EKONOMİ 8 Eylül 2017
41,3b OKUNMA     923 PAYLAŞIM

Herkesin Anlayabileceği Yalın Bir Anlatımla 2008 ABD Bankacılık Krizine Dair Her Şey

Sözlük yazarı "immanuel tolstoyevski", teknik terimler kullanmadan, 2008 yılında yaşanan krizi anlatmış.
iStock


uluslararası piyasalarda bir sürü para var. merkez bankaları, yatırım bankaları bu koca para havuzunda payına düşeni işletmeye çalışıyor. genelde de hazine bonoları alınıyor. yani çeşitli hükümetlere borç veriliyor. bunlar daha garantili ama düşük kazançlı yatırımlar

2000'e kadar bu para havuzu yavaş yavaş artmış sonra birden coşmuş. 2000'de 36 trilyonken 2007'de 70 trilyon dolara çıkıyor. (bu arada 70 trilyonu bir düşünün, abd'nin gsmh'si 10). neden bu kadar arttı? işte gelişmekte olan ekonomiler çok büyüdüler filan deniyor. mesela sırf çin 1 trilyon dolarlık abd hazine bonosu elinde tutuyor.

bu artış süreci içinde alan greenspan bir ara çıkıp diyor ki abd merkez bankası, faizleri yüzde 1 gibi komik seviyelerde tutacak. (fed piyasaya nakit salarak bankalar arası faiz oranlarını manipüle edebiliyor). şimdi hazine bonosu yüzde 1 civarı faiz verirse kimse buna yatırmaz parasını, gider özel sektörde yatırımlar yapar. yani bankada bekleteceğine risk alır, iş kurar, üretim artar. en azından böyle umuluyor. fakat yatırımcılar bir başka yol bulup, amerikan gayrimenkul piyasasına hücum ettiler. ev fiyatları sürekli arttığı için kaybetmelerine imkan yoktu ne de olsa.

şimdi bunu mortgage'a bağlayacağız

normalde ev almak istersem mortgage broker denen adamlara gidiyorum, kredi istiyorum. işimi gücümü, gelirimi araştırıyorlar, ona göre risk hesabını yapıp bana mortgage veriyorlar (o borcu faiziyle birlikte her ay azar azar ödüyorum, ödedikçe de evde kalıyorum).

brokerlar bu mortage'ı gidip ufak bankalara satıyorlar. bir borç senedi satmakla aynı şey. banka, önümüzdeki 30 sene boyunca aylık 2000 dolarlık ödemenin alacaklısı olmak için brokera atıyorum 500 bin dolar veriyor. artık risk bankanın, evde oturan eleman batar da ödemeleri yapamazsa, banka alacağına karşılık eve el koyuyor, satıp parasını çıkarıyor. (hatta daha fazlasını, ev fiyatları sürekli artışta olduğu sürece)


bu ufak bankalar da bir sürü mortgage'i birleştirip toptan wall street'teki büyük yatırım firmalarına satıyorlar. bu firmalar böyle on binlerce mortgagei toplayıp paket hazırlıyorlar (cdo). bu pakete sadece mortgagelar değil, şirket borçları, borsaya bağlı bonolar da katılıyor. paket değişik risk gruplarına bölünüyor (tranche), her grubun olası karı da riski oranında yüksek. ve bunlar uluslararası piyasalardaki alıcılara satılıyor. bu noktada yatırımcıyla evde oturan arasında pek bir bağ yok çünkü paketin değeri, direkt olarak evin değerine veya oturanın ödeme kapasitesine değil, yatırım bankasının matematik modellerine ve kredi kuruluşlarının risk değerlendirmesine göre belirleniyor (işte şu paketin ratingi aaa, en yüksek rating o, bankada duran para kadar güvenli)

ortadaki normal mortgageların arzı 2003 gibi doyuma ulaşmış. yani işi gücü, düzgün geliri olanlar zaten evlerini aldılar. fakat yatırımcı da hala para bok, bunları sevdiler, piyasa baskı yaptığı için yerel brokerlar yavaş yavaş bu mortgageları riskli insanlara vermeye başladılar. önce gelir vergisi formunu istemeyi bıraktılar, sonra işini de soruşturmayı bıraktılar, sadece ne iş yaptığını söyleyip bankada birikmiş para göstermen yeterli eve yerleşmen için. sonra geliri hiç olmayan, tamamen hazırdan yiyen adamlara borç verdiler. en sonunda da nınja loanlar başladı, yani gelir yok, iş yok, birikim yok (no income no jobs no assets).

bu işin bokunun çıktığını gören, geri ödenemeyeceğini bildikleri kredileri açan brokerlar/küçük bankalar komisyonla çalışıyorlar. ve kendileri rahat olmasalar da, bir gün iki gün dayanıyorlar, üçüncü gün o kötü kredileri rakip firmanın verdiğini görünce onlar da koyveriyorlar. nasıl olsa birileri satacak, bari biz satalım mantığı her şirketteki emir komuta zincirini etkiliyor. yani ortada şeytani birilerinin olmasına gerek yok, rekabet üzerine kurulu sistem ve rakibinin bir sonraki hamlesinden emin olamamak (ortak bir harekat planı üzerinde uzlaşamıyor kimse, "arkadaşlar dandik adamlara mortgage vermiyoruz, bu işin sonu kötüye gider, herkes kurala uyacak, söz mü?" diyemiyorsun bütün sektöre) sistemi yokuşa sürmeye yeterli.

[adamlar bu satış komisyonlarından acayip para götürmüşler. bir eleman vardı programda, diyor ki "barmenlik yapıyordum, müşterilerden biri gelip kuracağı broker şirketine beni aldı. mortgage'in m'sinden haberim yok, bütün gün telefon edip aracılık yapmaya başladım. işler çok iyiyken adam başı ayda 70-100 bin dolar kazanıyorduk". yani yılda milyon dolar eder. allahın barmeni]

yine bu rekabetle, baskıyla ilgili olarak zincirin her halkasındaki şirketler biraz da bilerek yanlış data kullanıyorlar risk modellemelerinde

örneğin bankalar, belli bir demografik risk grubuna mortgage dağıtırken, diyorlar ki "normalde mortgagelarımızın yüzde 2'sı batıyordu, şimdi olsa olsa yüzde 12'sı batar, biz yine çıkarız". üstelik bankalar zaten bu mortgageları 30 sene ellerinde tutmayacaklar, birkaç ay içinde wall street'teki yatırım şirketlerine satacaklar. o arada bazıları ellerinde patlasa bile ne olacak, ev fiyatları artmış, eve el koyup satarlar. halbuki kullandıkları modeller o kadar alakasız ki, yüzde 12 dedikleri risk gruplarında batma oranı (foreclosure) yüzde 40'lara 50'lere çıkıyor sonunda.

aynı sorun yatırım bankaları ve kredi şirketlerinde de var. yavaş yavaş kötü borç gruplarını överrate ediyorlar. hatta dediklerine göre birçok cdo'ların en kötü kısımlarını (tranche) alıyorlar (bu kısıma toxiç loan deniyor), onları birleştirip aralarına başka senetler katip yeni bir cdo yapıyorlar ve yeniden risk gruplarına ayırınca (re-tranche) bir bakıyorsun en iyi grupların ratingi epey yüksek. halbuki o "en iyi"si orjinal cdo'nun toxiç loan'ıydı. yani eski portfolyonun en boktan kısmı, yeni portfolyonun içinde mucizevi biçimde kabul edilebilir riskli bir yatırıma dönüşüyor, millet de o hesaplara inanıp satın alıyor.

şimdi gerçek dünyaya dönelim

ev fiyatları uzun süredir artıyor, 2003 2004 2005'te de düşmüyor. halbuki örneğin 2000-2007 arası gerçek gelir seviyesinde en ufak bir değişiklik yok. yani eskiden ev fiyatları insanların atıyorum 2 senelik gelirine denkken, birkaç sene içinde 4 senelik gelirine denk olacak hale geliyor. kredi kuruluşları ne kadar cinlik yaparlarsa yapsınlar bu basit gerçek bir sorun olduğunun kanıtı zaten.

2006 sonuna doğru, ilk sıçışlar başlamış. millet ev ödemelerini kaçırmaya başlıyor. burada bir saçmalık daha var: adam, kaçırdığı ödemesini telafi etmek için bankadan tekrar borç alıyor. ve garanti gösterdiği şey de mortgageladığı evi. yani evi ilk aldığında atıyorum değeri 200 lira olsun. arada değeri artmış, ölmüş 220 lira. o ekstra 20 lirayı garanti göstererek bir o kadar daha kredi çekiyor ve yeni borçla eski borcunu ödüyor. banka tabii daha orijinal mortgage'i verirken iş güç sormamış olduğundan şimdi de demiyor "kardeşim peki bu yeni borcunu nasıl ödeyeceksin, sonsuza kadar yeni kredi çekemezsin, ev fiyatı hep o kadar artacak değil ya".

nitekim ev fiyatları düşüyor da

çünkü millet ödemelerini giderek daha çok kaçırınca, banka sonunda el koyuyor. zararı çıkarmak için evi satışa sunuyor. ama alan yok. çok kişi battıkça, daha çok ev satışa sunuluyor, arz bolluğu yüzünden fiyatlar iyice düşüyor. banka verdiği borcun karşılığını çıkaramıyor. yatırım bankaları da halihazırda satın almış oldukları toplu mortgageları satamaz hale geliyorlar ve 2007 basında diyorlar ki bu kötü ratingi olan mortgageları almıyoruz (ninjaları mesela). aradaki ufak bankalar veya brokerların ellerinde patlıyor herşey. bunlar genelde işlerini borçla çeviriyorlar. örneğin citibank gibi büyük bir bankadan 100 milyon dolar borç alıp, bununla mortgageları alıyorlar, 6 ay-1 sene içinde gruplayıp wall street'e 110 milyona satıyorlar. 5 milyon da citibank'ın faizi desen, 5 milyon bunlara kalıyor. sürekli bir borç çevirme işindeler. şimdi wall street alımları zart diye kesince (uyarı olmadan), bu aracıların elinde 100 milyonluk gayrimenkul patlıyor. citibank parasını geri istediği zaman veremiyorlar, çünkü o kadar evi kendileri piyasada satamıyor, satsa bile her ay düşen fiyatlar yüzünden zarara giriyorlar. çiti de batmış oluyor çünkü aracı şirketin kasasında garanti olarak tuttuğu para sadece atıyorum 10 milyon. yani 10 milyonu rehin gösterip 100 milyon borç almışlar (10 kat leverage var, leverage piyasa iyiyken karını, kötüyken zararını büyütür), çiti de önemsememiş nasıl olsa işler iyi, biz bu borcu vermesek washington mütual verir (aynı brokerların rekabeti gibi). e brokera veya ufak bankaya toptan bile al koysalar o şirketlerin değeri sıfır bu piyasada, kime neyi satacaklar?

irili ufaklı bankalar bu açıklarını başka yerden borçla kapıyorlar önceleri (çünkü o an mevduat sahipleri gelse "para yok" diyemezler, o yüzden gecelik bankalar arası faizlerle borçlanıyorlar), fakat iş boka sardıkça kimse kimseye borç vermez oluyor. risk arttığından, gecelik faizler fırlıyor, yüksek faizle borcunu borçla kapatan banka, gelecek ay daha kötü duruma düşmüş oluyor. olay gazetelerde çıktıkça millet paniğe kapılıp yatırımlarını çekmek istiyor, bu daha da çok nakit sıkıntısı yaratıyor, daha yüksek faizle açık kapatılıyor, işten çıkarmalar, vs, zararlar büyüyor. bu noktada olay gayrimenkul piyasasını çoktan aşmış durumda, artık genel bir kredi krizi var.

o cdo'ların değeri çılgın gibi düşünce orada hissesi bulunanların toplamda kaç para kaybettikleri bilinmiyor. diğer yatırımcılar da bu durumdan korkup kaçarak, kredi krizinin şiddetlenmesine neden oldular. deniyor ki izlanda, macaristan, türkiye gibi ülkeler yüzde 15'in altında faizle para bulamaz oldular. bunların uzun vadede etkisi büyük. bu yüzden de abd hazinesi araya giriyor ve bankaların ellerinde bulunan ve değeri aşırı düşmüş malları/mortgageları iyi fiyatlardan satın alarak kredi darlığını açmaya çalışıyorlar. hazine bu malları sonradan yatırımcılara tekrar satmaya çalışacak. riski üstleniyor yani.

bunlar olduktan sonra soruşturmalar başlıyor

olayın kaynağıyla ilgili ve daha baştan zeminin ne kadar kaygan olduğu belli. basbayağı brokerlar yalan yanlış gelir formu doldurmuşlar. örneğin bir savaş gazisine ev satıyorlar, adamın aylık 3 bin dolar geliri varken bunu 16 bin dolar gibi göstermişler (ki iflas riski az gözüksün, borcu satabilsinler). adamın da öküzlüğü, hiç bunlardan haberi yok, diyor ki "kimse benim gelirimi soruşturmadı ben iflas edene kadar". sanki 3 bin dolar gelirle milyon dolarlık evde oturmak normalmış gibi, onun da canına minnet kimsenin sormaması. broker komisyonlar çalıştığı için bu tip yolsuzluklar neredeyse standart hale gelmiş.

iflas eden ev sahiplerine yardım eden kuruluşlar var. gelir seviyelerine daha uygun planlarla re-mortage edebiliyorlar normalde, o kişiyle banka arasında arabuluculuk yapıyorlar. ama bu durumda arabuluculuk mümkün değil çünkü mortgage'in sahibi kim o belli değil. herkes birbirine satmış ve hisseleri dünyanın dört bir yanına dağılmış. adam oturduğu evin sahibini bilmiyor, borç ödüyor ama para kime gidiyor belli değil. cdo'ları satan bir yatırım bankasının başkanını çıkardılar programa, adam kaç mortgage'i olduğunu bilmiyordu. it mühendislerine sordular, onlar finans programlarına girip baktı, 16 milyon mortgage'da hisseleri varmış sundukları paketlerin. ve o evlerin her birinin kim bilir başka kaç sahibi var böyle.

velhasılı kelam

öyle birkaç açgözlü zengin yüzünden koca finans sistemi çökecek değil; sorun daha sistematik, normal insanları da ufak tefek yolsuzluklara ve sorumsuzluklara ittiği için. külliyen regülasyondan uzak bir serbest piyasa böyle sisip sisip patlıyor işte, çünkü free market kendiliğinden her daim efficient market olamıyor, ittirip kaktırmak lazım.