Genellikle Huysuz İhtiyar Olarak Bilinen Arthur Schopenhauer'in Farklı Yönleri
arthur schopenhauer, adını duyduğunuzda zihninizde hemen o kasvetli, "hayat bir ıstıraptır" diyen alman filozof canlanır. çoğu kişi onu bu tekdüze karamsarlığıyla tanır ve geçer. oysa schopenhauer'ın hayatına ve düşüncelerine yakından baktığınızda, karşınıza çıkan tablo bambaşka: sayısız çelişkiyle bezenmiş, ironik ve şaşırtıcı bir yaşam. ama o kasvetin arkasını biraz eşelediğinizde, yer yer alaycı, yer yer absürt ama her daim şaşırtıcı bir schopenhauer çıkıyor karşınıza.
sanılanın aksine, schopenhauer asık suratlı ve sosyal çevresinden uzak biri değildi
aksine, zeki esprileri olan, sanatsever ve sosyal bir beyefendiydi. frankfurt'ta yaşadığı yıllarda opera ve tiyatro müdavimiydi. bizzat kendisi flüt çalardı ve müziği, felsefesinin kalbine yerleştirmişti. ona göre müzik, “irade” nin kendisinin en saf yansımasıydı ve bizi bu iradenin köleliğinden kurtaran en güçlü araçtı. felsefesinin o meşhur karamsarlığı, en derin sevgiyle dengeleniyordu: hayvan sevgisi. özellikle pudellerine olan düşkünlüğü efsaneydi. önce "atman" (sanskritçe 'ruh' anlamına gelen bir isim), sonra "butz"... bu köpeklere "efendi" diye hitap eder, onlarla saatlerce konuşurdu. insanlardan umudunu kesmiş bu adamın, köpeğinin ölümü üzerine yazdığı ağıt, insana dair beslediği şüphelerin aksine, ne kadar derin bir sevgi kapasitesine sahip olduğunu gösteriyordu. kendisi de demişti: "köpek sadece sevgidir, insanlar ise çıkar için sevgi gösterir." bu söz, onun insanlara karşı duyduğu güvensizliğin ve hayvanlara beslediği saf sevginin özetiydi.
schopenhauer'ın hayatındaki önemli figürlerden biri de annesi johanna schopenhauer idi
kendisi, weimar'da bir edebi salon işleten, hatta goethe'nin yakın dostu olan ünlü bir yazardı. ancak anne-oğul ilişkisi oldukça gergindi. annesi onu fazla karamsar bulur, o ise annesini "sıradan ve yüzeysel" olmakla suçlardı. bu soğuk ilişkinin, schopenhauer'ın sonraki yıllarda geliştireceği kadın düşmanlığında etkili olduğu düşünülür. felsefesini şekillendiren bir diğer az bilinen detay da doğu felsefesiyle olan tanışmasıydı. sanskritçe bilmemesine rağmen, upanishad'ların latin çevirisini okumuş ve bu metinleri "dünyanın en büyük tesellisi" olarak tanımlamıştı. o kadar etkilenmişti ki, her gece yatmadan önce bu eserleri okuyordu. buda hakkındaki bilgileri sınırlı ve hatta hatalı olsa da, kendi felsefesiyle kurduğu paralellikler onu şaşırtıyordu. "ben budizmi avrupa'da yeniden keşfettim" diyordu. bu, onun evrensel bir hakikati arayışının ve batı felsefesinin sınırlarını zorlama çabasının bir kanıtıydı.
schopenhauer'ın günlük yaşamı bile kendi içinde çelişkiler barındırıyordu
her gün belirli bir düzende yaşar, aynı saatte kalkıp yazar ve aynı rotada yürüyüşe çıkardı. bu yürüyüşler sırasında kendi kendine konuşur, hatta bazen yüksek sesle tartışırdı. o kadar tanınırdı ki, frankfurt halkı ona "der alte philosoph" (yaşlı filozof) derdi. parayla ilişkisi de oldukça ironikti: babasından kalan servetle rahat bir yaşam sürse de, sürekli fakirlik korkusu yaşar, her kuruşunun hesabını yapardı. hayat felsefesi umursamazlığı öğütlerken, kendisi materyalist kaygılarla boğuşuyordu. en büyük ironi ise, hayatın anlamsızlığını ve ıstırabını durmadan vurgulayan bu filozofun, yaşamının son yıllarında büyük bir şöhrete kavuşmasıydı. yıllarca süren anlaşılmama ve takdir edilmeme döneminin ardından, fikirleri bir anda yayıldı ve nietzsche, freud ve wagner gibi entelektüel dünyayı şekillendirecek isimleri derinden etkiledi. yaşamı boyunca şöhretten kaçınan adam, öldüğünde entelektüel bir dev olarak anılıyordu. ölümünden önceki son sözü "dünya benim tasarımımdı" olmuştu. hayata karşı bu kadar mesafeli olan birinin, sonunda hayatı kendine ait görmesi, belki de onun en büyük paradoksuydu.
arthur schopenhauer sadece karamsar bir filozof değil, aynı zamanda yaşamın en derin paradokslarını hem düşüncesiyle hem de yaşam tarzıyla somutlaştıran karmaşık bir karakterdi. belki de felsefesinin bu kadar etkileyici olmasının sebebi, hayatın çelişkilerini kendi hayatında da bizzat yaşamış olmasıydı.