FELSEFE 18 Ekim 2018
44,4b OKUNMA     712 PAYLAŞIM

Hayata Farklı Bir Açıdan Bakmayı Sağlayan Klasik John Locke Görüşü: Tabula Rasa

"Boş levha" şeklinde de anılan bu önerme, her şeye rağmen farklı bir bakış açısı sunuyor.
iStock

Nedir bu?

şimdi insan bilincini boş bir levha, ve hatta boş bir masa olarak düşünelim, insan doğduğu zaman bu masa tertemizdir, üzerinde hiçbir şey yoktur, bomboştur, herhangi bir içeriği yoktur (kısa kes devam et) ve zamanla, insan yeni deneyimler yaşadıkça bu deneyimler bu boş masa üzerine izler bırakır (burada hemen belirtmek lazımdır ki locke bu boş levha konusunda aristo'dan esinlenmiştir... empirist görüşünün en iyi açıklanacağı örnektir).

mesela ilk defa rakı gören bir insan rakı hakkında bir fikre sahip olur. fakat bu deneyim az ise, mesela adam sadece sek rakı görmüş ise, o zaman "bütün rakılar şeffaftır" gibisinden bi genellemeye gidebilir. fakat içinde su olan rakıyı da gördüğü zaman bu genelleme yıkılır, çünkü, işte bakınız bir rakı, fakat şeffaf değil, beyaz! adam daha çok rakı gördükçe o adamın bilincinde rakı fikri daha çok oluşur. zamanla peynir, kavun, kalamar hakkında da tecrübeler yaşadıkça, o adamın doğuşta boş olan bilinci şenlenir... işte boş masa böyle bişeydir, şerefe!


Bu tanımı biraz daha detaylandıralım

tabula rasa, hiçbir şeyin kayıtlı olmadığını düşündüğümüz fizikî beynimizin, doğumdan sonraki yaşam illüzyonu sırasında elde edeceği tecrübeleri, bu illüzyon (hayalî) hayatın gerektirdiği şekilde kısıtlı ve üç boyutlu olarak algılamamızla elde edeceğimiz tecrübeleri ifade eden bir terimdir. esp (duyu ötesi algılama), zamandan bağımsız olarak geçmişi ve geleceği görebilme ve diğer yetenekler, doğumda kapatılır ("disable" edilir). bu yetenekler herkeste vardır ama kullanmak içinde bulunduğumuz "matrix" gereği yasaktır. kullanamayanlara örnek olsun diye, kullananlar da kullansınlar diye (belli bir amaç için) bu yetenekler bazı insanların kaderinde açık olarak hazırlanır. beyninde bu yetenekleri doğuştan açık olanlar etrafına ve kendine yarar sağlayacak şekilde bunu kullanır. bu yetenekleri hiç olmayanlar ise normal hayatlarına devam ederler. bu yeteneklerin olmaması bu 3 boyutlu fiziki ve hayali dünyanın şartıdır, kanunudur, yaradılış gereğidir. çünkü, ancak bu kısıtlanmış beyinle fizikî dünyada istenilen amaca ulaşılarak tekâmülde yükselinir. yoksa, bütün yetenekler açık olsa, hayatın anlamı kalmaz, kişi bir süre sonra sıkılır ve fizikî dünyayı sıkıcı görür. fiziki dünyadaki illüzyonik sıkıntı, hastalık ve dertler, hayatın ta kendisi ve ders alınması gereken kaderî vakalar olduğundan gereklidirler.

tabula rasa, bunların (tecrübelerin) hiçbirisinin bulunmadığı safhadır (doğumdan hemen sonraki bilginin, tecrübenin yazılı olmadığı "boş levha" ya da "sehpa"). doğumdan itibaren fert, kendisini fert yapan (değiştirilemez karakterini elde edeceği) önceden hazırlanmış kaderine göre hayatını yaşar ve deneyimlere sahip olur. böylece, herkesin kişiliği farklı farklı olur (deneyimlerine, birikimlerine göre). tabula rasa çok felsefik ve derin bir konudur. tabula rasa öncesi (doğumdan önceki safha) ve tabula rasa'daki yazılar (elde edilen tecrübeler) konuların esasını oluşturur. kişinin tabula rasa'sına yazılacak tecrübelerin önceden zaten hazır olması ve doğumdan önce kişinin (bireyin) yaşayacağı hayatı bizzat kendisi seçerek (doğum yeri, aile, hayat tarzı vs) seçtiği hayatı fizikî olarak yaşaması (ve beynin bu seçimi fiziki illüzyonik hayat sırasında hatırlamaması, çünkü içinde yaşadığımız "matrix"in kuralı gereği) ise tabula rasa ile ilgili diğer izdüşüm konulardır. derin konulardır ve kimse tam olarak gerçeği bilemez bu konuda.

ölmeden ölmek şeklindeki kavram bununla ilgilidir. ölüp diğer boyuta geçtiğimizde anlarız fiziki ve hayali dünyadaki elimizdeki imkanları. ama ne kadar pişman olursak olalım geriye dönüş yoktur. o yüzden, fiziki olarak ölmeden (seyyalevî bağ kopmadan, kalp ve beyin durmadan) bu dünyada yaşamak en önemli amaçtır. yani başka bir deyişle, sanki biz ölmüşüz, diğer dünyalara, boyutlara gitmişiz de dünyadaki fiziki-hayali hayatın anlamını kavramışız sonra nasıl olduysa geri gelmişiz gibi. bu şekilde, fiziki-hayali dünyanın dertlerinden, sıkıntılarından, fiziki boyutun kısıtlayıcılıklarından sıkılmayarak, ders alarak seçilen bir yaşam tarzı "nötr"ü yaşamak anlamına gelir. yani, siyah ve beyazın ortasındaki grilikte durmamız anlamına gelir. bu gözlükle üç boyutlu fizik dünyaya bakan bir insan mutluluk ve mutsuzluğun ortasındaki nötr bölgede durur ve her ikisinden de ders alır, kendine bir pay çıkarır. güzel ve çirkin de onun için aynıdır. doğumdan itibaren ailenin ve toplumun bireye empoze edip durduğu şartlanmaları minimuma indirgeyerek huzuru bulur.

bebeğe sıcak "cıss" diye öğretilirken bunun karşısı olan "soğuk" öğretilir. ikili olarak öğrenilegelen, aslı tek olan bilgi insanın tüm hayatına egemen olur. aslı tek olan bilgiyi sürekli olarak böyle ikiye bölerek, karşılaştırmalı ve göreceli, izâfi bir hayatta bulur birey kendisini. aslında ortada ne sıcak, ne soğuk, ne güzel, ne çirkin, ne mutluluk ne de mutsuzluk vardır. kişi nötr de durarak bunların keyfini sürebilir. yoksa, çoğunluğun yaptığı gibi mutsuzlukları redederek (kadercilik de yaparak) sürekli mutluluğun peşinde koşarak bütün hayatı mutsuzluklarla geçer. aslında mutluluğu, hastalığı, güzelliği ve soğuğu gönderen kaynak hep aynı kaynaktır. bütün illüzyonlar ve hayali acılar kişiye aynı kaynaktan gönderildiği için, kişi bunları "bunlar beni ben yapan şeyler, bunların hepsini kabul ediyorum" diyerek kabul edebilse, o zaman nötr'lükte gerçek mutluluğu yaşayabilecektir. tabula rasa'sına güzel şeyler yazabilecek, yazılı olanları büyük bir sevgi ve barış ile kabul edebilecek ve huzurlu bir hayat sürecektir.

kaynak: ege üniversitesi

John Locke.

Günümüzde geçerliliğini koruyor mu?

insanın doğaya bakışı ve doğanın insan davranışlarını biçimlendirici rolü, charles darwin'in evrim kuramı ile kökten değişmiştir ve insanın yazılmamış bir kağıt sayfası olduğu görüşü de geçerliliğini kısmen kaybetmiştir. bertrand russell, "bütün insanların doğuştan aynı oldukları ve yetişkinlerde görülen farklılıkların eğitimden kaynaklandığı tezi, darwin'in aynı cinsten olanlar arasındaki farklılıkların doğuştan geldiği savıyla uyuşmuyor" demiştir.

evrim kuramına göre insan doğanın dışında bir canlı olarak değerlendirilmez. oysa hem tabula rasa kuramına hem de dini anlayışlara göre insan doğanın, başka bir deyişle somut dünyanın geri kalanlarından biçimlenmiş, oluşumların dışında yaratılmış bir varlıktır.

Platon, Ünlü "Geometri Bilmeyen Giremez" Uyarısıyla Aslında Ne Anlatmak İstiyordu?