SAĞLIK 23 Ekim 2018
20,7b OKUNMA     695 PAYLAŞIM

İnsanlık Hakkı Olduğu Kadar Sömürüye de Açık Bir Sağlık Sorunsalı: Ötanazi

Ölme hakkının detaylı tanımı ve uygulanması halinde nelere yol açabileceğine dair güzel tahminler.
iStock

ötanaziyi iki türlü değerlendirmek gerekir:

i) aktif ötanazide durum

kurtarılma ihtimali mümkün görünmeyen hastaya "öldürücü madde" verilerek yaşamına son verilmesi halini değerlendirelim. öncelikle hakkın buradaki görünümü insanca yaşama hakkı ile sıkı ilişki içindedir. hastalık ve hastalığın ağır seyri nedeniyle buna dayanmakta güçlük çeken hastaya bu tip bir hak tanınmalıdır. ancak bu işlemin yapılabilmesi için hastanın akıl ve ruh sağlığı bakımından buna icazet verebilecek ölçüde ayırt etme gücüne sahip olması gerekir. aynı zamanda medeni hukuk açısından da fiil ehliyeti bakımından "tam ehliyetli" bir hastadan söz etmeliyiz.

öte yandan önceden verilen aktif ötanazi talebinin hukuken geçerli sayılmaması da gerekir. örneğin sağlıklıyken, resmi (örneğin noter huzurunda) ya da el yazılı bir mektupla "şu koşullarda eğer ayırt etme gücümü kaybetsem bile üzerimde aktif ötanazi işlemi yapılmasını talep ediyorum" şeklindeki bir beyanın kabul edilmemesi gerekir. çünkü hastalığın ağır seyir döneminde kendisini ifade edemeyen hastanın hala aynı fikirde olup olmadığını anlamak mümkün değildir.

peki ayırt etme gücüne sahip olmayan ve hastalığı çok ağır seyreden, ölümüne ramak kalmış hastaların durumu ne olacaktır? işte bu durumda ağır bir prosedür işlemeli ve hekimlerle hukukçulardan bir komisyonun raporu neticesinde hızlı işlemeye müsait bir mahkeme kurulmalı, bunun sonucunda da aktif ötanazi kararı verilebilmelidir.

bunun dışında aktif ötanaziye sıcak bakmıyorum. 


ii) pasif ötanazide durum

aktif uygulama olmaksızın, tedavi maksatlı ilaç alımının kesilip/makinelerin kapatılıp hastanın tam anlamıyla ölüme terk edilmesi halini değerlendirelim. pasif ötanazi tedaviyi reddetme hakkı ile sıkı ilişki içindedir. kaldı ki medeni kanunumuzda da kişilik haklarının korunması hususunda geniş bir yorumlama yaparsak eğer; kişilerin vücuduna ilaç ve madde verilmesi onların hür iradelerine bırakılmıştır. ancak, örneğin baygın bir hastaya tıp bilimi kuralları çerçevesinde acil müdahalede bulunulması bu kapsamın dışındadır. dolayısıyla zaten pasif ötanazi hakkı mevzuat sisteminin engellemesine çok dar anlamda takılabilir. şahsi görüşüm pasif ötanazinin tartışmaya daha kapalı olduğu ve kişilik haklarıyla doğrudan ilişkili olduğu yönünde. ancak aktif ötanazinin daha hızlı ve bu yolla sonuç almanın daha kolay olması sebebiyle pasif ötanaziden önce tüm ülke hukuk sistemlerinde tanınması taraftarıyım.

ekstra olarak bir de başka bir değerlendirme yapmamız da gerekir:


iii) hekim destekli intihar

bilhassa acısız ve hızlı ölümü mümkün kılan bir projeyi(örneğin hastanın sadece tek bir tuşla kendi ölümüne karar vermesi hali) sistematize eden hekimin, intihar için hastaya uygun koşulları sağlaması halinde ise hukuken sakıncalı bazı haller mevcut. örneğin birçok cinayete intihar süsü verilebilmesinin kolaylaştırıldığı bir sistem gibi göze görünmektedir. ancak yine de ağır prosedürler altında hukuken sağlanması gereken bir haktır.

sonuç olarak ötanazi, insan hakları hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi gereken ve insanca yaşama hakkının fiilen kullanılmasının bir sonucudur. tüm ülke hukuklarında tanınması gereken bir haktır.


ötanazi, olup olmaması biraz da nasıl olacağına bağlı bir haktır

bazı otoritelerin karar verme konusunda yaşadığı sıkıntı da bundan kaynaklanır. burada hayır katiyetle olmaz şu an buna aykırı çünkü diyenlerin görüşlerinden bahsetmiyorum.

kişinin yaşam hakkından vazgeçmesi ve bunun tıbbi yollarla yapılmasının önü açıldığı takdirde özellikle tıbbın (ve buna bağlı olarak diğer alanların: psikoloji, politika, din...) nasıl bir seyir izleyeceği öngörülmeye çalışılacaktır. ötanaziyi savunurken kullanılan argümanlardan birisi son yüzyılda tıbbın bireyin isteklerini yok sayarak yalnızca kişiyi yaşatma üzerine kurulu olduğu (çoğunlukla demek daha doğru olabilir, bazı durumlarda kişinin acısını azaltmaya yönelik müdaheleler var). bazı durumlarda bireyler acıları azaltılmış bir biçimde yaşamaya devam ediyorlar, bu da ne istedikleri gibi yaşamalarına ne de ölmelerine izin veriyor. tıbbın insanı yaşatmaya yönelik çabaları onun için itici bir güç ve sonuçları, katkıları inkar edilemez derecede büyük.

bugünse insanlık tıptan başka bir şey bekliyor

yaşattın, acımı azalttın ama artık bunlar yetmiyor. öldür. buradaki mesele, tıbbın bu felsefi değişimden nasıl etkileneceği. bu itici gücü kaybederse ne olacağı, doktor ve hasta ilişkisinin ne yönde gelişeceği ve en önemlisi ne gibi kötü sonuçlar doğurabileceği. kafamız biraz yerindeyse hiçbir şeyin mükemmel sonuçlar doğurmasını beklemeyiz. ötanazi hakkı kabul edildiğinde bunun "iyi" denebilecek sonuçları olduğu kadar"kötü" sonuçları da olabilir.

bireyin kendi yaşam hakkından vazgeçmesi durumunda işler gayet rayında olabilir. (bu açıdan toplumun ve buna bağlı olarak bilimlerin intiharı kabullenememesine benziyor diyebiliriz, aklı başında hiç kimse sağlıklı bir ölüm kararı veremez gibi) ancak hastanın tedavi sürecinde ötanazi hakkının olduğunun bilinmesi hem hasta hem de doktor için bir dezavantaj olabilir mi? veya geniş kitleler için böyle bir imkanın bulunması sağlık hizmetlerinin kalitesizleşmesine sebep olabilir mi? maddi açıdan yeterli gücü olmayan kişiler için sağlık hizmetlerine ulaşmak daha da zorlaşabilir mi? bunlar gibi onlarca soru var.

ağır şartlara bağlamak ve sıkı denetleme gibi çözümlerin pratikte nasıl gerçekleşeceği ciddi tartışma konularıdır takdir edersiniz ki.

Yıllarca Hemşirelik Yapmış Birinin Gözünden Ölüm Döşeğindeki İnsanların En Çok Pişman Olduğu 5 Şey