EDEBİYAT 23 Temmuz 2020
22,1b OKUNMA     584 PAYLAŞIM

Cesur Yeni Dünya, Bir Ütopyayı mı Anlatır Yoksa Distopyayı mı?

Aldous Huxley'nin 1932'de yayınladığı Cesur Yeni Dünya (Brave New World), tüm zamanların en kült eserlerinden biri. Romanın bir ütopya mı yoksa bir distopya mı olduğu tartışmaları ise devam ediyor. Bir bakalım.
Fotoğraf: @galaksikitapligi / Instagram

cesur yeni dünya'nın bir distopya mı yoksa ütopya mı olduğu yayımlandığı günden bu yana süregelen bir tartışmadır. romanın türünü tam anlayabilmek için distopya türünün (dystopian fiction) karakteristik özelliklerine bakmak gerekir.

distopya türünün karakteristik özellikleri

- toplumun kontrol edilmesi için propaganda kullanılması
- bilgiye ulaşımın, özgürlüğün ve bağımsızlığın kısıtlanması
- toplumun sembolik bir başkan ya da kavrama hayranlık durması
- toplumun daimi olarak gözetim altında hissetmesi
- toplumun dış dünyadan korkması
- toplumun insanlığını kaybetmiş sistemlerde yaşaması
- doğadan uzaklaşılması ve ona inanılmaması
- toplumun aynı beklentilere uyması, bunun sonucunda bireyselliğin ve farklılığın olmaması.
- toplumun mükemmel bir ütopya dünyasının yansıması olması

huxley'nin romanı, biri hariç bu özelliklerin hepsini taşımaktadır

cesur yeni dünya'daki bokanovski işlemi aracılığıyla kurulan düzen ve fordizm, sistemin kontrolünü sağlayan propaganda araçlarıdır. kitapta bunları temsil eden kişi batı avrupa bölge denetçisi mustafa mond karakteridir. kitap boyunca bilim ve sanatın yasaklandığı görülür, ayrıca kimse özgür değildir. fordizm kavramına tapınma vardır. kitapta lenina crowne karakterinin vahşi john'la tanıştığı yere, yani ayrılmış bölgeye giderken korktuğuna şahit olursunuz, sisteme mükemmel uyum sağlayan karakterler dış dünyadan korkarlar ve john'un bölgesi dış dünyadır. yine aynı şekilde kurulan düzenin "insanlığını kaybettiği" gözlemlenir. artık duyguları, acıları ya da özgürlükleri yoktur. onun yerine duyusal filmleri ve hiç yanlarından ayırmadıkları "soma"ları vardır. vahşi john'un yaşadığı yerin sistem dışında tutulması doğanın dışlanmasına bir örnektir. kitapta karakterler sınıflara ayrılmış ve her sınıf kendi içinde tek tipleştirilmiştir. son olarak kitap ütopya havası vermektedir. kısacası karakterlerin kendilerini gözetim altında hissetmeleri dışında kitap distopik özellikleri mükemmel bir şekilde kapsamaktadır.


esas sorun ise huxley'nin sert yerine yumuşak bir distopya seçmiş olmasıdır

cesur yeni dünya, 1984 gibi siyasi baskının toplumu ezdiği bir kurgunun aksine toplumuna "sahte" mutluluk yaşatan bir yapıya sahip. işte okuyanları şaşırtan ve ütopya algısı veren de bu: sistemdeki karakterlerin mutlu olması. ancak bu mutluluk, sistemin karakterlerini doğuştan şekillendirmesine ve birkaç saatte bir kullandıkları uyuşturucu madde soma'ya bağlıdır.

romanda robotik bir kast sistemi vardır: insanlar doğmadan önce alfa, beta, gama, delta ya da epsilon olarak programlanıp öyle var edilirler. alfalar uzun boylu, zeki ve çekici iken deltalar kısa boylu, iş yapmaya programlı ve aptal yaratıklardır. bir delta en fazla beş yaşında bir çocuğun zekasına sahip olacaktır. bu sebeple alt sınıfı oluşturan delta ve epsilonlar mutludur.

en genel anlamda huxley, "insan" kavramını öldürmüş ve yerine insan şeklinde "robot" koyarak ütopya görünümlü bir distopya oluşturmuştur. huxley'nin verdiği mesaj şu aslında: insanların kendi benlikleriyle bir ütopya kurması mümkün değildir, istikrar ve düzen isteniyorsa kişilikleri öldürülmeli ve uyuşturucuya bağımlı hale getirilmelidir." kitapta sanat, aile, duygular, kitaplar, düşünce özgürlüğü ya da bilim yoktur. bunlar sistemin aleyhine işleyen şeylerdir çünkü bir robot yukarıdaki kavramlara ihtiyaç duymaz.

cesur yeni dünya da tıpkı 1984 gibi totaliter bir rejimin kurduğu sistemi içerir

ancak 1984'ün aksine karakterlerini 101 numaralı oda gibi işkenceyle değil, bokanovski sistemi ve soma gibi yumuşak yöntemlerle hizaya getirir, her iki sistemde de sonuç aynıdır: toplum özgürlüğünü kaybetmiştir. cesur yeni dünya'nın sağladığı ütopya insanlar için değil, insani yanlarını kaybetmiş robotlar içindir. bu sebeple huxley romana vahşi john gibi bir karakteri dahil ediyor. john karakteri tüm o robotik sisteme karşı her cümlesi ve her davranışıyla "insanı" temsil ediyor. bize ankatmaya çalıştığı şey ise ya sistemin öngördüğü gibi sahte bir mutluluk içinde yaşayacağız ya da john gibi gerçek mutluluğu hissedebileceğiz ama acısıyla birlikte.

kitabın on altıncı bölümünde john ve mustafa mond arasında bunun bahsi geçer ve mustafa mond, john'a istikrar ve mutluluk için bilim ile sanattan (ya da başka bir deyişle insanlıklarından) vazgeçtiklerini söyler.

huxley'nin bize sunduğu ütopya modeli, insanlıktan arınmış bir sistem

thomas more gibi mükemmel bir siyasi yapı ya da eğitimli insanlar değil, insanların benliğini yok etmesi gerektiğini öngörüyor huxley. işte bu nedenle cesur yeni dünya bir distopyadır. zorbalık yerine mutlulukla insanın benliğini yok etmesi, insanın benliğini yok ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

cesur yeni dünya gibi ütopik bir distopya kurgusuna sahip the host romanının uyarlamasında söylendiği gibi, "dünyamız hiç bu kadar mükemmel olmamıştı ama artık bizim dünyamız değildi."