MÜZİK 11 Eylül 2018
23,3b OKUNMA     844 PAYLAŞIM

David Gilmour'un Kendisi Hakkında Merak Edilenlere Cevap Verdiği Guitarist Röportajı

Gitarıyla her türlü duyguyu dolu dolu anlatabilen Pink Floyd gitaristi David Gilmour, 1984'ten beri yayınlanmakta olan İngiliz "Guitarist" dergisinin Mayıs 2006 sayısına güzel bir röportaj vermiş.

GT: Guitarist dergisi, DG: David Gilmour


gt: david gilmour, klasik rock kitleleri için tanıdık bir isim ve bir çok yeni gitar tutkunu için ise 70'lerin gitaristidir. fakat oldukça geniş bir kesim tarafından siz jimi hendrix ile eddie van halen arasındaki kayıp bağsınız...

dg: eğer öyle ise bundan çok memnun oldum. bunu başarmak bana çok uzun zamana mal oldu. uzun yıllar boyunca gitaristler arasında çok da önemli bir rol oynamamıştım fakat sanırım sahip olduğum parmaklar ve beyin hakkında bir şey var ki o da parmaklarımın kendine özgü bir sound'a sahip olması. parmaklarım çok hızlı değildir fakat anında ayırt edilebilirim. dinlediğim zaman ben kendimi nasıl tanıyorsam insanlarda beni dinlediklerinde çalanın ben olduğumu anlıyorlar.

gt: sizi bugünlerde harekete geçiren nedir? rock dünyasındaki yerininiz oturmuş durumdayken siz de köşenize epeyce çekildiniz. yeni bir albüm yapmaya yön veren sebep neydi?

dg: ne yapıyorsam o işte. ben bir müzisyenim, bu benim kanımda var. son zamanlardaki farklılık ise bunu artık her zaman yapmak zorunda olduğuma mecbur hissetmemem. dürüst olmak gerekirse benim için bundan sonra öncelikli olan ailem, müzik değil.
şimdi, bazılarının ne düşündüğünü görebiliyorum; eğer bir kişi müziğinin artık öncelikli olmadığını söylüyorsa demek ki müziğinin kalitesi yerlerde sürünüyordur. hayır, ben bir kez işe koyulduğum zaman eskiye oranla daha mükemmelliyetçi oluyorum. ve bu yüzden son albümümün daha önce yaptıklarım kadar iyi olduğunu düşünüyorum. bence on an island gerçekten çok iyi bir albüm ve ben onunla gurur duyuyorum.

Gilmour'un üçüncü solo albümü, bu röportajın gerçekleştiği 2006 yılında çıkmıştı.

gt: peki yani çalışmanızın önceliği live8'ten daha mı fazlaydı? başlarda reddetmiştiniz...

dg: reddetmiştim, çünkü bu albümün yapımının tam ortasındaydım. ayrıca - sonradan da ortaya çıktığı gibi - pink floyd'un yeniden bir araya geleceğine dair söylentilere neden olacağını da düşünmüştüm. kendimi düşünerek, canımı sıkacak bütün bu şeylerle yüz göz olmak istemedim.

bu nedenle bob geldof beni ikna etmek için çok uğraştı. bu benim onun yapmak istediklerine destek olmadığım anlamına gelmiyordu, zaten biz olmadan da bunun altından rahatlıkla kalkardı.

fakat sonradan bob roger'ı da işe karıştırdı ve roger'ı beni arayıp, rica etmesi konusunda ikna etti.

gt: roger aradığı zaman şaşrdınız mı?

dg: evet, hem de çok. roger aradıktan sonra bu konu hakkında düşündüm. eğer live8'e katılmazsam daha sonra büyük bir olasılıkla kafamı duvarlara vuracaktım. live8 için bir sürü iyi neden vardı. en iyi neden bu etkinliğin gayesinde başarıya ulaşmış olmasıdır. bu roger ile aramızdaki buzların az da olsa erimesine neden oldu.

Live 8: 2-6 Temmuz 2005'te Londra, Paris, Berlin, Roma, Philadelphia, Barrie, Chiba, Johannesburg, Moskova, Cornwall ve Edinburgh kentlerinde düzenlenen yardım konserleridir. 1980'lerdeki yardım konserlerinden tanınan şarkıcı Bob Geldof ve Midge Ure'un düzenlediği konserler, dünya çapında ilgi gördü.


gt: live8 için ne kadar prova aldınız?

dg: beraber 3 gün prova yaptık fakat ben tek başına 2 haftadan fazla çalıştım. konserdeki şarkı listesine ait bir cd hazırlayıp, evimdeki stüdyoya girdim. birkaç hafta boyunca günde 3 veya 4 defa cd'yi hoparlörlerden bangır bangır çalarak üzerine okudum ve gitar çaldım. çünkü emin olmak istiyordum. her saniyesi boyunca ne çaldığıma yüzde yüz emin olmadığım için sinirli ve gergin olmak istemiyordum.

Roger Waters ve David Gilmour (sol ikisi).

gt: live8 sırasında money'nin ilk gitar solosuna girdiğinizde albümdeki versiyonun neredeyse aynısıydı. soloları birebir çalıp bunu imzanızı atar bir şekilde yapmanız sizin dinleyicilerinize borçlu olduğunuz bir şey mi? doğaçlama ile aradaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

dg: hit parçalar çıkarmış grupları dinlemeye gittiğim zaman gitarist, solonun orijinal halinden çok uzak bir yerlere doğru sürüklendiği zaman çılgına dönüyorum. bence böyle olmamalı, olamaz. benim eğilimim genelde albümdeki solonun aynısı ile başlamaktır, sonra nasıl hissettiğime bakarım; iyi ise, etkiliyici ise ve orijinal bir şey ise albüm versiyonundan çıkıp, doğaçlamaya başlarım, fakat birden monoton, can sıkıcı bir hale geldiyse hemen geri döner ve solonun orjinaline sadık kalarak insanları kendinden geçirecek güvenli kulvarlara dönerim. işte denge bu.

gt: roger basına live8 deneyiminin oldukça etkileyici ve olumlu olduğuna dair demeçler veriyor. pink floyd'u daha temel esaslar üzerinde bir araya getirerek tekrar böyle bir şey yapmaya pek hevesli görünüyor. sizin bu konu hakkındaki düşünceniz nedir?

dg: pink floyd kariyerimin çoğu dönemi için büyük bir gurur ve sevgi besliyorum. müzikal ve sanatsal açıdan harikaydı. fakat artık benim için geçmişte kaldı ve gerilere dönmeye hiç niyetim yok. yeni bir albüm yapmadan sadece konser turları düzenlemek ticarettir. ayrıca roger'ın da dahil olduğu, hepimizin bir araya geldiği yeni bir albüm yapma fikrinin mümkün olduğunu sanmıyorum. roger ile ikimiz yeterince berbat zamanlar geçirdik, bu yüzden kendimi mutlu hissetmem mümkün değil. üzgünüm, benden pas!

1971'de Pink Floyd.

gt: sololarınızı önce kafanızda mı yazıyorsunuz, yoksa gelişigüzel çalıp sonra iyi riffleri birleştiriyor musunuz?

dg: soloyu çalacağım gitara dokunmadan önce parça ile yaşamaya çalışırım. evde çalıştığım zamanlar elime bir gitar alıp takılmak kolay oluyor, sound ile fazla uğraşmadan sadece çalarım. en başta çaldığım şeyler hoşuma gider, sonra bir bakarım aslında o kadar da güzel değil ve bazı kısımları değiştirme ihtiyacı hissederim; fakat sonra soloyu meydana getiren asıl kısımlar için istediğim sound'u bulmaya çalışırım. yani soloyu kaydedeceğim zaman sound'un oturmuş ve üzerinde iyice uğraşılmış olmasına çalışırım. çünkü sıklıkla ilk denemelerim en iyileri oluyor. ardından bir bakmışsın 3 gün sonra bile hala o lanet olası soloyla uğraşır halde bulursun kendini.

görüldüğü gibi aslında kesin bir yöntemim yok. şimdi bana 40 yıllık profesyonel bir müzisyenin ne yaptığını bilmek zorunda olduğunu söyleyebilirsin fakat kendimi her defasında farklı yollar denerken bulmak benim için en iyisi aslında.

gt: the blue parçanızın solosunda glissando efekti whammy pedal ile mi yaptınız?

dg: evet, bu alete bayılıyorum. aslında onun ne olduğunu tahmin edebilirsiniz ama genelde nasıl yaptığımı söylemekten hoşlanmam. insanları deli etmeye bayılıyorum. bana gelip, "lanet olsun bunu nasıl yaptın, ben aylardır bunun ne olduğunu bulmaya çalışıyorum" diye soruyorlar. ben de bunun sadece tek bir pedal olduğunu söylüyorum. bu aleti marooned'da kullandım. çok farklı bir boyut katıyor. marooned ve the blue, ikisi de bana denizi hatırlatıyor.

David Gilmour - The Blue


Pink Floyd'un Tüm Albümlerinden Özenle Seçilmiş En Güzel Şarkıları

Ne Vakit Dinlenirse Dinlensin İnsanı Darmadağın Eden Pink Floyd Başyapıtı: Hey You