hatta bazen daha ucuza gelecek ve konfor farkına inanamayacaksınız, şanslıysanız kapasite sorunundan payınıza ekstra yataklı odalar bile düşebilir. hatta işi iyice çığrından çıkarıp altın kakmalı mobilyaları falan olan butik otellerde de böyle kalın, durumu resepsiyonistin gözüne gözüne soksanız dahi kılları kıpırdamıyor. yüzsüz olun.
çok fazla düşünmeyin
10 gün içinde karar verip yola çıkın, o kadar kısa sürede mümkün değil diyenlere inanmayın. insanlar saçmalamaya çok meyıllıdır, kulaklarınızı tıkayın ve bildiğinizi yapın. verdiğiniz kararın ani olmasına falan bakmayın. interrail her türk gencinin aklına mutlaka gelmiş ve dillendirilmiş bi olaydır ama nedense bi türlü kağıda dökülmez, sizi motive edecek bişey bekleyin; mesela yunan adalarına gitmek isteyip bunun için bilanço çıkardıktan sonra sözkonusu planı hıncal uluç'la seviyeli bir beraberlik yaşamadan gerçekleştiremeyeceğinizi anladığınızda bilin ki sizi interrail paklayacaktır. her türlü aksiliğe ve sürprize de hazırlıklı olun, gelmesi yüzde 1 milyon olan birinin gelememesine de, imkanı yok dediğiniz insanları yanınızda bulmaya da.
uçakla gidin, uçakla gelin
allahın yunanistan'ında vakit kaybetmeyin, hele ki yeşil pasaportunuz varsa yunanistan için vize alıcam diye hiiç kaşmayın, hiçbir yerinin karşıyaka sahilinden ya da girne bulvarından bi farkı yok. tanıdık birilerini bulun, araya sokun, biz vergiler dahil gidiş dönüş 90 euroya açık bilet alıp istikametlerimizi günlerimizi kendimiz seçtik, üstüne bi de dönüşte arkası boş olan uçakta kişi başı 3'er kişilik yer kapıp uyuduk. akıllı olun, doğru seçimler yapın.
sinirlerinizin fazlasıyla yıpranmasına hazırlıklı olun
mümkün olduğunca ezik ve ne deseniz he diyen insanlarla yola çıkmaya bakın (artık ne kadar eğlenirsiniz bilemem). eğer birden fazla aşırı baskın karakterli insan olarak bu yola baş koyduysanız ottan boktan kavga etmeye, birbirinize saç kurutma makinesi fırlatmaya falan hazırlıklı olun. en son kendini kaybetmiş pasaportunu camdan fırlatmaya çalışan birini sakinleştirmeye çalıştım örneğin. deliler gibi eğlenirken bi yandan da birbirinizi yiyeceksiniz ve bu durum gitgide daha da eğlenceli bir hale gelecek, baştan böyle olacağını bilin ve yola çıkmadan önce insanları karşınıza alıp kavga edersek anında unutalım günümüz kötü geçmesin vs deyin. ciddi anlamda ise yarıyor. işin kötüsü tek problem siz ve yakın çevreniz olmayacak zira batı avrupalıların kıvrak zeka eksikliği denilen şey öylesine söylenmiş diil, gerçekten var ve birazcık olsun asabı bir insansanız deli olmamanız işten bile değil. insanların salaklıklarına mümkün olduğu kadar sinirlenmemeye çalışın.
örneğin: hiçbirinde bir şey yiyemediğiniz 3 aktarma ve 10 saatlik yoldan sonra indiğiniz garda yemek namına sadece mcdonald's'ın bulunduğu korkunç bir durumda, kalacağınız yer belli olmadığı için öküz ölüsü gibi çantalarla garın çevresinde restoran arayacak haliniz yoksa ve siz 4. sınıftan beri mcdonald's yememiş, bir ömür boyu daha kendisinin sınırlarından içeri duhul etmek istemeyen bi insan olarak karnınızı orda doyurmak talihsizliğine düştüğünüzde tüm bu aksiliklerin üstüne patatesin yanında ketçap veren, ketçap istemiyorum mayonez verin dediğinizde mayonez için para isteyen, nası yani ketçap bedava mayonez parayla mı sorusunu evet diye yanıtlayan, orta yol bulma isteğiyle siz benim ketçabimi alın bana mayonez verin kardeşim ketçap istemiyorum ben dediğinizde ketçabi alıp mayonez vermeyen, sınırden çıldıracak gibi olup ve inatla 40 cent ödemeyip tamam lan ver ketçabi dediğinizde önünüze 5 (yazıyla beş) adet ketçap dizen lavuk kasiyere 5 tane ketçap verene kadar 1 mayonez vereydin ya a angut diyemeyip öylece bakakaldığınızda, ınternational travels bölümünde ingilizce konuştuğunuz gişe görevlisi size ingilizce bilmediğini beyan edip ınternationalda ne işiniz var o zaman sorunuza sinirlendiğinde, beraber bara gittiğiniz süper ortam çocuğu takılan hostel komşularınız giriş parası karşılığında aldıkları bileti çöpe atarak parayla içki alıp siz beleş içkilerinizi içerken mal mal baktıklarında, adres sorduğunuz uber alles almanlar arka sokağa gitmek için otobüse binmeniz, bunun için de otobüs terminaline gitmeniz gerektiğini söyleyip şehrin öbür ucundaki otobüs terminalini gösterdiklerinde, 2 farklı kredi kartıyla ödeme yapmak durumunda kaldığınızda kasiyer size hayatında ilk defa böyle bir şey duyuyormuşcasına baktığında, kredi kartınızın arkasında imza olmadığı için ödemenizi reddedecek, bizim ülkemizde imza kullanılmaz parmak basıyoruz biz dediğinizde inanacak, kart arkasındaki imzayı taklit etmek çok zormuş gibi dünyanın en güvenli yönteminin bu olduğunu iddia edecek ve şifre lafını duyduğunda amerika'yı yeniden keşfetmiş gibi bakacak insanlarla muhatap olduğunuzda türklerin ne kadar zeki, ne kadar müşfik, ne kadar mukaddes insanlar olduklarını bir kez daha anlayacak, urfa istediğiniz yerde önünüze adana geldiğinde cennet yurdumun güzide kebapçılarını, gece son metrodan inen insanları görünce sıcacık evlerine ve dolu buzdolaplarına koştuklarını düşünüp güzelim evinizi, küf kokulu çarşaflara uzanınca tertemiz yatağınızı, param biter diye düşünüp beğendiğiniz bilmemkaçıncı çantayı almayınca babanızı, kaldırım üstünde soğuk makarnaya talim edince annenizi, yol arkadaşlarınız tepenizde ciyak ciyak bağırınca geride bıraktığınız o sessiiiz sakiin mülayim dostlarınızı, mütemadiyen ayaklarıyla birbirlerini okşamak suretiyle 3'er 5'er kişilik yer kaplayan antipatik çiftlerle aynı kompartımanda 7 saat geçirince sevdiceğinizi, öğlen vakti zeyna ve şeker kız candy yayınlanan televizyonlara maruz kalınca seda sayan'ı, yolda gördüğünüz alelade bi kadının üstündeki etekten o esnada yurdunda, sıcacık evinde, ailesiyle akşam yemeğini yemekte olan bi arkadaşınızda daha olduğunu düşündüğünüzde arkadaşınızı, evinde olduğunu düşünüp evinizi, ailesiyle sofrada olduğunu düşünüp.. amaan.. otu boku, herşeyi özleyeceksiniz. shuffle'da metin arolat bile çıksa hüzünlenecek bir şey bulacaksınız (aah bir zamanlar merve ildeniz vardı.. birbirlerinin üstüne yoğurt döküp yalarlardı..)
ayrıca o laçka olan sinirlerle dünyanın en saçma esprilerine ya da metroda karşınızda oturan adamın kravatına gözünüzden yaş gelene kadar gülmeye falan da hazır olun.
türklerin yoğun olarak bulundukları yerlerde size sağlanacak kolaylıkların yanında abuk subuk olaylara da hazırlıklı olun. berlin uçağında kadının teki 5 aylık bebesini kucağıma verdi ve inişte köpeğini teslim alma derdine düşüp çocuğunu bende unuttu. böyle de manyaklar var.
ucuz diye şehir dışında kalmayın
kendinizi leverkusen'de, heysel'de, roma'nın 50 km dışında ve ilk metro durağına gidecek trene binmek için ulaşmanız gereken tren istasyonuna yürürken fare ölüleri üzerinden atlayarak geçeceğiniz gübre kokulu otoban kenarlarında bulabilirsiniz. aman diyim.
(bu kural bi tek amsterdam'da geçerli değildir, şehir dışındaki ibis'te kalın, hem odaya 2894529454 kişi girseniz de kimse çakmaz, hem otel gereğinden fazla lüks hem de her dakka schiphol'e shuttle var, schiphol'den şehiriçine giderken interrail bileti geçerli üstelik.)
- güneyde locker'lara güvenmeyin. onlar yoook.
- biletlerinizin üstüne iyi bakın, kalkış garınızın adından emin olun, abuk subuk yerlerde tren kaçırıp lanet etmeyin.
- en güvenilir arkadaşınız lonely planet olsa da dikkatli olun. cadde numaraları bazı baskılarda yanlış verilmiş, yanlış taraflarda yaldır yaldır gezmeyin.
boğazınızdan kesmeyin
en büyük eğlenceniz yemek yemek olacak. yalnız dikkat edilmesi gereken en önemli husus acıkmadan da bişeyler alıp atıştırmanız gerektiği, zira karnınız deliler gibi aç değilken akşam yemeği yiyeceğiniz yere dair kararı daha mantıklı bi şekilde verebiliyorsunuz, neresi ucuz diye gezecek haliniz olsun, aksi takdirde açlıktan gebererek ilk gördüğünüz lüks restorana saldırıp otele verdiğiniz paranın 2 katını yemeğe yatırabilir, sanki babanız yanındaymış gibi masayı donattırabilir, sonra da mariah carey'nin oturduğunuz masada yemek yerken çekilmiş resmini görüp ilerleyen haftalarda içinde bulunacağınız ekonomik durum hakkında deriiin düşüncelere dalabilirsiniz.
kimi zaman 2 gün yıkanmamış 3 gün üst üste aynı kıyafetleri giymiş halinizle oturduğunuz masaya hiçbir garson uğramayabilir bile.
(kıssadan hisse: interrail illaki kilo verilecek bi platform değildir, yiyin ve yayın, 3 kilo alıp döndüm hiç de pişman değilim)
- barcelona'ya giderseniz mutlaka hiko'nun hostelinde kalın. ömrünüzde böyle bi insanoğlu daha görmemişsinizdir ve onu tanımadıkça görmeyeceksinizdir. sinyorita machu (ya da macho?) ile de illaki tanısın. (pl ramon berenguer el gran 2 12pa 503 08002 barcelona)
- düzen takıntınız falan varsa acilen ara vermeye bakın. aynı şekilde aşırı titiz arkadaşlarınıza da bi çözüm bulun, yola çıkmadan önce yanlarına domestos almalarını engelleyin, son ana kadar çantalarını kontrol edin.
müzeler mevzusu
hakkında herhangi bir fikrinizin olmadığı konularda müze gezmekten hoşlanmıyorsanız, daha önce adını duymadığınız bi heykeltraşın açıklamaları anlamadığınız bi dilde yapılmış eserlerine 1 saat harcamak size cazip gelmiyorsa, belki de biraz odunsanız, louvre'u uffizi'yi bilmemneyi daha önce görmüş olup bi daha gitmek için herhangi bir istek duymuyorsanız, yanınızda götürdükleriniz de kaderin bir cilvesi olarak tam teşekküllü kültür mantarlarıysa kendi yolunuzu kendiniz çizin. alışveriş yapın, aldığınız muhteşem çantaları gösterdiğiniz arkadaşlarınızın gözlerinde o mutsuz entel bakışını görün ve ömür boyu gam yemeyin. ya da programı bizzat kendiniz yapıp gece treniyle gitmek suretiyle yarı uykusuz geçirdiğiniz gecelerin ertesine daha önce gördüğünüz şehirleri koyarak sıcacık düşünüzü alıp öğlene kadar uyuyun. o da olmadı yanınıza bi şişe bakkal şarabi, ipod ve bestseller bi kitap alıp yeşillik bi alana çöreklenin. hepsinden daha çok eğleneceğiniz kesin.
gece hayatı
gece hayatının ayrı bir başlık konusu bile olamayacağına, eğlencenin çoğu yerde geceleri müzik çalınması belediye kararıyla yasaklanmış olan gümüşlük'ten bile aşağılarda seyretmesine, türklere sorulan salak sorulara, yurdumun kırolarının bile yeri geldiğinde ne kadar güzide insanlar sayılabileceğine, hepsine hazırlıklı olun. ve türk olduğunuz, istanbul'da yaşadığınız, eğlencenin ne olduğunu bildiğiniz için, rakı için, boğaz için, nevizade için, hepsi için şükredin. ümit besen için de şükredin kimi yerlerde hislerinize tercüman olacak.
dikkatli davranmazsanız su ciddi bir problem olabilir
musluk suları her yerde içiliyor ama çoğu yerde tadı berbat. tabii zamanla tat mat görecek haliniz kalmayacak, yine de sabah doldurup çıktığınız sular biterse türkler tarafından işletilen büfe/restoran/fırın bulmaya çalışın. almanya'da çok zorlanmayacaksınız, oralardan alacağınız şaka, hayat ya da erikli sadece lezzetli olmakla kalmayıp marketten alacağınız herhangi bir evian'dan çok daha ucuza gelecektir hemşehri ayağına. memleketleriyle alakalı bişeyler gösterip bam tellerini titretin, merhaba'dan sonraki ilk lafı türkiye'den mi geldiniiiz, istanbullu musunuuuz, yoksa kadıköylü muu olan bi büfeciye fenerbahçe şapkası gösterip 2 euroluk suyu 50 cente aldım örneğin ve yanımdakiler aynı indirimden yararlanamadı. hazırlıklı gidin, öylelerini bulduğunuzda toptan alışveriş yapın. musluk suyunun tadının en kötü olduğu ülke ispanya'dır ancak bu durum size çok koymayacak zira su otomatlarından avrupa'nın geri kalanının yarı fiyatına su temin etmek çok kolay. avusturya'da ise işi gücü bırakıp devamlı su içmek isteyebilirsiniz musluk suları değme kaynak suyundan daha güzel. diğer ülkelerde -özellikle fransa'da- sabahları çantanızı boşaltıp içine şişelerce su koyun. başlıca içeceğin su olduğundan bihaberler allahsızlar.
- arkadaşlarınıza kafalarına vura vura mont, şemsiye, svetsort, allah ne verdiyse aldırın. ben ne kavgalar gördüm şemsiye dışında kalanların iğnelemeleriyle başlayan, 5 derecelik trenlerde donanların sızlanmalarıyla alevlenen...
- omurgası kayana, burnu akana, sağlam dizinizde de baş gösterecek menisküse.. hepsine hazırlıklı olun ve işe yarayın, fazladan çanta taşıyın, vitamin bulun, topallamayı eğlenceli hale getirin, yanınızda bol bol etol fort bulundurun.
- bazen öyle bi dağılacaksınız ki hiç değişmeyen tek eğlenceniz insanların yüzlerine gülümseyerek annelerinin para karşılığı cinsel münasebette bulunan baağyanlar olduğunu belirtmek olacak. yine de dikkatli olun, kel alaka yerlerden türkler fırlıyor. fütursuzca küfretmemeye bakın, ana avrat düz gittiğiniz adam hem türk hem de dünyanın en kibar adamı çıkıp her işinize koşarak kendisiyle aynı vagonda geçirmek zorunda kalacağınız 5 saat boyu sizi vicdan azabından vicdan azabına sürükleyebilir. terbiyeli olun.
- ülkenizden haberleri ulaştıracak insanları iyi seçin, ince eleyip sık dokuyun, magazin haberlerinden sorumlu kıldığınız kişi size tuğba özay'ın hapse girdiğini söylemeyen, magazinde tek konunun selülit olduğu iddiasında bir kalleş çıkabilir, canınız çok sıkılabilir gurbet ellerde.
- her şey bitince hep beraber oturun ve yol boyu tanıdığınız acayip insanların listesini çıkarın. boğulana kadar güldükten sonra sakinleşin ve fark edin ki; hepsini toplasan bir türk etmez.