Yaşadıklarınızın Benzerini Bir Sanat Eserinde Görüp Rahatlama ve Arınma Hali: Katharsis
Nedir?
arınma anlamına gelen, tiyatroda seyircinin kendini sahnedeki bir karakterle ve karakterin yaşadıklarıyla özdeşleştirmesi sonucu kendi üzüntülerini, hüzünlerini veya sevincini yansıtıp, yaşaması olayı.
Detaylandıralım bu anlamı
katharsis, yunan tragedyasında kullanılır ve arınma anlamına gelir. ancak arınmadan daha farklı bir anlama sahiptir. öncelikle yunan trajedisinin temelinde yatan kriterlere bakmalıyız.burada üç birlik kuralı adı altında bulunanlardan biri oyuncuların soylu kişileri canlandırma durumudur. oyunda soylu kişilerin başlarına kotu bir olay gelir ve seyirci "eğer bu kotu olaylar soylu kişilerin de başlarına geliyorsa ve onların ölümüne dahi yol açıyorsa benim gibi zavallı bir kişiye kim bilir neler olur" mantığıyla bir arınma yaşayarak daha az hata yapmaya ve vicdanlarının onları ele geçirmesine sebep olacaktır. işte bu felsefeden ortaya çıkan arınma durumuna katharsis denir.
Gündelik hayatta?
biri size kötülük yapar, diyelim ki bir sırrınızı başkasına söyler ve sizin bundan haberiniz olur. bu sevdiğiniz birisidir, başına kötü bir şey gelmesini istemezsiniz. sonra yakın bir zamanda bir başkası onun sırrını bir başkasına söyler, o biri zor durumda kalır...
işte o anda sizin içinizden düşünmek istemeseniz bile düşündüğünüz, sizi azıcık da olsa rahatlatan bu "oh olsun" duygusu katharsistir.
İşin felsefesine girelim
hüznün ve neşenin birbirinin iki parçası olduğunu, evrende hiçbir şeyin zıttı olmadan gerçekten var olamayacağını bize gösteren bir zihin durumudur (state of mind). öyle ki, akabinde neşelenebilmek için önce içimizde biriktiregeldiğimiz tüm o kronikleşmiş, toksikleşmiş hüznü bir zehri akıtır gibi dışarı akıtmalıyız. bunu genellikle şiddetli ağlama krizleriyle yaparız.
katharsis kavramından bahsedildiğini tarihte plüton'un devlet isimli eserinde görüyoruz ve benzer zamanlarda aristoteles'in tiyatronun toplumun psikolojisine nasıl etki ettiği hakkında görüşlerini poetica isimli eserinde aktardığını biliyoruz.
tiyatronun doğuşuna fazla detaya girmeyip değineceğim. şarabın ve bereketin tanrısı dionysos adına düzenlenen ditrambos şenlikleri antik yunan tiyatrolarında düzenlenir ve bu şenliklerde tanrı dionysos ululanır, onun için ilahiler söylenir, danslar edilirdi. tiyatronun orkestra adı verilen sahnesinin tam önünde de sunuların sunulduğu, adakların adandığı bir de sunak yer alırdı. bu şenlikler daha sonra - altıncı yüzyılda - oyun yazarlığı, rol yapmak, tragedyalar falan derken bugünkü haline yaklaşmaya başladı. özünde tiyatronun oyun sergilemekle hiçbir ilgisi yoktu, zira teatron kelimesinin kötü thea'dır ve thea yunancada izlemek, temaşa etmek anlamlarına gelir. bu tragedyaların sahnelendiği ve oyun yazarlarının yarıştığı şenliklere de dionysia adı verildi. her yıl atina'daki bugün hala kalıntılarını gezebileceğiniz dionysos tiyatrosu'nda sergilenir ve köleler bile, kadınlar bile izleyici olarak bu şenliklere katılırdı.
işte aristoteles de poetica isimli eserinde dionysia şenliklerinde katharsisin nasıl gerçekleştiğini kısaca şöyle açıklamıştır. oyun yazarları yarışmaya üç adet tragedya ve akabinde bir adet komedya ile katılırlardı. tragedyalar sonrası atinalılar çok üzülür, kahrolur, gözyaşlarına boğulur ve içlerindeki hüzünden bu şekilde arınırlardı. katharsis zaten arınma demektir. hüzünlerinden arınan atinalılar akabinde sergilenen komedyada gülerler, neşelenirler. bu komedyalar sarhoşluk, cinsellik, eğlenmek temalıdır. belaltı şakalar oldukça fazladır. işte önce tragedya ile hüzünlerinden arınan atinalılar, komedya ile eğlenirler ve festival sonrası günlük hayatlarına daha sağlıklı bir iç dünya ile döndükleri için kendilerini işlerine daha verimli bir şekilde verebilirler ve devletlerine daha hayırlı vatandaşlar olarak hayatlarına devam ederler. bu yüzdendir hem plüton'un hem de aristoteles'in katharsisin önemine yaptıkları vurgu.
tiyatroyu sembolize eden o gülen adam ve ağlayan adamın bir arada oldukları o sembolü hepimiz biliriz. öncelikle antik yunan'da seyircilerin - roma tiyatrolarının aksine - sahneye çok uzak kalabildiklerini söylemeliyiz. bu yüzden aktörler büyük ve abartılı maskeler kullanırlardı. tiyatronun simgesi haline gelmiş bu iki maskenin sebebi budur. fakat niçin ağlayan ve gülen adam? yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak bunların tragedya ve komedyayı temsil ettiklerini ve zıt duyguların birlikte yansıtıldıklarını söyleyebiliriz. bu yanlış değil, fakat yeterli de değil çünkü burada gülen adam demokritos'u, ağlayan adam ise herakleitos'u temsil etmektedir. demokritos dünyaya ve insanlara olan öfkesini bastırma yöntemi olarak sürekli gülümsemeyi bulmuştu. lakabının gülen melankolik olduğu da rivayet edilir. zaten melankolinin duygu haritasını gülerken bir anda hüzünlenmektir. sabahattin ali melankoli isimli şiirinde de melankoliyi şöyle açıklamaktadır:
"beni en güzel günümde sebepsiz bir keder alır
bütün ömrümün beynimde acı bir tortusu kalır"
herakleitos ise isyankar, sürekli eleştiren, öfkesini dışa vuran bir filozoftu. araya sıkıştırayım, ephesuslu idi, bildiğimiz efesli yani. aynı nehirde iki kez yıkanılmaz sözünün sahibidir de.
işte tiyatronun simgesi haline gelen bu gülen demokritos ve ağlayan herakleitos, tıpkı iyilik ve kötülük gibi ya da uzak doğunun yin yang felsefesi gibi, zıt kavramların birliği ve birinin ancak diğerinin varlığı ile anlam kazanabileceği düşüncesiyle bir aradadırlar. tıpkı tragedya ve komedya yani hüzün ve neşe gibi.
bu kısmı yazar horace walpole'un bir sözü ile bitirmek isterim:
"bu dünya düşünenler için bir komedya, hissedenler için bir tragedyadır. bundandır ki demokritos gülmüş, herakleitos ağlamıştır."