PSİKOLOJİ 20 Ağustos 2025
7,7b OKUNMA     107 PAYLAŞIM

Instagram'da Mutlu Mutlu Hayatları Görüp Morali Bozulanlara İyi Gelecek Bir Teselli

Instagram, TikTok veya Facebook'ta milleti sürekli tatil yapar veya hobileriyle uğraşır halde görüp üzülüyor musunuz? Kendi hayatınızı sorgular hale mi geliyorsunuz? Size iyi gelecek bir yazıyı şuraya bırakıp kaçalım o zaman.

zannediliyor ki:
herkes mutlu
herkes geziyor
herkesin işi şukela
herkesin çocuğu harika
herkesin ilişkisi sorunsuz
hobiler havalarda uçuşuyor.
millet etkinlikten etkinliğe koşuyor.
bütün dünya ütopik bir hayatı yaşarken, sen distopyanın ortasında kuruyorsun.

öyle değil elbette. gerçekte 5 dk önce ağlamış makbule, partneriyle kameraya diş macunu reklamı çekermiş gibi gülümsedikten sonra kavga etmeye devam ediyor. iş yerinde mutsuzluktan geberen osman takım elbisesiyle boydan çekilmiş fotoğrafını özlü bir söz eşliğinde paylaşıyor. okul müdürünün, “çok uyumsuz. sınıf arkadaşlarını derste sabote ediyor. biraz da şımarık” dediği berkecan, ailesi tarafından “aman da benim ultra başarılı paşa oğlum” açıklamasıyla instagram’da kutsanıyor. cep telefonundan kafasını kaldırmayan, kimseyle tek kelime konuşmayan erol, ilişki koçluğuna soyunuyor. bihter ziyagil gibi işsizlikten her yere, herkese saran sibel, sağa sola çemkirdikten sonra cilveli cilveli makyaj videosu çekiyor. türlü çeşit evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık işine bulaşmış veli, x’te ahlak üzerine aforizmalar yağdırıyor. bu arada herkes, herkese istediğini söyleyebileceğini, istediği saygısızlığı yapabileceğini, istediği gibi başkalarının hayatına ya da tercihlerine burnunu sokabileceğini düşünüyor. herkes çok ahlaklı, çok bilge, çok ermiş, çok görmüş. ama nedense dünya, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı son sürat gidiyor.

dünyamız tam olarak bu kadar sahte. sürekli başkalarının merak edildiği ve kıyaslamalar yapıldığı bir döngünün içinde sürüyor hayat. her şey biraz daha fazla ilgi, beğenilme, fayda görme üzerine kurulu. bu pastadan en çok payı alanlar, en mutlu zannediliyor. bir kadın / adam, toplum tarafından genel kabul görmüş güzellik standartlarının üzerindeyse, iyi kazanıyorsa, yanına yakışan bir partneri varsa ve sosyal medyada çok kişi tarafından takip ediliyorsa, o’nun mutlu olduğu varsayılıyor. “o, bunlara sahip. peki ben neden değilim?” düşüncesi, insanlarda iki ayrı uçta hayat buluyor: kişi, ya kendisinden iyice uzaklaşıp, değersiz hissediyor ya da bunu kıskançlık penceresinden algılayıp öfke saçmaya başlıyor. mutluluk ya da mutsuzluk bir borsa değeri gibi sanki. sosyal medya borsası…

aslında gerçekten mutlu olan insanlar, bunların hiçbiriyle alakadar olmayıp, sadece kendi küçük hayatlarına, işinlerine, ilgi alanlarına ve ailelerine odaklanan kişiler. onlar için mutluluk küçük şeylerde, anlarda: zaman ayırıp okudukları kitap, bir arkadaşla oturup iki satır dertleşmek, gülmek, çocuğunun kendi başına başardığı bir şeye sevinmek, küçük bir haftasonu tatili yapabilmek, günü bir şeyler üretmiş olarak tamamlamak, zor durumdaki birinin hayatına dokunmak, canlıları sevebilmek, işini iyi yapmış olmak, yürürken peşine takılan kedinin başını okşamak, güzel bir yemek yemek ve hatta bazen sofraya yemek koyabilmek, sabah uyanıp, hâlâ sağ ve sağlıklı olduğunu bilmek. üstelik bu saydıklarıma bir sürü ekleme yapabiliriz. gerçekten bu kadar basit. her şeyin sahte olduğu bir dünyada, az sayıda kalmış gerçeklere, sadeliğe, sevgiye tutunarak yaşamak; mutluluk aslında bundan ibaret.

elbette ülkede olup bitenler hakkında sosyal medyada sürekli önümüze düşen moral bozucu haberlerin de çok büyük etkisi var bu depresyonda ama insanlar esas olarak; doyumsuzlukları, amaçsızlıkları, sahip oldukları şeyler için şükretmeyi bilmedikleri ve kendilerini sürekli başka hayatların izleyicisi konumuna soktukları için depresyona giriyorlar. mutlu olmak için nedenlerimiz, bizi mutsuz eden nedenlerden çok daha fazla. bizi ilgilendirmeyen, ilgilendirmemesi gereken şeylere “bana ne?!” deyip, sadece kendi hayatımızı güzelleştirmeye ve sahip olduğumuz her şey için minnettar olmaya odaklandığımızda hayatı ve mutluluğu algılayış biçimimiz de değişiyor. işte o zaman meraklı ve kıskanç bir izleyici olmaktan çıkıp, gayretli ve mutlu bir başrol oyuncusuna dönüşüyoruz.