MÜZİK 29 Eylül 2021
11,7b OKUNMA     523 PAYLAŞIM

Billie Eilish'in Yeni Albümü Happier Than Ever'ın İncelemesi

2020'de aldığı Grammy'lerle ses getiren genç şarkıcı Billie Eilish'in yeni albümü 30 Temmuz 2021'de piyasaya çıktı. Dinlemek ve sindirmek için üzerinden yeterince zaman geçtiğine göre albümü iyice bir kritik edebiliriz artık.

son yılların ses getiren şarkıcılarından billie eilish, ikinci albümü happier than ever ile karşımızda

ta bir sene önce çıkan my future ile birlikte bu albümün startı verilmişti. son birkaç ayda da albümden birkaç şarkıyı önceden dinleme fırsatı bulmuştuk. içimden önce "albümü hiç çıkarmasaydın be kanka, hepsini dinledik zaten" desem de albüm uzun bir şarkı listesine sahip olduğu için birçok yeni şarkıyla da karşılaşmış olduk.

aslında eilish'in ilk albümü when we all go to sleep, where do we go? benim radarıma takılmamıştı. bu da eilish'in müziğini dinleme fırsatı bulamadan tipini ve tavırlarını görmemden ötürüydü. yeşil saçlı, bol kıyafetli, baygın bakışlı, dili dışarıda, 18 yaş altı bir ergenden çıkacak şarkıların bana pek bir şey katmayacağı gibi bir önyargım olduğu için güzel yorumlara rağmen şarkılarını dinlemek istemedim. daha sonra bad guy'ı bir yerde dinleyip beğensem de diğer şarkıları çok da hitap etmemişti başta. ancak albüm sonrası yayınlanan everything i wanted single'ı ile fikrim degisti. no time for die ile de gerçekten kendisini takdir etmeye başladım. bu nedenle bu albümü çok merak ediyordum. albüm yaklaşırken eilish'in saçlarını sarıya boyatıp, daha olgun ve de seksi bir moda geçmesi ile bu fiziksel değişimin müzikal de bir değişim getireceğini tahmin ediyordum. öte yandan daha önce ergen diye pek haz etmediğim eilish'in kişiliğinden bu sefer de "hayatta her şeyi gördüm, kahretsin" tavrındaki zorlama olgunluk görüntüsü nedeniyle haz etmemeye devam ettim. yani müzik dışı tavırları nedeniyle eilish ile yıldızlarımız pek barışamıyor.


lakin, müzikal olarak hala eilish'i takip etmek zevkli

sadece görünüş ve konuşma olarak değil, müzikal olarak da olgun bir eilish görüyoruz bu albümde. zaman zaman şarkıları 1930-50 arası caz ya da caz etkili klasik pop ballad tarzında ilerlerken, bossa nova'dan trip-hop'a, rock'tan rap'e uzanan müzikal bir yelpaze içinde ilerliyoruz. bu durum bir yandan albümün müzikal olarak bir çatı altında toparlanamaması gibi bir problem yaratsa da "bir sonraki şarkı acaba nasıl?" gibi bir heyecan da getirmekte. tüm bu farklı tarzlara rağmen eilish'in vokal olarak farklı tarzlara uyabilmesi ve sadece konuşur gibi ya da fısıltılı vokalleri dışında ses rengini daha iyi gösterebilmesi de çok önemli. prodüksiyonu çok iyi bir albüm bu. eilish'in kardeşi finneas yine döktürmüş. bir yandan tek kişi tarafından kaydedilen şarkılarda olması beklenen sadelik hissi var ama öte yandan finneas usta bir prodüktör olduğu için sadelik, eksikliğe yol açmıyor. enstrümantal olarak da çok güçlü bir durum var ortada.

albümün ismi "happier than ever", albümün genel mesajına uygun sayılır. çok pozitif bir albüm değil aslına bakarsak ama önemli olarak şey melankoli yerine, mutluluktan da öte, huzurlu olmaktan bahsediyor olması. insanı yiyip bitiren bir aşk sonrası kendini bulan ve zorluklar ile barışan bir kızı dinliyoruz genel olarak. bunun yanında bir süperstara evrilen eilish'in bu yeni yaşamının getirdiği zorluklar, yaşına uygun olarak tecrübelediği cinsellik ve de insanların ondan görmek istediği kadınsı bir imaj beklentisinin negatif etkisi gibi konular da eilish'in hayata dair sözleri arasında zaman zaman kendine yer buluyor. ortaya da benim için ilk albümden daha iyi ve daha değerli bir sonuç çıkıyor.

1. getting older

getting older, çok başarılı bir albüm açılış şarkısı. öncelikle söz anlamında oldukça dürüst olduğu için, albüm boyunca bol bol kişisel hikaye dinleyeceğimizin işaretini veriyor. çok minimalist bir altyapı üstüne, eilish'in klasik konuşur/fısıldar vokali ile anlatılan hikaye daha da samimi hale geliyor. buna rağmen her kıtanın sonunda çok melodik olan kısımlar ve de nakarattaki "weird" kelimesindeki vokal performansları eilish'in şarkı da söyleyebildiğini gösteriyor. tekrardan sözlere dönersek, şarkı yaş alıp hayata karşı daha olgunlaşan birinin tecrübesini anlatıyor. sadece ergenlikten çıkıp bir yetişkin olan biri için değil, hayatın her anında artık daha akil biri olduğunu fark eden herhangi biri için uygun olan sözler var. özellikle sevdiğimiz şeylerin bizi oyalayan şeyler haline dönüşmesi ve çok istediğimiz şeylere ulaşınca heyecanın bitmesi gibi hissiyatlar ile herkes bağ kurabilir. öte yandan direkt meshurluğun getirdikleri ile ilgili cümleler daha farazi - örneğin yabancıların kendisine takıntılı hale gelmesi, ki bu konuya daha sonra dönülecek. eilish, kullanıldığı (ki bu profesyonel anlamda olabileceği kadar, cinsel anlamda da olabilir) ve de pişman olacağı şeylere dahil olduğu gibi travmalarla da uğraştığını söylüyor. ancak tüm bu değişime ve kötü günlere rağmen oldukça pozitif bir tavır var (my future'da da bu tavrı duyacağız). albümün adı olan "her zamankinden daha mutlu" tabiri de bu şarkı içinde geçmekte. çok samimi, akılda kalıcı, müzikal olarak da sadeliğine rağmen tatmin edici, çok iyi bir açılış şarkısı.

2. i didn’t change my number

ama bu sakinlik i didn't change my number'ın girişindeki köpek havlaması ile bir anda kayboluyor ve yerimizden zıplıyoruz. bu havlama efekti usul usul arka planda devam ediyor. şarkının kendisi uzun bir süre o kadar da hareketli değil ama yine de belirgin bir bas, tempolu bir davul ritmi ve klavye içermekte. eilish de yine sakince bir vokal kullamaya devam ediyor. lakin sözler zehir gibi. eski sevgiliye pasif agresif bir şekilde "hadi işim gücüm var, ikile" diyor. yine de kendini tutamayıp araya bir tane "fucking" kelimesi atmış. bu arada "and your best friend too" mısrasında eilish'in içine bambaşka bir şarkıcı girip kendisinden çok farklı bir tarzda bu cümleyi okuması çok hoşuma gitti. ama asıl hoşuma giden şarkının sonundaki, tekrarlarda tizleşen ses efektleri. aslında şarkının klavye temasının aynısı ama içindeki distortion çok etkileyici. aynı bölümde biraz daha güçlenen baslar ve de finneas'ın mırıltıları ile şarkının kapanışı daha da vurucu hale geliyor.

3. billie bossa nova

üçüncü şarkıda tekrardan mod değiştiriyoruz. billie bossa nova, gerçekten de bir bossa nova şarkısı. finneas, bu altyapıyı hazırlayıp kardeşine dinlemesi için atarken dosyaya verdiği rastgele isim, şarkının asıl adı olarak kalmış. şarkının omurgasını gitar oluşturuyor ancak elektronik davul, bas ve klavye de şarkının usul usul dans ettiren ritmini daha da güçlü kılıyor. müziğin sakinliğine eilish'in vokalinin iyi gitmesi bir kenara, sözlerdeki şehvet bu bossa nova şarkıya uyuyor. "gel fotoğraf çekelim, saklamak zorunda kalacağımız bir film çekelim, telefonunu kilitle, yalnızken bana bak" ya da "senin sevdiğin gibi yapan bir ben varım" ya da "biliyorsun ben beklemeye değerim, yerdeki o ağır nefesler, seninim seninim" gibi sözler alev alev. özellikle "i'm not sentimental" kısmındaki bol nefesli vokaller bu sözlerle çok uygun. öte yandan da şarkısında bahsi geçecek olan aşkın anonim ya da gizli kalması konusu burada da oteldeki check-in'de sahte isimler vermek ya da lobide gözükmemeye çalışma gibi cümlelerde ortaya çıkıyor.

4. my future

albümün ilk single'ı olan ve bir sene önce daha eilish yeşil siyah saçlarını bırakmamışken çıkan my future'ı açıkçası bu albüm çıkana kadar çok tutmamıştım ancak bu albümün içinde ve akışında dinledikten sonra daha çok sevmeye başladım. ilk dinlediğimde de takdir ettiğim bir caz havası var şarkıda. nakarattan sonra gitar ve davulun dahil olmasıyla şarkı daha hızlansa bile caz havası kaybolmuyor. hatta neredeyse bir amy winehouse şarkısına dönüyor. "can't you hear me?"li kısmın inişli çıkışlı melodisi çok tatlı. nakaratta da eilish, kullandığı nameler ile aslında iyi bir vokalist olabileceğini tekrardan gösteriyor. nakarat, sadece eilish'in vokal yeteneğini göstermesine değil, kendisinin umudunu göstermesine de olanak tanıdığı için önemli. "i didn't change my number"da aşk başarısız bir macera, "billie bossa nova"da ise bir yatak odası anısı gibi anlatılsa da bu şarkıda eilish, aslında geleceğine aşık oldugunu söylüyor ve bunu beklemesi yıllar sürecek bile olsa da heyecanla beklediğini söylüyor. şarkı boyunca da kendi ile yüzleşme teması dinliyoruz. verdiği mesaj ile önemli ve olgun olduğu gibi, müziği de olgun olmasına rağmen günümüz ile bağını koparmamış. anime tarzı klibi de şarkıdan bağımsız olarak güzel bir eser olarak geniş bir kitleye hitap edebilir.

5. oxytocin

oxytocin, i didn't change my number'ın altyapısını alıp billie bossa nova'nın sözleri ile birleştiriyor gibi. ancak müzikal olarak, sadece elektronik bir altyapı değil, ciddi bir endüstriyel hava da içermekte. yani sadece dans ettirmek için değil, bilinçli bir şekilde de rahatsız etmek için ortaya çıkmış bir altyapı dinliyoruz. özellikle şarkının sonlarında eilish'in "bad things" demesi ile başlayan outro bölümünde bu daha da ortaya çıkıyor. müziğin vokaller ile paslaşır gibi ilerlemesi ve de eilish'e yer açması çok güzel. eilish'in vokali genel olarak bildiğimiz gibi. "i can see it clear as day" diye başlayan bölümde standart fısıltılı vokalden bir adım daha ilerleyip, kafa sesine geçiyor. bu bölümün sonundaki "you should really run away" kısmında, eilish'in çıktığı tizler çok iyi. bu arada eilish'in nakarattaki tekrarları da endüstriyel altyapı ile birleşince etkili bir hale geliyor. şarkı sözleri yine çok ateşli. "tanrı'nın eğer görseydi tasvip etmeyeceği şeyler"i anlattığı şarkı, pek öyle aşk meşk olaylarına girmeyip direkt cinsellikten bahsediyor. şarkıya ismini veren oksitosin, aslında direkt seks değil, aşk ve arkadaşlık gibi duygusal tatminlerde salgılanan bir hormon olsa da "sana oksitosin için ihtiyacım var" tabiri pek de öyle romantizm içermemekte. yani eilish karşısındaki ile gönül bağı kurmak yerine direkt bu bağın ortaya çıkardığı hormonun peşine düşmüş. bu da ilginç bir bakış açısı.

6. goldwing

oxytocin gibi içinde "öyle bir seks yapıyoruz ki tanrı görse kafasını çeviremez, dahil olmak isterdi" tadında bir söz olan günahkar bir şarkıdan sonra goldwing bir ilahi ile başlayınca insan "ne oluyor?" diyor. sanki bir nevi günah çıkarıyor eilish. bu parçanın girişi gustav holst'un sanskritçe yazılmış bir takım hinduizm ilahilerinin bestelerinden alınmış. üst üste eklenen vokal kayıtları ile eilish'ten bir koro ortaya çıkarılmış. çok etkileyici bir eser. bu ilahinin içinde geçen goldwing tabiri üstüne de eilish, girişteki ilahiden farklı bir beste yapmış. sade bir beat üstüne, değeri bilinmeyen bir insanı anlatan sözler yazmış. küçük, sempatik bir eser. nakaratı oldukça akılda kalıcı ve de eğlenceli. tadında bırakmışlar, iyi olmuş. ama şarkının asıl vurucu kısmı herhalde başındaki ilahi bölümü olsa gerek.

7. lost cause

albüm çıkmadan single olarak yayınlanan şarkılardan bir diğeri de lost cause. şarkının çok tatlı bir bas gitar rifi var, şarkıyı da bu bas gitar rifi taşımakta. genel olarak çok sakin bir modu olan bir şarkının sözleri biten bir aşk hikayesini anlatsa da müzik ile beraber insanda "öyle geçti gitti, boşver" havası yaratıyor. tam bir single eseri. sözler basit, müzikte komplike bir durum yok, akılda kalıcı, şirin bir pop şarkısı yapmayı başarmışlar. hafif hafif kafa sallayarak eşlik edilecek bir eser. vokal olarak en sevdiğim yeri "left them by the stairs" sonrası eilish'in çıkardığı sesler sonrası, şarkının nakarata bağlanışı. bir yandan şarkıya bakıp "standart ayrılık şarkısı, klasik pop müzik" diyerek şarkıyı eleştirmek mümkün. öte yandan eilish'in ironik ya da alaycı sözler kullanmadan, müzikal olarak garip numaralar yapmadan daha klasik bir altyapı seçmesi kendisinin artık kişisel ve de müzikal olarak olgunlaştığını yüzümüze vuran bir başka tercih. eilish'i piyasadakilerden ayırmasa da kaliteli bir pop şarkısı olarak dinlenebilir, hoş bir eser. kız partisi tadındaki klibi de oldukça konuşuldu. burada bir ayrılık sonrası kız kıza özgürce eğlenen eilish ve arkadaşlarını, kadın dayanışması bakış açısından destekleyen oldu. öte yandan eilish'in seksepalitesini bu kadar öne çıkarmasını "artık o da piyasadakilerden biri" diye eleştiren de oldu. öte yandan pride ayında çıkan klibin homo-erotizmi de queerbaiting, yani eşcinselliği para ya da şöhret uğruna kullanmak, ile suçlandı. bu tartışmalar nedeniyle belki klibin şarkının önüne geçtiğini de iddia edebiliriz.

8. halley's comet

halley's comet'i ilk duyduğumda aklıma ilk gelen şey can't help falling in love oldu. tüm şarkı boyunca melodi bu meşhur elvis eserine kayacak gibi hissettiriyor bana. yumuşacık, caz kokuları da taşıyan sempatik bir eser. bu yönüyle de norah jones şarkılarını hatırlattı. bir önceki şarkı nasıl sürprizsiz ama güzel bir ayrılık şarkısı ise, bu şarkı da dolaylı yollara girmeden sevgiden doğrudan bahseden bir eser. sadeliği çok etkileyici, insanın içini sıcak bir hale getiren bir şarkı. sonundaki "hidden track" ilginç. aslında benzer bir havası olan, kısa bir dörtlükten oluşan bu parça sözlerindeki uykusuzluk ve aşk teması ile asıl şarkı ile bağlantılı. nedense bu kısmı asıl şarkıya yedirmek yerine, daha cızırtılı bir şekilde, sanki eski bir radyoda çalıyormuşçasına bir kayıt yapmışlar. çok gerekli bir ekleme değil ama rahatsız edici de değil.

9. not my responsibility

not my responsibility, albümün en iyi şarkısı değil ama kesinlikle en ilginç şarkısı. gerçi şarkı da değil, bir spoken word. aslında billie eilish'in son turnesinde gösterilmek için bir video ile beraber yaratılan bir çalışma olan "not my responsibility", albümün tam ortasında kendine bir yer bulmuş. müzikal olarak sade ama gergin bir altyapı baştan sona devam ediyor. eilish de biraz bıkkın, biraz seksi, bir üzgün bir ses tonu ile sözleri okuyor. eilish, müziği ile olduğu kadar giyimi kuşamı ve kilosu bakımından da çok konuşulan bir isim. e bu konuşmaların da hepsinin çok olumlu olduğunu söylemek mümkün değil. ünlü olmak ekstradan bir yük getiriyor ama kadının kıyafetinden ötürü damgalanması maalesef her yerde sorun. "mini etek giyen kızın asıl amacı" gibi başlıklar ile troll kesimin bu konuları ekşi'de de deştiğini biliyoruz. ünlü olsan da bu dertler değişmiyor. bu eserde de eilish, "rahat bir şeyler giysem kadın değilim, kat kat giydiklerimi çıkarsam bir yosmayım" diyerek bu yargıları eleştiriyor. şarkı olarak dinlemesi zevkli değil. eilish'in yorumları ve sorduğu sorular insanı biletek rahatsız etse de vokal tonu kulak gıdıklamakta. albümün akışında da eser sırıtıyor. lakin hem albüm içindeki temalarla uyumlu bir eser, hem de şarkıcının cesaretini ve de bir duruş koyma çabasını takdir etmeli. yine de verdiği bu "ne giyiyorsam giyiyorum işte sorgulamayın" mesajı sonrası vogue dergisine verdiği seksi pozlar ve de "lost cause" klibindeki erotizm bir yandan piyasanın isteklerine yenik düşmek anlamına geliyor mu, bu da bu şarkının mesajına ters mi düşüyor diye düşünmeden de edemiyorum.

10. overheated

not my responsibility müzikal olarak overheated'e bağlanıyor. sözel olarak da benzer bir hava var. bir önceki şarkının sonunda yaptığım yorumdan devam edeyim. şarkının dinlemesi çok eğlenceli, eilish'in kendi tarzında bir rap yaptığı bölüm var. burada da başkalarına benzemek için estetik yaptırmadığından bahsediyor ve yine insanların güzellik algısını eleştiriyor. ama bölümü bitirirken, "tüm bu diğer donuk fahişeler, benim meselem değil, ama o plastik vücut ile poz vermek sizi hasta etmiyor mu?" diyor. burada "ne giyersem giyerim, size ne?" diyen eilish, estetik yaptırıp dergilere çıkanlara benzer bir sorgulamada ve eleştiride bulunuyor. kendisinin de vogue dergisine çıkması belki "işte esteksiz de kapağa çıkılır" demek olarak da başka celebrity'lerin kapağa çıkmasından ayrı konumlandırılabilir. yine de bir yandan eleştirdiği estetikli insanların yaptığı gibi vücut sergileme durumu da ortada. sadece vücudunun orijinal olması, eilish'i ne kadar haklı kılıyor, bilemiyorum. bu konu dışında, şarkının başında magazin basının baskısına karşı tepki vermeme tercihinden bahsetmekte. ikinci kıtada ise ufak bir aşk macerası var. buradaki "stop being flirty, it's kinda working" kısmındaki gülüşler ile yaratılan sempatikliği beğendim. nakarat, standart bir meydan okuma. bolca tekrar içerse de benim kulağıma hoş geldi.

11. everybody dies

everybody dies, albümün balladlarından. girişte ve bitişte duyduğumuz klavye notaları çok güzel. genel müzikal hava da tatmin edici. adına rağmen, amacı üzmek olan bir şarkı değil. bir gerçeği anlatıp, aslında hayatın değerini bilmekten bahsediyor. sonunda da dinleyiciye seslenip "yalnız değilsiniz" diye moral veriyor. bu bahsettiğim şeyleri gerçekten beğensem de çok akılda kalıcı bir melodisi ya da yapısı olduğunu söylemek zor. bu nedenle albümün daha kolayca unutulabilecek eserlerinden biri olduğunu sanıyorum. buna rağmen içerdiği duygusallığı dışa vurmayı başarı ile beceren, ölümlü olduğumuzu hatırlatarak bence önemli bir iş yapan bir şarkı.

12. your power

albümün single'larından birisi your power ile devam ediyoruz. ilk dinledigimden beri çok sevdiğim bir eser. albümde duyduğumda da kendisine sevgimin azalmadığını farkettim. şarkının büyük ölçüde bir akustik gitar üstüne eilish'in vokalinden oluşması hoşuma gidiyor. nakaratta vokal melodisi olarak duyduğumuz ezgiyi finneas'ın başta gitarla çalması iyi bir fikir. gitara çok uyan bir melodi olduğu için şarkı başından dinleyiciyi yakalıyor. zaten melodinin güzelliğinin farkındalar ki şarkı da hemen nakarat ile başlıyor. sözlerde kendisinden yaşça büyük biri ile ilişki yaşadıktan sonra aslında kullanıldığını farkeden bir kızı dinliyoruz. bu da aslında önemli bir konu. genellikle bu tarz büyük yaş farkları içeren ilişkiler konusunu düşündüğümüzde kendisinden büyük yaşta birileri ile zoraki evlendirilen kişileri ya da içinde aşk olmasa da para için ilişkiyi devam ettiren kişileri düşünüyoruz. ama bir de grooming dediğimiz durum var ki bu hayatta yeterli duygusal olgunluğa erişmemiş kişileri aşık olduklarına inandırarak onlara istediğini yaptıran insanlar var. eilish de böyle bir ilişkiyi anlatıyor. 18 yaşından küçük bir kızın, kendinden büyük birisi ile ilişkiye girerek bir sene içinde psikolojik olarak dağılması konu edilmiş. erkek tarafı, yaş farkından haberdar olduğunu işini gücünü kaybetmemek için reddetmeyr çalışsa da gerçekten olgunluğunun verdiği gücü istismar ettiğini dinliyoruz. eilish de bu ilişki sonrası "bunu nasıl yapabildin?" diye erkeği sorguluyor. otobiyografik bir şarkı olan bu eser, eilish'in eski erkek arkadaşı 7:amp adlı rapçi arkadaş ile ilişkisini anlatıyor aslında. eilish, şarkıyı içten ve sakin söylüyor. "how dare you? and how could you?" kısımlarında özellikle güzel bir vokal performansı gösteriyor. albümün yıldızlarından.

13. nda

nda ile beraber müzikal olarak ilk albüme yakışan bir şarkı dinlemiş oluyoruz. bu eserde en sevdiğim an herhalde şarkının nakarata bağlanışı ve de nakaratın kendisi. ikinci nakaratın direkt bağlandığı kapanış kısmı da hafif cızırtılı altyapı ile ilginç geliyor. onun dışında ise çok ilginç bir beste değil. kıtalarda eilish'in rap tadında vokallerinin pek bir numarası yok. sözleri müziğine kıyasla daha ilginç. başta "getting older"da da bahsettiği takıntılı hayran konusuna ve kendisini yaşadığı korkuya atıfta bulunuyor. bu kapana kısılmışlık nedeniyle yeni evinde takılmak istediği bir gence gizlilik anlaşması imzalattığını söylüyor ki piyasada bunu hayranları ya da başka no-name birileri ile birlikte olmak isteyen şarkıcıların hep yaptığı bir şey olduğunu biliyoruz. bu arada ilk şarkıya sadece konu olarak referans verilmiyor. albümdeki "getting older", "didn't change my number" ve "my future"' şarkılarının isimlerini ikinci kıtada geçiriliyor. bu da biraz ilk albümdeki goodbye şarkısını hatırlamakta. bence albümün en ilginç şarkılarından biri değil, single olarak çıkması bile ilginç. yine de nakaratının yarattığı hava ile kendini kurtarıyor.

14. therefore i am

nda çok muntazam bir şekilde albümün başka bir single'ı olan therefore i am'e bağlanıyor. tıpkı nda gibi bu şarkı da bana, mizahı ve umursamazlığı ile ilk albümü hatırlatıyor. alışveriş merkezinde ergen ergen tavırlarla eğlenen eilish'li klibi de bu görüşümü destekliyor. bence çok eğlenceli, pozitif bir şarkı. tam bir pop şarkısı. akılda kalıcı ve çok iyi akıyor. eilish'in konuşur gibi söylediği bölümler ve gülüşleri, vokalin mikste çok fazla öne çıkarılması sayesinde sanki kulağımızın dibinde bir şeyler anlatıyormuş gibi bir durum yaratıyor. e şarkı da eğlenceli olunca, şarkıcı ve dinleyici arasındaki duvar oldukça inceliyor. eilish, şarkı boyunca kendisini kullanmaya çalışanları kendini onlardan daha üste konumlandırarak ezmeye çalışıyor. aslında çok ukala olan bu tavır, şarkının genel eğlenceli havası içinde yumuşuyor. keza çok antipatik görülme ihtimali olabilirdi. ikinci kıtada eilish'in vokalindeki flow çok iyi. daha ilk dinleyişte beni yakalayan bu şarkı, bu albümde de kulağa güzel gelmeye devam ediyor.

15. geldik albüme adını veren şarkıya: happier than ever

eilish'in şu ana kadar yaptığı en iyi işlerden biri. zaten sakin başlayıp üst üste ekleyerek büyüyen şarkılara hayranım. bu şarkı da adım adım daha daha epikleşip biterken artık tüyleri diken diken bir hale getiriyor. şarkının ilk bölümü eilish'in ilk albümündeki ukulele eseri 8'i akla getirse de okuduğum kadarıyla bu bölümde ukulele yerine klasik gitar kullanmış finneas. şarkının bestesi ve eilish'in vokalleri 1950'lerden fırlamış gibi. camda moonriver çalan audrey hepburn görüntüsü üstüne bu şarkıyı eklesen hiç bir gariplik olmaz. sözlere baktığımızda bütün bir aşk boyunca görmezden gelindiği için üzülen bir kızı dinliyoruz. ama bu aşk bittiği için de her zamankinden mutlu olduğunu söylüyor. müzik de buna uygun olarak huzur dolu olsa da yine de içinde ciddi bir melankoli barındırıyor. ıkinci dakikadan itibaren ise elektro gitarın girişi ve de vokallerin hülyalı hülyalı süzülmeyi bırakıp daha direkt bir hale girmesi ile bir anda şarkı şaşırtmaya başlıyor. burada eilish şarkıyı söylerken sözler daha klasik bir kalp ağrısı hikayesi yerine de daha spesifik bir hikaye anlatmaya başlıyor. eilish, içip içip araba kullanırken kendisini arayan sevgilisi için ne kadar endiselendiğini, onun ise arkadaşları ile keyif çatıp eilish'i umursamamasından bahsediyor. eilish, bu bölümde ağzını da bozmaya başlıyor. finneas'ın çaldığı ve neredeyse başka bir enstrümanla desteklenmeyen elektro gitarın çaldığı notalar da eilish'in artan kızgınlığı ve öfkesi ile çok uyumlu. şarkının üçüncü bölümü diyeceğimiz kısımda da artık davul, bas ve elektro gitar şarkıya dahil olup şarkıyı yüzümüze vurulan bir tokat haline getiriyor. burada etkileyici olan altyapının yine oldukça cızırtılı ve rahatsız edici olması. bu taktik albüm boyunca zaman zaman kullanılmış olsa da en etkili olduğu yer burası. çünkü şarkı yüreğinden yaralı birini anlatıyor. böyle bir anda da çiğ, lo-fi bir düzenleme, cillop gibi kaydedilmiş bir altyapıdan çok daha etkili olabiliyor. özellikle de rock bir anlayışta bu daha da etkili. eilish'in üst üste kaydedilmiş vokalleri leziz. genel olarak mırıl mırıl bir şeyler anlatan kızın gidip, açıkça derdini anlatan, güçlü bir kıza dönüşmesi şarkının rock altyapısı ile çok harika bir hale dönüşüyor. bu bölümde ara ara şarkının dur kalk yapması da gücünü arttırıyor. şarkının en sonunda, sözlerin bittiği yerde, arka plandaki cızırtıya yedirilen eilish çığlıkları çok etkileyici. gitar solosu da fena değil ama bu konuda daha usta konuk bir gitaristin çaldığı daha etkileyici, komplike bir solo sanki daha bile iyi olabilirmiş. sonunda iyice müziğin feedback'i ile kulakları rahatsız edecek bir şekilde şarkı bitiyor. keşke bu muazzam müzikal deneyim ile albüm kapansaydı. öte yandan insanı bu kadar sersemleten bir şarkı ile albümü kapatmak yerine, başka bir hissiyat ile albümü tamamlamalarını sağlamak istemelerini de anlıyorum.

16. male fantasy

eilish, albümü sakin açtığı gibi sakin bir şarkı olan male fantasy ile kapatıyor. büyük ölçüde sakin bir akustik gitar ve basit ve tok bir davul ile kaydedilen şarkıyı asıl taşıyan şey eilish'in yumuşacık vokalleri. şarkıyı dinlemesi güzel ancak tüm albüm boyunca genel olarak mutsuz bir aşka rağmen dik duran güçlü bir kızı dinlerken bu şarkıda "ya öyle dediğime bakma, aşığım ben" diyor kendisi. hele happier than ever gibi bir şarkıdan sonra bu tarzda bir şarkı, tüm albümün mesajını biraz yok ediyor gibi. ama daha naif dinleyiciler belki de aşkın her şeye rağmen galip gelmesi temasını seveceklerdir. tabii şarkıyı sanki sadece aşk fikrinin kutsallığını anlatıyormuş gibi tasvir etsem de şarkının ilk bölümünde eilish'in yemek yememek için porno izleyerek kendini meşgul tutması ve bu sırada orada gösterilen "kadın" örneğinin ne kadar gerçek dışı bir erkek fantezisi olduğunu düşünmesini dinliyoruz. bu kadar romantik bir şarkıda pek duymayı bekleyemeyeceğimiz bir tema bu. yine de albümdeki "ideal kadın"ın nasıl olması gerektiğine dair eleştirileri düşününce çok da garip değil. ikinci kıtada da biten bir arkadaşlığa atıfta bulunuyor. böylece cinselliğin, aşkın ve de arkadaşlığın ne kadar gerçek olması gerektiğini vurgulayarak albümü bitiriyor.

final görüşleri

geçenlerde ekşi sözlük'te eilish ile ilgili, "ya eilish balonu da patladı, albüm tutmadı" gibi bir yazı vardı ki biraz garibime gitmişti bu yorum çünkü benim gördüğüm kadarıyla albüm için ciddi bir merak vardı. bu sırada da albümün satış rakamları geldi. ingiltere ve abd'de birinci sıradan listelere giriş yaptı. plakların yeniden doğuşu sonrası yakalanan en yüksek plak satışları gerçekleşti. pitchfork 7.6 vermiş. melon, 7 vermiş. müzik dergileri ve gazeteleri 5 üzerinden 4 ya da 5 yıldız vermiş. yani genel olarak eleştirmenler de ortalamanın üstünde bulmuşlar albümü. bu durumda tam olarak hangi veriye dayanarak eilish'in bittiğine kanaat getirnek gerektiğini tam çözemedim.

Melon (kavun): Anthony Fantano'nun lakabı. Kendisi albüm eleştirileriyle tanınan, müzik eleştirmeni bir YouTuber. Kanalına bu linkten ulaşabilirsiniz.

bense albümü çok beğendim

bu kadar beğeneceğimi de tahmin etmiyordum. en vasat şarkı bile çok iyi düzenlenmiş ve söylenmiş. ilginç denemeler var ve çoğu tutmuş. şarkıların vermek istediği mesajlar var. bazıları senin benim gibi meşhur olmayan insanlara uzak bile kalsa, empati yaptırabilecek mesajlar. biraz uzun bir albüm. mod değişimleri biraz fazla. bir an romantizm ile mayıştıktan sonraki anda yatak odasının kırmızı ışıkları arasında kendimizi bulabiliyoruz. eilish'in albüm öncesi ve albüm tanıtımı sırasındaki "ben bu dünyayı çözdüm" tavırları bana antipatik gelse de şarkıcının kendisinden bağımsız olarak çıkan ürüne baktığımda birçok şarkısı rahatça pop playlistime girebilecek, diğerlerine de seve seve geri dönebileceğim bir ürün ortaya çıktı. günümüz müziğinin halen ilginç olabileceğini, bir heyecan verebileceğini göstermesi açısından çok değerli bir çalışma.

4,5 / 5 verdim gitti.
albümü en iyi anlatan şarkılar: getting older, happier than ever, oxytocin