EKONOMİ 12 Kasım 2020
31b OKUNMA     497 PAYLAŞIM

COVID-19'un Yarattığı Ekonomik Kriz Sonrası Türkiye, Avrupa'nın Çin'i Olabilir mi?

COVID-19'un getirdiği karantina hali ve yasaklar, haliyle ticareti de evrensel ölçüde negatif etkiledi. Çin kaynaklı bu tedirginlik sonrası Türkiye bir atılım yapabilir mi peki?
iStock

küresel salgın için aşı umutlarının arttığı şu dönemde insanlar covid-19 sonrası yeni dönem hakkında da fikirler yürütüyor. yeni bir dünya düzeninden söz etmek bence abartılı olsa da çin için birçok şeyin geçmişteki gibi olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim ve bu durumun türkiye ve benzeri birçok ülke için fırsatlar barındırdığını da...

covid-19 bütün dünyaya yayılmamış olsaydı da 2020 ekonomi krizi kuvvetle muhtemel yaşanacaktı

salgının çin sınırlarından taşmadığı dönemlerde de dünya ekonomisi sadece çin'deki krizden bile yeterince zarar görmüştü çünkü çin dünyada üretilen neredeyse her şeyin tedarik zincirinin bir halkası olmayı başarabilmişti; 2019'un sonundaki gibi bir krizde ülkelerin veya şirketlerin üretimi başka bölgelere kaydırma imkanları yoktu/yok çünkü dünyada üretim için kullanılan yatırım mallarının da çok önemli bir kısmının menşei çin... çin birçok sebepten dolayı günümüzde halen yatırım için son derece cazip bir ülke fakat dünya tedarik zincirlerinde çin'in hakimiyetini artık bir ekonomik sorun olarak değil, güvenlik sorunu olarak değerlendiriyor ve yakın zamanda bunun etkisini bütün dünyada göreceğiz. neden şimdi değil sorusuna cevap vermek gerekirse şu an geniş çerçeveden bakınca dünyada yatırım pek yapılmıyor fakat normalleşme sonrası yatırım eğilimi geri dönecek.

çin'inn alternatifsizliği covid-19 salgını öncesinde de ciddi şekilde zayıflamaya başlamıştı ve bu zayıflamanın zamanla artması bekleniyordu; bunun üstüne bir de covid-19 salgını sonrası ülkelerin tedarik zincirlerini artık ekonomik değil de milli güvenliği ilgilendiren bir konu olarak değerlendirmesi çin'in aleyhine oldu ve tabii ki bu süreç birçok ülkeye de fırsatlar sunuyor.

çin ekonomisi yatırım cazibesini neden kaybetmeye başlamıştı konusuna geri döneceğim fakat öncelikle türkiye için yatırım çekmenin önemine değinmek istiyorum.

türkiye ekonomisinin olumlu bir ivme yakaladığı 2000'li yılların ortalarında türkiye'ye yapılan doğrudan yabancı yatırımlar yıllık 20 milyar doları aşmıştı üstelik bahsettiğim rakamı bugünün rakamları ile değerlendirmemek lazım; 2005'ten günümüze doların da kümülatif enflasyonu %33 ve o zamanlar 20 milyar dolar milli hasılanın %2,5-3'ü civarındaydı.

yıllara göre türkiye'ye doğrudan yatırımlar


konum türkiye'ye doğrudan yatırımlar olmadığı için çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim ama türkiye'ye doğrudan yatırımlar azalırken türkiye'den dışarı giden yatırımlar ile gelen yatırımlar arasındaki denge son yıllarda bizim aleyhimize; bunun dışında son yıllarda gelen doğrudan yatırımın önemli bir kısmı gayrimenkule geliyor! her türlü yatırım olumludur fakat dünyanın bir yerlerinden gelip türkiye'ye fabrika açan yatırımcının bu ülkeye sağladığı fayda ile türkiye'den konut alan yatırımcıyı aynı kefeye koyamayız.

çok kısaca yabancı yatırımların bize katkısı nedir sorusuna cevap vermek gerekirse

* türkiye'ye sermaye girişi oluyor ve bu bizim cari dengemizi dolaylı olarak da döviz kurumuzu olumlu etkiliyor; bu para borsaya veya tahvillere gelen para gibi de huzursuz olunca hemen çıkıp gidemiyor.

* türkiye'nin en büyük ekonomik sorunu enflasyondur, enflasyon sorunu ya piyasadaki para bolluğunu azaltarak (faiz artırma vs.) ya da arzı artırarak çözülür. arz artırmak için de sermaye gerekir ki 1 birim ürün üretmek için gereken yatırımın ihtiyaç duyduğu sermaye belki 10 birimdir. türkiye sermaye açığı bir ülke olduğu için bu sermaye ya dışarıdan sağlanır (kura dolaylı olarak da enflasyona olumsuz etki) ya da içeriden finanse edilir. ( banka kredisi>enflasyon) yine dünyada yatırım mallarının üretildiği ülke sayısı sınırlıdır ve birçok yatırım ithal ürünlerle gerçekleşir ki bu da yine kura, enflasyona olumsuz etki eder. yatırımlar ekonomiler için hayati önemdedir fakat doğrudan yabancı yatırımları yukarıda bahsettiğim olumsuz yan etkileri minimuma indirir.

* doğrudan yatırımların, ekonomilerin kısa vadede elde etmesinin mümkün olmadığı tecrübe aktarımı, teknoloji paylaşımı, pazara hızlıca giriş gibi eşsiz faydaları da olabilmektedir.

konuyu çok daha fazla uzatabilirim ama bu kadar yeterlidir diye düşünüyorum. türkiye güven sorununu aşarsa yabancı yatırımcıları yeniden çekebilir. ana konuma dönersem bir tarafta dünya çin'in üretim merkezi olmasını güvenlik riski olarak görüyor, diğer taraftan çin zaten üstün rekabetçiliğini kaybediyor. üretim kendi ülkesine döner mi sorunu için kesinlikle imkansız diyebilirim; uzun bir konu ama özetleyeyim. son birkaç senenin en önemli hikayelerinden biri abd-çin ticaret savaşıydı... trump; attı, tuttu peki şu an bütün koşullar uygunken üretimi neden ülkesine taşımıyor/taşıyamıyor? bir diğer hikayesi abd'de finansal şartların sıkılaşması idi. abd ve dünya fed'in faizlerini %3'e getirmesine bile dayanamadı; aynı abd bütün üretimi ülkesine çekerse enflasyon kaç olur? abd enflasyonun %2 i aşması bile ciddi sorun çünkü çok uzun yıllardır süren trend sebebiyle fed'in %2 enflasyona bile müdahale imkanları sınırlı.

üretim ülkesine dönmeyecekse doğal olarak yeni coğrafyalara kayacak ki türkiye'nin konumu her zaman cazibesini artırır. geçenlerde işçilik maliyetlerinin ihracat ve rekabetçilikte abartıldığı kadar önemli olmadığını yazmıştım:


kurun rekabetçiliği bence abartılan bir dinamik olsa da önemlidir ve şu an türkiye'de reel kur ölçülmeye başladığı doksanlı yılların ortasından beri en düşüş seviyede. (reel kur nedir) aslında türkiye'nin yatırım çekebilme ihtimali çok zor değil; bundan 25-30 yıl önce istanbul'da evlerin altının yarısı kömürlük yarısı tekstil atölyesiydi desem abartı olur mu bilmiyorum, çin bunu bizden parça parça kopardı, çin'in bir şekilde gerilemesi tabii ki bize avantaj sağlıyor fakat ifade ettiğim gibi en önemli faktör güven verme mevzusudur.

çin ekonomisi neden rekabetçiliğini kaybediyor konusuna gelince

çin'in birçok ülkenin hedefinde olduğunu ifade ettim (benim alanım değil ama bunun politik gerekçeleri de malum.) fakat bunun ötesinde son bir yılda olanlar olmasaydı da çin'in rekabetçiliği yara alacaktı.

uzun bir konu ama ana hatlarına değineceğim; kanunlar izin versin ben türkiye'de a ürününün karteli olayım, 80 milyonluk bir pazara hitap ederim; çin'de bir firma pazarın %10'nuna hakim olursa bile benden daha fazla bir nüfusa hitap ediyor ve yukarıda linkini verdiğim ölçek ekonomisi entry'sinde ayrıntılı şekilde açıklamaya çalıştığım gibi, benden çok daha fazla rekabetçi oluyor. sonuç olarak da üçüncü bir pazarda hata bir süre sonra benim pazarımda bile beni sıkıştırmaya başlıyor ki yine yukarıda verdiğim örnekte doksanlı yıllardan istanbul'da her binanın altındaki tekstilciler ya kapandılar ya da varlıklarını sürdürmek için çin'e yönelmek zorunda kaldılar fakat çin'in alternatifsiz nüfus gücü artık zayıflıyor.

ben olayı sadece rakamlarla izah ettim ama pazar olayı bundan daha karmaşık... ülkemizde 80 milyon insan var ama bunların harcama eğilimi aynı değil; 20 yaşında bir gencin önümüzdeki 10 yılda muhtemelen ev masrafı, eşya masrafı, araba masrafı, düğün masrafı, iş kurma masrafı... var da var. 40 yaşındaki insan için ise aynı şeyleri ifade edemiyoruz. buna büyük çerçeveden bakınca bir ülkede nüfusun yaş ortalamasının değişmesi yeterince değer gören bir konu olmasa da aslında ekonomi için en önemli dinamiklerden biridir. son 20 yılda dünyada kaybolan enflasyonu, zayıflayan ekonomileri demografideki değişimle birlikte değerlendirince birçok eksik nokta tamamlanıyor.

çin ekonomisine dönersek çin'de doğurganlık oranı (nüfusun kendi kendini yenilemesi için önemlidir) kritik eşik olan 2,1'in altına doksanların başlarında düştü ve bu oran yaklaşık 30 yıldır 1,5-1,6 civarlarında. (altmışlı yılların ortasında bu oran 6,5 civarlarındaydı!) sonuç olarak çin'in geçmişten aldığı hızla artan nüfus ivmesi zayıflarken nüfus hızla yaşlanıyor.

çin'de doğum rakamları


bunun dışında bir de nüfus dağılımı sorunu var; çin'i uzun yıllar devam ettirdiği tek çocuk politikası saçmalığı insanların erkek çocuğu tercih etmesine yol açtı ki şu an çin'de erkek nüfusu kadın nüfusuna göre 33 milyon daha fazla; bunun da sonucu olarak önümüzdeki on yılda 40 yaş altı çinli erkeklerin çeyreğinin evlenmemesi veya evlenememesi ihtimali ortaya çıkıyor. bu durumun ekonomik, sosyolojik sonuçları var fakat buna değinmeyeceğim fakat bu anomali önümüzdeki 20 yılda ancak düzelecek.

ilaveten önümüzdeki 20 yıl senede çin'de 20-45 yaş arasındaki insanların sayısı 200 milyon azalacak böyle ifade edince durum net olmuyor şöyle ifade edeyim önümüzdeki 20 yılda çin'deki ana tüketici kesimin yarısı, iş gücünün çeyreği ise yok olacak ! diğer taraftan bağımlı nüfus ise görülmedik şekilde artacak. çin'in son 20-30 yıldaki büyük yükselişi muhteşemdi fakat bu hikayenin diğer kısmı sıklıkla kaçırılıyor. çin potansiyelinin inanılmaz altındaydı, muhteşem hikayesini bu koşullarda yazmıştı. çin şu an bu farkı kapatmış durumda ve son 30 yıldaki başarısını halkının refahını artırarak sürdürürse gerçek bir başarı yakalayacak. (dünyada çin'in son 30 yıllık hikayesine benzer çok sayıda hikaye var ama bunun bir tık ilerisi yok denecek kadar az: orta gelir tuzağı)

çin'in nüfusu ilerleyen senelerde geçmişte olduğu gibi destekleyici olmayacak. çin bunun farkında diyebilirim; dikkatinizi çekiyorsa çin son yıllarda klasik çin malı algısını yıkmaya çalışıyor, çevresindeki veya afrika'daki birçok ülkeyi dünyanın son 20-30 yılda çin'i kullandığı gibi kullanıyor fakat günün sonunda çin rekabetçi olduğu için dünyanın üretim merkezidir, çin'in refahı arttıkça rekabetçiliği zayıflayacak ve rekabetçiliğin düşük ücretlerden kaynaklanmadığı bir sistem oluşturmazsa çin ilerlemesi zor.

sonuç olarak: çin dışındaki dünya için önemli fırsatların ortaya çıktığı bir dönemdeyiz.