SİYASET 29 Ocak 2020
28,7b OKUNMA     540 PAYLAŞIM

Büyük Şirketlerin Devlet Yönetimindeki Gücünü İfade Eden Kavram: Şirketokrasi

Şirketokrasi, şirketler ya da şirketlerin çıkar grupları tarafından kontrol edilen ekonomik ve politik bir sistemi ifade etmek için kullanılan bir terim. Tam olarak nasıl bir şey; biraz daha detaylı açıklayalım.

şirketokrasi, küresel imparatorluğa hizmet eden hükümet, banka ve şirketlere verilen isim.
john perkins'in confessions of an economic hit man kitabında da geçen corporatocracy ifadesine karşılık geliyor:

"şirketokrasi bir komplo değil. üyeleri ortak değerleri ve hedefleri destekliyorlar. şirketokrasinin en önemli işlevlerinden biri de sistemi sürdürmek ve devamlı gelişmesini sağlamaktır...

... bir şeyler satın almanın hepimizin toplumsal görevi olduğuna, dünyayı yağmalamanın ekonomi için iyi olduğuna bizleri ikna etmek için hiçbir fırsat kaçırılmıyor."

(confessions of an economic hit man)

şirketokrasi, büyük şirketlerin devlet yönetiminde baskın hale gelmesini anlatmak için kullanılan bir kavramdır. iki temeli vardır. birincisi, bu tür über zengin şirketler belirli adaylara seçim zamanlarında yatırım yaparlar. o aday seçildiğinde de bu şirketlerin çıkarları doğrultusunda davranmak zorunda kalır.

bir diğer temel de genelde devletin üst kademelerinden emekli olan yöneticilerin dönüp bu büyük şirketlerde çalışmasıdır. dolayısıyla devlet ve bu şirketler arasında, diğer şirketlerin ulaşamadığı bir transfer politikası oluşur.

en ciddi örneklerine amerika'da rastlanan ve üzerine çok konuşulan konulardan bir tanesidir. özellikle bush döneminde bush'un kabinesindeki bakanların, bürokratların öz geçmişlerine bakılınca olayın boyutları daha da iyi anlaşılır.

çoğu savunma, silah ve petrol şirketleri ile ya devlette çalışmadan önce ya da devletten sonra iç içe haldedir. kimisinin devlet görevinin hem öncesinde hem de sonrasında devasa şirketlere danışmanlık yaptığı, onlar için çalıştığı da bilinen bir gerçektir. kimisi devlette görev almadan önce imf, wto, dünya bankası gibi kurumlarda çalışmış; sonra devlet görevine seçilmiş, sonra da devasa bir şirkete yönetici, hissedar, ceo gibi etiketlerle transfer olmuştur.

bütün bu bağlantıların bir ağ oluşturduğunu, çok da fazla olmayan sayıdaki ailenin birçok üyesinin devlet, şirket, uluslararası örgüt üçgeninde dönüp dolaştığı düşünüldüğünde bu kavramın neden önemli olduğu da anlaşılır.

şirketokrasi, ne fütüristik cyberpunk senaryolarından ibarettir, ne de antidotu devlettir.

1600'lerde şirketokrasi vardı. vereenigde oostindische compagnie kendi kazancı ile satın aldığı silahlarla donattığı bir askeri gücü kullanmakta serbestti. jan pieterszoon coen ismini google'larsanız, adamın iki ünvanı olduğunu görürsünüz: voc genel valisi ve voc subayı.

bu adamların problemi çalışanlarına az maaş vermekten çok daha fazlasıydı: istediklerini esir alıyorlar, istediklerini öldürüyorlardı. kâr hırsı ile yapılan tüm o katliamlar devletin yokluğunda değil, devlet ile anlaşmalı olarak gerçekleştirildi. çünkü o çağda öyle önemli bir ticareti yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadan yapılmasına göz yummak büyük cesaretti, uzun yolculukta dandik gemiler bir korsan saldırısında telef olup gidebilir ve yapılan tüm yatırımlar da okyanusun dibini boylayabilirdi. binaenaleyh hollandalı eyalet temsilcileri lahey'deki meclislerinde bu işi güçlü bir tekelleşmenin ellerine emanet etmeyi bizzat kendileri makul buldular. bu o dönemdeki tek şirketokrasi örneği değildi, muadilleri diğer avrupa ülkelerinde mevcuttu.

bugün insanlar şirketokrasiyi "fütüristik bir senaryo" olarak görmeye devam ederlerken, john perkins dünyayı nasıl dolandırdıklarını pek güzel açıklıyor:

"işimiz, petrol gibi göze çarpan kaynaklara sahip ülkeleri tespit edip dünya bankası'ndan ya da kardeş örgütlerinden bu ülkelere büyük krediler düzenlemekti."

perkins'in sözünü ettiği bu sistemin nasıl işleyebildiğinin bir özeti şu:

altyapı projeleri diye insanlar bilinçli olarak ödemeyecekleri borçların altına sokuluyor. millette elektrik için para verecek durum yokken elektrik santralleri inşa ediyorlar, otoyol kullanabilecek insanların olmadığı yerlere otoyol yapıp, karşılığını alamayınca istedikleri kaynakları sömürmek için gereken meşru zemini inşa etmiş oluyorlar.


peki hangi devlet, hangi hukuk sistemi, hangi uluslararası denetleyici bu eylemleri yargılıyor?

özellikle geri kalmış ülkelerde devlet yöneticileri kendi kısa vadeli çıkarları için halklarının fakirleştirilmesine bizzat göz yumuyor. rantçılığın ve yozlaşmanın bir arada tavan yaptığı ülkelerde olaya "hükumet ayrı, devlet ayrı" şeklinde bakılmasının, devletin şirketokrasinin önünde bir engel olacağının düşünülmesinin mümkün olması, "şirketokrasicyberpunk" klişesi, ne yazık ki insanların içinde yaşadıkları dünyanın gerçeklerine ne denli yabancılaştıklarının göstergesidir. mevcut sistem bilhassa orta doğu coğrafyası özelinde militarizasyon ile barış içinde işlerken bu nosyondan ısrarla gelecekte gerçekleşebilecek olan nahoş bir olasılıkmış gibi söz edilmesi belâhettir.

Dünyanın En Büyük Şirketlerini Belirleyen Global-100 Raporunu Domine Eden Ülke: ABD