EKONOMİ 17 Ağustos 2019
46,2b OKUNMA     677 PAYLAŞIM

Dolar, Son Zamanlarda TL Karşısında Neden Değer Kaybediyor?

ABD dolarının Türk Lirası karşısındaki düşüşü dikkatinizi çekmiştir. İşte bu durumu, ABD-Çin kur savaşları ve Türkiye siyaseti ekseninde inceleyen bir analiz.
iStock

özellikle son üç aydır doların türk lirası karşısında değer kaybetmesini, hükumetin başarılı ekonomi ve para politikasına bağlamak bir hatadır. neden hatadır:

ticaret savaşından kur savaşına

son aylarda ülkemizde çok ilginç bir durum yaşanıyor. devletin dış borcu sürekli artmasına, üretimin daralmasına, satın alma gücünün düşmesine ve reel enflasyonun çok yüksek seyretmesine karşın tl, bir süredir dolar karşısında değer kazanıyor gibi görünüyor. ya da daha doğru bir ifadeyle, amerikan doları tl karşısında değer kaybediyor. peki ama neden? gerçekten hükümet, bu süreci çok başarılı yönettiği için mi, ekonomik politikalar çok rasyonel olduğu için mi, türkiye’nin üretim gücü ve global piyasalardaki etkinliği düşündüğümüzden daha fazla olduğu için mi yoksa ülkeye yoğun bir sıcak para akışı olduğu için mi? usd’nin tl karşısındaki değer kaybını anlamak için, biraz daha sınırlarımız ötesindeki gelişmelere bakmamız gerekiyor:

make america great again

trump, abd başkanlık seçimleri süresince kampanyasını, “make america great again” sloganı üzerine bina etti. bu sloganın altını ise; amerika’nın güç yitirdiği küresel ekonomide yeniden eski günlerindeki güçlü pozisyonuna getirilmesi, askeri alanda çok daha caydırıcı bir hale getirilmesi, küresel etkinlik alanının artırılması gibi argümanlarla doldurmuştu. seçimleri kazanmasına karşın, abd halkının önemli bir bölümünün uzun süre trump’ı kabul etmemesi, sokak protestolarının ülkeye yayılması, trump’ın rusya desteği ile seçimleri kazandığı propagandasına karşın trump gücünü korumayı başardı ve vaat ettiği politikaları hayata geçirmeye başlamak için hiç beklemedi.

abd senatosu genel kurulu’na, "ulusal savunma yetkilendirme yasa tasarısı (ndaa)” olarak bilinen 750 milyar dolarlık savunma bütçesini getiren trump, savunma bütçesini tarihi bir miktara taşımayı başardı. bunu; rusya’ya ve çin’e komşu ülkeler ile ortadoğu ülkelerine askeri yatırımlar ve bölge ülkelerine büyük miktarlı silah satışları izledi. öyle ki trump, suudi kralını dünyanın gözleri önünde; “krala dedim ki, biz olmasak o koltukta bir hafta bile oturamazsın” sözleri ile tehdit edip silah sattığını açık açık söyleyecek kadar gözünü karartmıştı. birçok kimse bunu, trump’ın siyasi nezaket/siyasi teamüllere yabancı olmasına bağlasa da, aslında bu ve benzeri çıkışlar, bütün dünyaya bir tehdit olarak bilinçli şekilde yapılıyordu. nitekim aynı trump benzer söylemleri japonya, kore, ab ülkeleri ve daha pek çok ülke için de sarf etti.


trump, seçilmesinin ardından ekonomi politikalarında da önemli bir değişim yoluna girdi. zira 2000’li yılların başından itibaren abd, yoğun bir parasal genişleme politikası benimsemişti. dolar, yeni piyasalarda ve özellikle de gelişmekte olan piyasalarda yatırımlara girişmişti. bu dönemde, hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkelere adeta dolar akışı yaşandı. bu dönemde bizim ülkemiz de, abd’nin bu politikası sayesinde bir rahatlama süreci yaşadı. şimdilerde çokça dillendirilen ve ali babacan’ın başarılı bakanlığına tahvil edilmeye çalışılan o dönemki ekonomik rahatlık, aslında başarılı bir para/ekonomi politikanın ürünü değil, ifade ettiğim abd’nin parasal genişleme politikasının bir sonucuydu. nitekim bu parasal genişleme politikası rüzgarının tersine dönmesiyle ekonomimizin içine düştüğü durum da bu savı doğrular nitelikte.

trump’ın parasal genişleme politikasını bitirip, sermayenin ve doların yeniden abd’ye dönüşü için start vermesi küresel piyasalarda ciddi bir daralmayı beraberinde getirdi. ne var ki, küresel piyasalar, bundan daha büyük ve önemli bir tehlikeyle karşı karşıyaydı.

abd-çin ticaret savaşları

trump, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz, yıllardır sessiz şekilde kabul edilmiş olan “tek çin” politikasını bir tarafa attı; tayvan ile ekonomik-askeri işbirliği sürecine girdi. çin çevresindeki ülkelere askeri desteğini arttırdı, bölgedeki askeri hareketliliğini arttırdı.

trump, bununla da yetinmeyip, abd’nin büyük dış ticaret açığı verdiği çin’e yönelik gümrük vergilerinde büyük artışlara gitti. bunu çin’in abd mallarına uygulanan gümrük vergisini artırması izledi ve bu süreç kendisini tekrarladı. trump, nesnel olarak bakıldığında bu tutumunda haklı sayılabilirdi. zira imf verilerine göre çin, 2017 yılında abd’den 155 milyar dolarlık ithalat yaparken abd’nin aynı dönemde çin’den ithalatı 506 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. bu kadar büyük dış ticaret açığı ve dengesizliğinin hiçbir ülke tarafından makul görülmesi mümkün değildir. ancak trump’ın çin'e yönelik başlattığı bu ticaret savaşı salt başına iki ülke arasındaki dış ticaret açığı nedenine dayanmıyordu.

on yıllardır küresel ekonominin başat gücü olan abd, son yıllarda küresel ekonomideki payını giderek yitirmektedir. buna karşın çin, ab ve rusya’nın, ama özellikle de çin’in küresel piyasalardaki etkinliği artıyor ve çin-rusya arasındaki nesnel koşulların zorunlu kıldığı ittifak dikkate alındığında, abd için bu iki ülkenin ekonomik büyümesinin kabul edilmesi mümkün değildi. bu faktör, abd ekonomisi/geleceği/küresel imparatorluğu için stratejik bir risk oluşturuyor. abd-çin ithalat dengesizliği ise bunun sadece küçük bir parçası. bu nedenle kanımca, abd’nin çin’i esas hedef alarak başlattığı ve abd ülkeleri, rusya, kanada, latin amerika ülkeleri gibi geniş bir cepheyi hedefe oturttuğu bu ticaret savaşının arkasında yatan temel faktör, abd’nin küresel ekonomideki payının istenilen artışı sağlayamaması ve hatta zayıflamasıdır.


trump’ın fitilini ateşlediği ticaret savaşları, çin’in abd’den ithalatının düşük olması ve bu ithalatlara yapacağı vergi artışlarının abd’nin vergi artışları ile boy ölçüşemeyecek olması, abd’nin çin’in temel pazarlarından birisi olması, çin’in elindeki büyük miktardaki döviz stoğu… çin’i çok daha yıkıcı bir savunma stratejisine itti: kur savaşı’na… ki bu hamle, trump tarafından da önceden bilinen bir hamleydi. bunu nereden mi biliyoruz: trump’ın seçim vaatleri arasında saydığı bir argüman da çin’in kur manipülatörü ilan edilmesiydi.

kur savaşları 

kur savaşı; en genel ifadeyle, bir ülkenin, kendi para biriminin değerini bilinçli olarak düşürmesi veya kendi para biriminin değerini düşürecek dış politikalar karşısında savunma hamlelerinde bulunmayıp değer yitiminin önünü açmasıdır. bu enstrüman daha önce çok kez kullanıldı. abd, dolar kurunun değerini devalüe edip petrol ve doğalgaz fiyatlarını düşürmüş ve bu kaynaklarla büyümeye çalışan rusya, iran gibi ekonomileri vurmuştu. benzer bir politika, çok daha incelikli ve ustaca bir şekilde yıllardır japonya tarafından yürütülüyor. şimdi bu mecraya, abd’nin zorlamasıyla çin de girmiş bulunuyor. çin rmb’si, abd doları karşısında son 11 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda. çin’in güçlü bir döviz rezervi olmasına ve gerek bunu, gerekse de başka enstrümanları kullanarak rmb’nin değerini koruyabilecek olmasına karşın, bu yolların hiçbirine baş vurmadı şu ana kadar. ya da en azından görünür düzeyde kullanmadı bu araçları. aslında bu hamle çin açısından anlamlı: çin, rmb’nin değerini korumak için dolar satıp, sonuç gelmeyecek bu satışlarla döviz rezervini heba etmek istemiyor. zira yazının başında da söylediğim gibi, abd’nin bu dönemki temel politikası abd doları ve abd şirketlerinin ülkeye (abd’ye) geri dönmesine dayalı. çin bir anlamda abd’nin bu politikasına da direnmiş oluyor. bunu, büyük bir araziyi alan müteahhidin, ortada kalan bir alanı satmak istemeyen arsa sahibi nedeniyle eli kolu bağlı kalması gibi düşünebiliriz. (teşbihte hata olmaz.)


çin, şu an rmb (yuan) değerinin düşmesini izlemekle yetiniyor. zira böylece ihracat oranını korumakla kalmayıp arttırıyor. elbette bunun bir takım negatif yansımaları da ihtimal dahilinde: ithalat giderlerinin artması, iç piyasalardaki alım gücünün düşmesi, enflasyonun yükselmesi gibi. ama buna karşın, bu düşük kur politikası, çin’e, ihracatı arttırmanın dışında da kazanımlar sunuyor: bilindiği gibi trump, abd’li teknoloji firmaları başta olmak üzere, üretimlerini abd’ye taşımaları için çağrı yapıyor. bunun birincil derecede muhatabı olan firmalar, çin’de üretimleri olan abd firmaları. ancak çin’in düşük kur politikası, çin’deki üretim maliyetlerini aşağı çektiği için, trump’ın bu politikası da boşa düşüyor. dahası, çin, yabancı şirketlerin, çin’deki üretim sürecinden aktif şekilde istifade ederek teknolojik bilgi edinme sürecini devam ettiriyor. çin, bu stratejisini, yabancı şirketleri satın alarak da destekliyor. öyle ki, f-35 uçaklarının elektronik kart sistemleri dahi çin’li firmalar tarafından yapılıyor, volvo gibi kendisini kanıtlamış markalar çin tarafından satın alınıyor, gm ortaklığına girişiliyor… uzun yıllardır izlenen bu strateji, gelinen durumda teknolojik olarak da çok güçlü bir konuma gelmiş olan çin’i, abd’ye teknolojik alanda da ciddi bir rakip yapıyor. ve trump, şu ana kadar abd’li firmaları bu sürece nesnel olarak/niyetlerinden bağımsız olarak katkı sunmaktan alıkoyabilmiş değil.

çin ayrıca, abd’nin tarımsal ürün ihracatındaki en büyük alıcı ülkelerden ve bu sıralar bu alımları durduracağını ve alternatif tedarik ülkelerine yöneleceğini açıkladı. bu, abd’deki tarım kartellerinden trump’a yönelik ciddi bir baskı gelmesine neden olabilir. tarım tekeli diyerek bu firmaları küçümsemek yanlış olacaktır. zira bu firmaların abd’de çok güçlü lobi faaliyetleri bulunuyor ve abd’de lobilerin siyaset üzerinde her zaman etkisi olmuştur.

çin’in bu hamleleri karşısında abd de, şu sıralar kur silahını çekmiş durumda. ülkemizdeki tüm ekonomik, siyasal olumsuzluklara karşın doların neden yükselmediğini ya da değer kaybettiğini merak edenler işte bu gerçekliğe bakmalıdır. kennedy suikastı sırasında kennedy ile aynı araçta olan, 1 kurşunla 5 yara alan (!) john connally’nin; “dolar bizim para birimimiz ama sizin sorununuz” sözü aslında abd’nin küresel para birimini kontrol etmesinin risklerini çok iyi anlatıyor. başka bir deyişle abd’nin de kur savaşına dolar üzerinden başlamış olması, ilerleyen günlerde çok yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. zira iki küresel ekonomik dev, üretim ve yatırımları çekmek için kurlarını düşük seviyelerde tutuyorlar ve bu düşüşlerin bir süre daha devam etmesi de mümkün. hal böyle olunca bizimki gibi gelişmekte olan piyasalardaki sermaye çekilip farklı yatırım enstrümanlarına sarılmaktadır.

Donald Trump ve Çin devlet başkanı Xi Jinping, G20 zirvesinde karşı karşıya.

yine bu kur savaşı nedeniyle bizimki gibi ülkelerdeki yatırımlar bu iki ülkeye kanalize olmaktadır. süreç içinde iç piyasalarda daralma, üretim endeksinde düşüş, işsizlikte artış gibi bir dizi başka etkenler de vücut bulacaktır. bu durum elbette doğru kullanıldığında ciddi fırsatlar da sunuyor. türkiye’yi yönetenler, abd ve çin eksenli kur düşüşlerini (ki bunlar bir süre daha devam edecektir) doğru okuyup, doğru bir ekonomik politika geliştirebilirlerse, ekonomik olarak toparlanma ve güçlü bir ekonomi için adım atma şansı da doğabilir. bunun için neler yapılması gerektiğini belirlemek için hükumetin ilk yapması gereken şey; tarım, hayvancılık, ekonomi, sanayi, eğitim, teknoloji gibi alanlarda yetkin kişi ve kurumların bir araya getirileceği çalıştayların yapılması ve bu çalıştaylar vasıtasıyla ilgi alanlarda yetkin kurum/kurulların oluşturulması, bu kurum/kurullar ile birlikte uzun vadeli stratejiler belirlenme ve bu stratejilere sıkı sıkıya bağlı kalınması.

ülkedeki ekonomik israfın, hantal bürokratik ve siyasal yapının reforme edilmesi, tüm kurum ve birimlerin denetlenebilir olması ve bu denetlemenin şeffaf bir şekilde yapılabilmesinin sağlanması, ülkede hukukun gerçek anlamda işler ve tarafsız kılınması, güçler ayırımın yeniden tesis edilmesi de yapılması gerekenler arasında yer alan önemli hamleler.

umalım ki, ülkemizi yönetenler, yaklaşmakta olan ve doğru değerlendirilirse ciddi fırsatlar, yanlış değerlendirilirse ciddi yıkımlar yaratabilecek olan bu süreci doğru okuyup doğru tutum alabilirler.

Şu Sıralar Çin'in ABD'ye Karşı Kullandığı Ekonomik Savaş Aracı: Kur Savaşları