Geçmişe Giderek Bebek Adolf Hitler'i Öldürmek, Bir Şeyi Değiştirir miydi?
olasılıklara dair farazi bir eylem olduğu için, "bebek adolf hitler'i öldürmek", politikadan evvel felsefenin tartışma alanına girer. felsefeden de sınırları belirgin kesin bir çıktı almak pek mümkün olamadığı için bu konuya bir "problem" olarak ve çekinceyle yaklaşmak daha doğru olur.
zamanda yolculuk, bizatihi, david lewis'in "zamanda yolculuğun paradoksları" başlıklı makalesinde de detaylıca incelediği gibi, olasılık problemleriyle hınca hınç dolu soyut bir alan. ekşi sözlük'teki ilgili başlıkta daha önce anılan büyükbaba paradoksunun yanı sıra bir diğer mesele ise, "the terminator" ve "12 monkeys" gibi yapımlarda da işlenen, zamanda yolculuk neticesinde eylenmesi tasarlanan bir eylemin hali hazırda eylenmiş bir eylem olduğunun farkına varılması ihtimalidir. yine sinemadan daha güncel bir örnekle, "interstellar"ın ilk yarısındaki "kitapların kütüphaneden düşmesi" hadisesine tanık olan karakterin kitapları düşüren uzay-zaman yolcusu karakterle aynı kişi çıkması, gibi. ya da satürn civarındaki solucan deliğinin tanrısal bir güç tarafından değil de, vakti zamanında uzay-zamanda yolculuk yapmayı başarmış insanlar tarafından açılmış olması, gibi.
yani, eğer bugünden yola çıkan bir kimse 1889'a geri dönüp adolf hitler'i öldürdüğü zaman bu olayın hali hazırda geçmişin bir parçası olduğunu fark edebilir, ve dahası, tıpkı "the twilight zone"un 2002 model bolümlerinden "cradle of darkness"ta da işlendiği gibi, eli kanlı führer, klara hitler'in zaman yolcusu tarafından öldürülen öz çocuğu değil de evlatlık aldığı bir başka bebek olabilir. zaman yolcusu ise milyonlarca insanı kurtaran kişi olmak isterken yanlış bebeği öldürmesiyle milyonlarca kişinin dolaylı katili olduğuyla kalabilir.
diyelim ki zamanda yolculuk geçmişi değiştirmeyi, geleceği düzenlemeyi mümkün kılabiliyor. bu durumda ise, yine daha önce de belirtildiği gibi, maddenin diyalektik işleyen doğası (diyalektik materyalizm) 1939'a gelindiğinde almanya'yı faşizme, dünyayı ise savaşın eşiğine her halükarda eriştirebilirdi. hatta adolf hitler bir bebekken öldüğü için alternatif 1939'da onun konumunda olacak kişi onun zaten sebep olduklarından çok daha elim katliamlara sebep olabilirdi. bu almanya stalingrad'da galip gelebilir, tüm kıta ve ada avrupa'sını topraklarına katabileceği gibi, daha da abartı bir senaryo gereği, istanbul'u dahi kuşatıp ele geçirebilirdi.
yani, görüldüğü gibi, ne "bebek hitler'i öldürmek" sadece politikanın bir meselesi, ne de "zamanda yolculuk" sadece bilimi ilgilendiriyor. bu tartışmalar öyle basitçe «yapalım, olsun» denilemeyecek kadar çeşitli olasılıklara gebe. yetersiz olan sadece günümüz teknolojisi değil, insanın ahlaki doğruluğu evrensel boyutta geçerli yargılara varması da bugünün şartlarında mümkün değil. ki şahsen ben böyle bir genel-geçerlik mümkün olsun da istemem. insanın üzerinde yargılara varmayı namümkün kılan değişkenliği, bir robotun 0'lar ve 1'lerden ibaret soğuk işlemcisinden yeğdir gözümde.
bitirmeden evvel değinmek istediğim bir husus da "bebek hitler'i öldürmek" ile oldum olası hazzetmediğim utilitaryanizm anlayışı arasındaki doğrudan ilişki. utilitaryanizm, bir atasözüyle tanımlayacak olursak, bir çeşit «kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez» felsefesidir. bu başlık bağlamında "tavuk"tan kasıt bebek hitler iken "kaz" da başta avrupalı yahudiler olmak üzere cümle hitler-maktüllerinin canları oluyor elbette. robert a. heinlein'ın "all you zombies"inden uyarlanan "predestination" namlı filmde de işler halde gördüğümüz bu utilitaryan felsefe, azınlığın mutluluğunu çoğunluğun mutluluğunu karşısında yadsıyıp yok saymasıyla aslında "mutluluk" kavramının nesnelliğini tartışmaya açıyor.
her ne kadar nazi almanyası bağlamında hitler'in mutluluğu esirgenmeye gelmez bir "tavuk"luk arz ediyor olsa da, tekil örnekler üzerinden utilitaryanizme topyekûn bir hareket alanı tashih etmek, azınlık haklarının çoğunluğun refahı karşısında hali hazırda fazlasıyla gözardı edilmekte olduğu dünyamızda otoriter rejimlerin hiç olmadıkları kadar kanlı şafaklarına eriştirebilir bizi.
o yüzden, iyisi mi, bırakalım da geçmiş olduğu gibi kalsın. geleceğin neler getireceğinden dahi emin olamazken geçmişe kaş çizme sevdasına kapılıp «göze göz» anlayışıyla biricikleşmiş gözlerimizden de olmayalım.