İkinci Mahmut'un Akıl Hocası Halet Efendi'nin Devleti Zarara Uğratan İcraatleri
ikinci mahmut'un akıl hocasıdır ve devlete büyük zararları olmuştur halet efendi'nin. mora isyanı onun eseridir. esasında sultan mahmut da tüm iyi niyetine rağmen ona güvenmek sebebiyle yanlış işler yapmıştır.
halet efendi; kalemi kuvvetli, zekası ve dirayeti herkesçe malum bir şahsiyetti. mülkiyeden mezun olmasıyla beraber birçok devlet görevinde bulundu, hatrı sayılır önemli kişilerin sohbetlerine mazhar oldu. 1803 yılında ise orta elçi ünvanı ile paris'e gönderildi. bu görevde çok başarılı olamasa da bu, onun için önemli bir tecrübe oldu. istanbul'a geri döndüğünde şımarmadan, usul usul yükselmeye devam etti. önce, ibrahim refet efendi'ye sığındı. refet efendi, sultan'ın gizli müsteşarıydı. sultan ile refet edendi görüşmelerini bu zat vasıtasıyla yaparlardı ve bu vesile ile padişahın dikkatini çekti. ibrahim efendi'nin vefatıyla da, aynı sıfatla onun yerine geçti.
ırak'ta yaşanan bir fitnenin önüne geçmesi vesilesiyle sultanın takdirini kazandı. bu suretle nişancı vazifesine getirildi ve ömrünün sonuna kadar bu görevde kaldı.
padişah yanındaki itibar ve nüfuzu o kadar büyüktü ki, konağı sabahtan akşama kadar devlet ricalinin ve iş adamlarının müracaat yeri oldu. padişahı kendine bağlı tutabilmek içinse yeniçeri ocağını mesken tuttu. ocağa sürekli bağışlar yapar, onların bir dediklerini iki etmeyerek gönüllerini hoş tutardı. bu paraları ise devletin taşra eşrafını ve valilerini haraca bağlamak suretiyle elde ediyordu. devlet erkanından, ocağa karşı bir ıslah çalışması fikri ön plana çıktığında bu fikirleri söyleyenleri bir şekilde gözden düşürüyor ve sonrasında azlettiriyordu.
halet efendi, fevkalade gaddar ve kindar biriydi. onun acımasızlığıyla alakalı birçok kıssa mevcuttur. bir gün bir delikanlı bir sebeple idama mahkum edilir. çocuğun gençliğine bakarak bazı kimseler affını istediği vakit: "birine gençtir, yazıktır. ötekine ihtiyardır, yazıktır. biz her daim orta yaşlıyı nereden bulalım" demiştir.
başka bir gün istanbul'da asayiş bozulup, meydanı haşerat istila ettiğinde ise "okçular başındaki berberin kafasını keselim diğerlerine korku ve dehşet gelir ve bu gibi haşeratın önünü alırız" teklifinde bulununca, vezirlerden biri "o benim berberim" demiş " o da ne olacak efendim, biz de başka berberin kafasını keseriz." diye soğukkanlı bir canilikle cevap vermiştir.
bahçesindeki bahçıvanları ise incir fidanlarını asla çöpe atmazmış ki bu incir fidanı bir gün birinin ocağına dikmek için illaki lazım olurmuş.
benderli ali paşa sadrazam olduğunda halet efendi'nin ne menem ve ne fitneci bir adam olduğunu fark etmişti fakat saf ve tok sözlü bir adam olan sadrazamın meclislerdeki imalı konuşmaları onu bir hayli ürkütmüş, hemen dışarı çıkmış ve soluğu ise padişahın yanında almıştı. benderli ali paşa, avını kaçırmıştı. sonrasında ne kadar padişahına durumu izah etmeye kalktıysa da atı alan üsküdar'ı geçmişti. halet efendi ne yapıp edip, sadrazamı azlettirmiş ve onu sürgüne yollatmıştı.
tepedelenli ali paşa'nın idamı ise tam anlamıyla onun eseriydi. o zamanlar rumlar, yanya valisi ali paşa'dan çok korkuyorlar ve asla isyan edemiyorlardı. halet efendiyle aralarının açılmasının sebebininin ise 1000 keselik rüşvet olduğu söylenir. halet efendi, kendisine yapılmış itaatsizlikleri affedecek bir adam değildi. ayrıca gençlik yıllarında fenerli rumlarla kurduğu iyi ilişki de ali paşa'ya olan düşmanlığını arttırıyordu. fitne tohumları her gün sultan mahmut'a ekiliyor, ali paşa'nın zulmu ve tazyiki ile rumlar tarafında bir isyan çıkacağı söyleniyordu. bu şekilde sadrazam hurşit paşa, tepedelenli ali paşa'nın üzerine gönderilmiş, iki sene boyunca kaleye kapanan paşa direnmiş, bu sırada ise mora'da büyük bir isyan patlak vermiştir. ardından, ali paşa teslim olup idam edilmiştir. idam edildikten sonra ise bölgede büyük bir otorite boşluğu oluşmuş, balkanlar tamamen karışmıştır.
tüm bu karışıklıkların ardından halet efendi'nin ipliği pazara çıkmıştı. sultan mahmut en sonunda gaflet uykusundan uyandı ve halet efendi'nin sürgüne yollanmasını emretti, sürgünde gittiği konya'da ise boğulmuş, ardından şu dizeler uzun süre ağızlarda dolaşmıştır:
ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur
yıkıldı gitti dünyadan, dayansun ehl-i kubur